İspanyolca ile tanışması sonrası Ladino’ya ilgi duymaya başlayan ve bu konuda tez hazırlamaya karar veren İdil Özkan ile çalışmalarını konuştuk.
υ Master çalışmanızda Ladino dilini incelemek nereden aklınıza geldi?
Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde okurken İngilizceye ek olarak İspanyolca öğrendim. Erasmus akademik öğrenci değişim programı ile İspanya’da Granada Üniversitesinde bir dönem geçirme şansım oldu. Burada kaldığım süre içinde İspanya’nın Yahudi tarihini ve mirasını tanıdım ve ilgi duydum. Ladino’ya ilgim ise İspanyolca ile aşinalığım sonrasında doğdu. Daha doğrusu, İspanyolca öğrendikten sonra biraz Ladino anlamaya başladım ve bu özel dil merakımı fazlasıyla cezbetti. Bu dilin beş yüz yılın üzerinde bir zaman boyunca korunmuş olması ve bu süreçte geçirdiği değişimler, dilin toplumsal alana dair ne çok şey anlattığına karşı müthiş bir ilgi duymama sebep oldu ve sonuçta master tezimi bu konuda yazmaya karar verdim. Akademik formasyonum dolayısıyla dilin yapısına, yani dilbilimsel yönlerine değil; daha ziyade dilin değişimi ve dönüşümünde tarihi ve toplumsal olayların etkisine ve insanların bunu nasıl deneyimlediği gibi sorulara yöneldim.
υ Bu çalışmayı yaparken bir takım kişilerle görüştünüz. Ladino dilinin kaybolmaya başlamasına karşı duygusal tepkileri nelerdir?
Master araştırmam için katılımcı gözlemci olarak çalışmanın ve onlarca kişiyle yaptığım resmi olmayan görüşmelerin yanı sıra 25 kişi ile derinlemesine, en kısası 50 dakika olmak üzere görüşmeler yaptım. Görüşmecilerimle ‘kartopu metodu’ denen metotla tanıştım çoğunlukla; yani görüşme yaptığım kişilerden beni bir kişiye yönlendirmelerini rica ederek, referans yöntemiyle çalıştım. Görüşmelerimi yaparken bir ailenin hem gençleri hem de aile büyükleriyle konuşmaya çalıştım. Kimi görüşmecilerim Ladino’ya karşı güçlü bir bağlılık duyduğunu ifade etti. Bu grup için Ladino’nun, bu dilin konuşulduğu geçmiş zamanla ve o zamanın değerleriyle neredeyse eş anlamlı olduğunu gözlemledim. Ladino’ya duyulan bağlılık ve özlem, adeta geçmişe duyulan özlemle özdeşleşmiş bu manada. Öbür yanda ise Ladino’yla duygusal ya da kültürel bir bağı reddederken İbranicenin öneminin altını çizen görüşmecilerim oldu. Bu kişilerin tepkilerinin, İspanyol engizisyonunu ve İspanyolcayı ret ile doğrudan ilintili olduğu kanaatindeyim.
υ ‘Ladino, Fransızca, Türkçe ve İbranice dillerinin İstanbul Yahudileri tarafından nasıl zamansallıklar (temporality) içinde tahayyül edildiğine dair bir inceleme sundum’ demişsiniz. Bu incelemenizden bahseder misiniz?
Master tezimde Türkiye Sefarad Toplumundan bireylerle yaptığım röportajları temel alarak Ladino ve İbranice dillerinin zamansallıklarını inceledim. Ladino’ya bağlılık sergileyen görüşmecilerimin Ladino dilini ve tarihini Anderson’un ‘boş homojen zaman’ kavramına yakın bir modelde algıladıklarını iddia ediyorum tezimde. İbranicenin Yahudi kimliği ve tarihi açısından önemini vurgulayanların ise Benjamin’in ‘mesiyanik zaman’ önermesine tekabül eden bir tür zaman ve dil tahayyülü olduğunu savunuyorum.
υ Ladino’dan Türkçe ve Fransızcaya geçişi araştırdınız. Araştırmalarınızdan çıkardığınız sonuçları bizimle paylaşır mısınız?
19. yüzyıl sonlarında Alliance Israelite Universelle Okulları, Fransız dili ve kültürünü Osmanlı İmparatorluğu Yahudileri dâhil olmak üzere Ortadoğu ve Kuzey Afrika cemaatleri arasında yaymakta etkili bir araçtı. Günümüzde Fransız dili eski etkisini yitirmiş ve yerini İngilizceye bırakmış olsa dahi Alliance Okullarının Türkiye Yahudi Toplumu üzerindeki etkileri hâlâ sürüyor. Birçok aile Fransız ekolünden geliyor ve çocuklarını Fransız eğitim kurumlarına gönderiyor. Meşhur sosyolog Pierre Bourdieu bunu ‘sembolik kapital’ terimiyle açıkladı. Bazı dillerin kültürel olarak diğerlerinden daha kıymetli ve prestijli görüldüğü, bu dillerin kişilerin sosyal konumunu pozitif olarak etkilediğini yazdı Bourdieu. Bu bağlamda Ladino, ‘prestij dili’ olarak görülmedi; ev ve aile ile, geçmişle ilintilendirildi. Fransızca (ve günümüzde İngilizce) ise iş fırsatı yaratacak diller olarak önem kazandı.
Ladino konuşmak, resmi kurumlar ve söylemler tarafından ‘ayrılıkçılık’ olarak damgalanırken, Türkçenin ‘aksansız’, yani standart (İstanbul) lehçesiyle konuşulması ise ulusal ideallere bağlılık ve ideal vatandaş olmanın göstergesi oldu. Araştırmam sırasında Ladino’yu mükemmel konuşan orta yaş üstü görüşmecilerim için Türkçeyi ‘aksansız’ konuşmanın bugün hâlâ nasıl bir gurur kaynağı olduğunu görmenin bunun bir göstergesi olduğu kanaatindeyim.
υ Ladino gibi yok olmakta olan dillerin kayıt altına alınması için bir takım çalışmalar yapıldığını söylediniz. Bu çalışmalar neler?
2002’de UNESCO’nun büyük dilbilim projesi ‘Tehlike Altındaki Diller’ ile beraber dünya üzerindeki 7000 küsur dilden neredeyse yarısının, 2050 itibariyle tarihe karışması ihtimali gündeme geldi. Bu projeyle birlikte yok olmakta olan dillere akademik camiada ilgi oldukça arttı. Bu dönemde UNESCO’nun görevlendirmesiyle uluslararası bir grup dilbilimci, dillerin canlılığının istatistiki olarak saptanması için ölçüm metotları geliştirdi. Yok olmakta olan dillerle ilgili farkındalık yaratmak ve bu dilleri ve kültürleri kayıt altına almak hedefiyle, yerel diller için sözlükler ve gramer kitapları hazırlamak, sesli ve yazılı kayıtlar oluşturmak, online veri tabanları geliştirmek, edebi ve kurgu olmayan literatürlerin arşivlenmesi gibi hedeflere odaklanıldı. Bir nevi dile ait bir hafıza bankası oluşturmak yani.
υ İstanbul’da görüştüğünüz kişileri, Yahudi kimliği açısından görüşlerine göre iki gruba ayırdınız. Bu iki grup hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Görüşmecilerimin bir bölümü Yahudiliği küresel dini bir kimlik olarak gördüklerini ifade ettiler. Bu görüşmecilerim Türk Yahudi kimliğinde Ladino’dan ziyade İbranicenin öneminin altını çizdiler. Yahudilik birçok görüşmecim tarafından ise kültürel bir kimlik olarak tanımlanıyor. Dünya Yahudi Cemaatleri arasında Türkiye Yahudi Toplumunu özel kılanın Sefarad kimliği, bu kimlikteki İspanyol etkisi ve aynı zamanda ulusal kimlik (Türkiyelilik) olduğunun altını çizdiler. Tabii belirtmek gerekir ki, Yahudiliği ‘kültürel bir kimlik’ olarak görenler konunun dini yönünü yadsıyor değil; Ortodoks olmayan bir dini görüşe sahip birçok genç, Yahudiliği kültürel bir aidiyet ve cemiyet hissi olarak deneyimliyorlar.
İstanbul’da da Sefarad Merkezi buna benzer çalışmalar yapıyor. Sizce bu gibi çalışmalar dilin yok olmasını engellemede etkili olabilir mi?
Dünyanın farklı coğrafyalarında kaybolmakta olan diller üzerine yapılan çalışmalar gösteriyor ki bir dilin canlılığı, yani yaygın kullanımı ve nesilden nesle aktarımı, o dilin ekonomideki işe yararlığı ile iç içe. Dünyanın neresinde olursa olsun insanlar iş olanağı yaratacağını düşündükleri dillere yöneliyorlar. Bu bağlamda devletlerin resmi dillerine ve ulusal ve küresel piyasalarda geçerliliği olan İngilizce gibi dillere yöneliyorlar. İş olanaklarının yanı sıra bir dilin prestiji eğitimdeki ve kültür hayatındaki yerine de bağlı. İstanbul Sefarad Merkezinin çalışmaları, dilin bugünkü durumuna dair tarihi bir portre sunmak ve Karen Şarhon Hanım’ın 2013’te kendisiyle kişisel bir görüşmemde belirttiği üzere, arşiv oluşturmak açısından çok önemli. Ancak bir dilin yok olmasını önlemenin, bu dili eğitim ve iş hayatına, artı sosyal hayata dâhil etmekten geçtiğine inanıyorum. Katalanca örneğinde olduğu gibi bahsi geçen dilin gündelik hayatta ve iş hayatında kullanımının teşviki ve eğitim sistemine dâhil edilmesi mühim. Ladino da dâhil olmak üzere birçok azınlık dili açısından ulusal dilin baskınlığı, bir tehlike unsuru bu noktada.
Northwestern Üniversitesi Antropoloji Bölümü’ndeki doktora çalışmalarınızdan biraz bahseder misiniz?
2015 senesinde İspanya’nın engizisyon geçmişiyle yüzleşme çabası olarak Sefarad Yahudilerine sunduğu vatandaşlık imkânı dünyada büyük ilgi uyandırdı. Özür politikaları kapsamında çıkarılan bu yasa, bildiğiniz üzere paradoksal bir şekilde başvuru sahiplerine dil ve kültür sınavını şart koşuyor. Doktora tez araştırmamda Yahudi tarihinin İspanya güncel politikalarındaki yerine, Ladino’nun İspanyol tarihi, kültürü ve kimliği açısından konumuna, dil ve vatandaşlık politikalarına bakıyorum. Türkiye Yahudi Cemaatinin bu vatandaşlık teklifi ve İspanya’nın geçmişle yüzleşme politikalarına bakışı da araştırmam kapsamında incelediğim bir nokta. Şu anda ön araştırma ve literatür taraması safhasındayım, 2020 Eylül’den itibaren bir sene boyunca saha çalışması yapacağım Türkiye’de ve İspanya’da.