Yerli malı yurdun malı, tasarruflar hızla artmalı

Ekonomik rasyolarımız genel olarak iyi, hatta G-8 ülkelerine ve AB/Euro Bölgesi verilerine göre gayet iyi. Ancak çalışmamız gereken ev ödevleri var. Bunlardan en önemlisi sermaye ve piyasalarında gelişme sağlanması. Bu nedenle tasarruflar çok önemli.

Cüneyt DİRİCAN Ekonomi
22 Ağustos 2016 Pazartesi

TÜKETİM DEĞİL ÜRETİM TOPLUMU OLMALI

Çocukluğumuzda büyük bir farkındalık ile kutlardık ‘Yerli Malı Haftasını’. Genelde Anamur muzun yanında Giresun fındık, Bodrum mandalina okula götürülür, konunun işlendiği dersten sonra bir güzel yenilirdi. Bugün pazarda yeşil kabuklu ithal Çikita marka muzu henüz olmamış diye sarıya boyanmış kabuklu olandan daha ucuza satıyorlar (Tüketici olarak pişman mıyız? Hayır, ama üretici bir ülke olarak olmalı mıyız? Evet). Üret(e)mediklerimizden dolayı dış dünyaya döviz borcumuz arttıkça ‘kendi düşen ağlamaz’ diyemiyoruz çünkü muz kabuğu ile ilgili yanlış veya eksik bilgimiz gibi büyük bir kesim Türk Lirası’nın diğer dövizler karşısındaki değer kaybının sebebinin aslında kendisi olduğunun farkında değil. İlginç olanı da ekonominin hep devlet tarafından geliştirilmesi, desteklenmesi, vergi, prim affı ile kurtarılması gerekliliği gibi piyasalarda bir algı ve düşünce var.

Hemen bu konudan başlayalım. Bütçe yapmayan, bütçesini, TCMB’nin sıkı para politikası kapsamında ‘Açık Piyasa İşlemleri’ başta olmak üzere piyasadaki likiditeye müdahalesini ve diğer makro verileri düzenli takip etmeyen, finansal okuryazarlığını pekiştirmemiş ticaret erbabı ve hane halkı borsa düşüp, döviz kuru arttığında, çeyrek altının fiyatı artıp, piyasada çek (?!) ve senet vadeleri uzadığında, son model ithal cep telefonunun kredi geri ödemelerini aksattığında ekonominin kötüye gittiğini sanarak topu ya taca ya da devlete atarak çözüm bekler. Nakit akışını öngöremeyenlerin dönebilmek için piyasada vadeleri uzatması, dünyada pek görülmeyen hamiline çek kesmesi, vergi ve SGK borcunu nasıl olsa af çıkar diye ertelemesi ile ekonomideki tıkanmaların sebebi aslında genelde bizzat piyasanın kendisi olmaktadır. Hemen söyleyelim, borsa endeksinin anlık veya kısa süreli düşmesi, altının onsu arttığı için artan çeyrek altın fiyatı veya Brexit ya da dolar faiz artışı nedeni ile artan dolar kuru ekonominin salt kötü gittiği anlamına gelmez. Türkiye’nin ekonomik rasyoları da şu anda birçok gelişmiş ekonomiden fersah fersah daha iyi durumdadır. Ama bu dersimizi çalışmayacağımız, yapılması gerekenler yoktur şeklinde yorumlanmamalıdır. Güzel bir söz vardır işletmeler için söylenen: “Eğer büyümüyorsan küçülüyorsundur.” Bireyler içinse şöyle denir: “Eğer yeni bir şeyler öğrenmiyorsan muhtemelen geriliyorsundur”.


KATMA DEĞER NİYE ÖNEMLİ

‘Mukayeseli Üstünlükler Teorisi’ her ülke kendisinin üstün olduğu ürünlerin üretiminde uzmanlaşmalı ve bunlara odaklanmalı der. Üstün olduğumuz ürünler yok mu? Var ancak sıkça dile getirildiği gibi bunlarda da bazı sıkıntılarımız var. Örneğin, Anamur muzu, Bodrum mandalinayı ele alalım. Anamur’a kadar neredeyse tüm Mersin’deki narenciye ve muz bahçeleri binalaşmadan nasibini almaya devam ediyor. Adana’da bahçeler yerini göl tarafına doğru yeni kentleşmeye terk ediyor. Bodrum’a gelince nasıl anlatsam nereden başlasam İstanbul’dan daha fazla hiper ve yapı market var. Zeytinyağını tüm dünya İtalyan diye biliyor, İtalyan gelip Ayvalık’tan, Ege’den yazlıklardan arta kalan kısımdan alıyor, etiketi şişeye basıyor, oldu sana İtalyan zeytinyağı. Kahvaltıda zeytin yemeyen bir diğer Akdeniz ülkesi zeytin ülkesinden daha fazla katma değer sunuyor dünyaya. ‘Finduk’ deyince akla dünya üretiminin en az yüzde 60’ını yapan, hektar olarak en çok ekili arazisine sahip bir ülke yerine fiyatının ithalatçı Avrupa çikolata üreticileri tarafından Hamburg Borsa’sında belirlendiği haberleri gelir. Giresun’da elektronik ortamda çalışan spot fındık borsasının işlevselliğini Borsa İstanbul ile entegre edemediğimiz, üreticimizi vadeli işlem ve opsiyon piyasası ile tanıştıramadığımız sürece ‘Uluslararası İstanbul Finans Merkezi’ne verebileceği desteğin azalması yanında, ürün derinliğinin az olması nedeni ile yabancı sermayeyi çekmek için bono ve tahviller dışında pek enstrümanımız olamayacak. Fındığın yüzde 80’ine yakını çikolatada ve şekerlemede kullanılıyor ve 3-5 milyar dolar arasında değişen ihracat pazarımız 60-80 milyar dolarlık bir katma değere dönüşüp ithal malı olarak bize geri dönüyor.

Katma değer demişken verilen örneklerden birisi de yüksek teknoloji ve sanayi ürünleri ile ilgili. İki konteyner ihracatımızın IPhone fiyatına bize geri dönmesine daha eklenecek çok örnek bulunabilir. Sayın Başbakanımız geçen günlerde bu konuda güzel ve önemli bir vurgu yaptı. Sanayi 4.0’ı ıskalamamamız lazım dedi özetle. Kastedilen yüksek teknolojide ve sanayide yaşanan son gelişmeler. Yani, robotlarla beraber yapay zekâlı algoritmik öğrenen makineler, nesnelerin internetinden büyük veriye oradan bulut teknolojisi ile insansız hava araçlarına kadar uzanan yeni gelişmeler. Bunlar aslında ‘Uzay (Ekonomisi) Çağı’na destek sağlamak amacı ile ticari işletmelerce sürdürülebilir karlılık için yapılan inovasyon çalışmalarının meyveleri.

Sanayi 4.0’a geçiş çok önemli

Madem meyveler ile açtık yazımızı oradan devam edelim. Katma değerli üretim ve ihracat küresel rekabette fark yaratan unsurlar. Tabii, üretim derken hizmetler sektörünü de pas geçmemek lazım. Hizmet deyince de akla sadece turizm gelmemeli. Yönetim danışmanlığı, bilginin ihracatı veya yazılım ihracatı da döviz kazandırıcı faaliyetler arasında ve diğer sektörlerde olduğu gibi öncelikli teşvik ve vergi avantajlarından faydalanabilmeli. Malum ‘Bilgi Çağı’ tek bitmeyen çağ. Geçtiğimiz yüzyılın başında başlayan ‘Sanayi Çağı’ ile mukayeseli üstünlüklerde fark Avrupa’nın lehine açılmıştı. Avrupa’da şu anda yaşanan sancılı Brexit süreci ve ekonomik anlamda yaşanan ciddi sıkıntılar, ekonomik rasyoları ve performansı açık ara iyi olan Türkiye gibi ülkelere farkı kapatmak için ciddi fırsatlar sunuyor. Kur etkisi nedeni ile 820 milyar dolardan 720 milyar dolara gerilemiş gibi görünen GSYİH’da, ilk paragrafta bahsettiğimiz TL’nin değer kaybı işte bu yüzden kritik. 1,2 trilyon dolar GSYİH’ya sahip İspanya’nın dehşet kötü ekonomik verilerine bakıldığında, olası bir AB’den ve Euro’dan çıkış senaryosunda eski parasına dönüşte 0,80’e kadar geri çekilebilecek Euro / dolar paritesinin üzerine ek gelecek en az yüzde 10 değer kaybedecek İspanyol Pesetası ile mevcut GSYİH’nı 700 milyar dolar seviyelerine kadar geri çeker. İşte Avrupa dışında ihracat pazarı yaratmanın, ulusal para cinsinden ihracat yapabilmenin, yabancı sermayeyi katma değerli piyasalarımıza ve (finansal) ürünlerimize çekebilmenin önemi bu yüzden. Teknolojiyi de akıllı telefondan, mobil konuşma paketlerinden, sosyal medyadan, buzdolabı, televizyondan ötesi olarak görebilmenin önemi de bu yüzden. CDO ile dijital dönüşüme ayak uydurmak kadar insan kaynaklarından satışa, finanstan endüstriyel üretime kadar tüm süreçlerde 4. Sanayi Devrimi’ni ıskalamamak yine bu yüzden önemli. Üstelik bu sefer oyun alanı sadece bu dünya da değil. İstikbal göklerdedir derken sadece atmosferin içini kastetmedi Vizyoner.


NASIL OLACAK?

Peki, tasarruflar niye önemli. Bu konularla ilişkisi ne? Nedeni çok basit. Bu yatırımları yapabilmek, AR-GE’ye ve inovasyona bütçe ayırabilmek için sermaye lazım. Ancak daha da önemlisi, AB ve Euro Bölgesi dağıldığında oluşabilecek döviz kuru volatilitelerinden hasar görmemek, bundan olumlu faydalanarak bir anda birçok gelişmiş kabul edilen (aslında fiili batık) Avrupa ekonomisinin büyüklük olarak önüne geçmek mümkün olabilir. Bunu sağlamak için gerekli şekil şartıysa daha fazla döviz ve altın rezervi ve ulusal tasarruf. Tasarruflarımız artmadığı sürece yatırımlar artamıyor. Mevduatların kredileri karşıla(yama)ma oranı yüzde 120’yi geçti. Bu hem bankacılık sektörü önünde hem de yatırımların dolayısı ile ekonominin hızlı büyümesinin önünde bir engel. Bu engeli aşmak için yurtdışından daha çok borçlanan bankacılık sistemi ise döviz kredileri ile Türk Lirası’nın değer kaybı üzerinde baskı oluşturmaya devam ediyor. Burada rakamlar ve oranlar vererek moral bozmayalım. Amaç üzüm yemek ancak isteyenler Hazine’nin ve TCMB’nin istatistiklerinden doğru resmi rahatlıkla görebilirler. Mesela cari açık Türkiye için bir sorun değildir. Döviz kredileri ve tasarruflar ve sermaye birikimi esas çalışılması gereken ev ödevleridir. Türkiye’nin cari açığı petrol fiyatlarının da etkisi ile kurdaki artışa rağmen hızla geriledi. Burada katma değerli ihracatın artıyor olması, yerli malı üretimi ve kullanımı ile döviz borcun azalıyor olması lazım. Daha önce belirttiğimiz ‘İstanbul Ekolü Yatırım Paradoksu’ kapsamında borçlanması ve faizi azalan Hazine’nin bono ve tahvilleri yerine sermaye piyasalarını derinleştirebilmemiz önemli. Faizi düşse de artsa da ihtiyaç duyduğumuz sermayeyi döviz veya sendikasyon kredisi yerine doğrudan yatırım veya portföy yatırımı olarak çekebilmemiz önemli. Ama hepsinin ötesinde ulusal tasarruflarımızla kendi sermayemizi yaratabilmek, destekleyebilmek daha kritik. Bu nedenlerle tasarruf etmek, bu bilinci arttırmak daha önemli. İşte ‘Çeyiz Hesabı’, yüzde 25 katkı paylı ‘Bireysel Emeklilik Sistemi’, yılbaşında devreye girecek ‘BES Otomatik Katılım’ gibi çalışmalara hane halkı ve işletmeler olarak destek vermek milli davamız. Borsamızı “oynuyor musun?” sorusundan “yatırım yapıyor musun” sorusuna çevirebilmek kritik. Bankalarımızın mevduata karşılama faizi vermek yerine çocuklara bizim çocukluğumuzda olduğu gibi kumbara vermesi daha anlamlı. Sayın BDDK Başkanımızın güzel bir şekilde ifade ettiği gibi kredi faizlerini düşürmek için munzam maliyetlerde indirim beklemek yerine genel giderlerini düşürmek için aksiyon almaları, SMS kredileri gibi birikim, yatırım ve mevduat ürünlerinde inovasyona yönelmeleri daha faydalı. Yatırım ve emeklilik fonlarında getiriyi arttırma yollarına bakmaları doğru bilanço kompozisyon yapısı, sürdürülebilirlik ve yukarıdaki konular için daha destekleyici. Bir taşla birkaç kuş vurmak içinse örneğin ‘Çeyiz Hesabı’ ürünü ‘Çeyiz Poliçesi’ olarak da sunulabilmeli. Son söz olarak, döviz kredileri kadar tasarruf mevduatımız arttıkça, sermayenin (alternatif) maliyeti döviz cinsinden değil Türk Lirası cinsinden hesaplanınca ekonomimiz kalkınır.