“Ordular! ilk hedefiniz Akdeniz’dir. ileri!”

Sami AJİ Köşe Yazısı
31 Ağustos 2016 Çarşamba

 

 Eylül 1922 tarihli ünlü emrin, hedef cümlesini, hepimiz çocukluğumuzdan beri adeta beynimize nakşettik. Her fırsatta yeni bir atılıma başlarken bu komutu bir teşvik unsuru olarak hatırladık ve kullandık.

Büyük Zafer’in 94. yıldönümünü her sene olduğu gibi bu sene de gerek tüm yurtta gerekse yurtdışında çeşitli faaliyetlerle kutladık.

Merak ettim. Acaba o tarihte yani 30 Ağustos 1922’de cereyan eden bu muharebe Avrupa’da nasıl duyulmuş ve ne gibi yorumlara yol açmıştı? Sağ kalan bir görgü tanığı bulamayacağıma göre, yabancı basını karıştırmaya başladım.

İlk önüme gelen gazete, Paris’te yayınlanan ‘Le Temps’ idi. 31 Ağustos 1922 tarihli nüshası. Olayın üstünden daha 24 saat geçmeden, ilk sayfadan ve en sol sütunda, haberi başlıktan veriyor:

“La Victoire Turque / Türklerin Zaferi”

“İşte yakın gelecekte çok önemli yansımalara ve sonuçlara yol açacağı kesin olan haber: Türkler 30 Ağustos’ta (dün) Yunan Cephesinin tam ortasında bulunan Afyon-Karahisar’ı ele geçirdiler. Yunan kuvvetleri 60 kilometre geri çekilmek zorunda kaldılar. Türk kuvvetleri Menderes ve İzmit cephelerinde de ilerleme kaydettiler.”

Ve arkasından yorumlar sıralanıyor (özetleyerek aktarıyorum):

“İngiliz hükümeti, Fransız hükümetinin aylardan beri önerdiği barış arayışlarını sürekli reddetmiştir. Anadolu’nun yabancı askerlerden arındırılması tekliflerini de görmezden gelmiştir… Artık çok geç kalınmıştır.

Şu anda önemli sayıda ölü ve yaralı İzmir’e getirilmekte, halk dehşet içinde gelişmeleri beklemektedir.

Londra’da yayınlanan Morning Post, Daily News ve West Minister Gazette’deki meslektaşlarımız da kendi hükümetlerini uyararak derhal Doğu Akdeniz politikalarını değiştirmelerini talep etmektedirler. Onlar da Yunanlıların Anadolu Macerasını korkunç bir hata olarak nitelemektedirler.”  

(Bir düşünün, 1922 yılının imkânları çerçevesinde, haber hemen Paris’e ulaşıyor ve yorumları ile basılıp yayınlanıyor. Telgraf iletişimi herhalde mükemmele yakındı.)

Yukarıdaki haberler, Batı’yı sanki derin bir uykudan uyandırmış gibi duruyor değil mi?

Gelin 2 Eylül 1922 tarihli gazeteye bakalım (yani başlıktaki emrin verilmesini takip eden günkü).

Olup bitenler, artık birinci sayfadan değil, iç sayfalardan veriliyor:

“Operations Militaires En Asie-Mineure /Anadolu’da Askeri Harekat”

“Dumlupınar’ın düşmesiyle Yunan ordusu Salihli’ye kadar gerilemiştir. Yunan güçleri sürekli kayıplar vermektedirler. Merkez cepheleriyle Sol kanatları arasında irtibat tamamıyla kopmuştur. Ayrıca Bursa yöresinde Türk Kuvvetleri ilerlemelerini sürdürmektedirler.” 

Haberler arasında yeni bir savunma hattı kurmak üzere, Trakya’daki bazı Yunan birliklerinin deniz yoluyla İzmir’e sevk edildiklerini okumaktayız.

Yine gazetelere göre Atina’da tam bir şaşkınlık hâkimdir. Ama hala vahameti değerlendirmekten uzaklar.  

Türk askerleri süratle İzmir’e doğru yürüyüşlerini sürdürmektedirler. Dilerseniz 9 Eylül 1922 tarihli gazeteye bakalım. Tabiatıyla haberler 8 Eylül tarihlidir.

Tekrar birinci sayfaya ve çok daha geniş bir formatta dönülmüştür. Özetliyorum.

“Le Desastre Grec En Asie Mineure  / Anadolu’da Yunan Faciası”

“En son gelen haberlere göre Türk Ordusu, Ege sahillerindeki çeşitli noktalara ulaşmıştır. İstanbul’da bulunan Fransız, İngiliz ve İtalyan temsilcileri Ankara hükümeti ile temasa geçerek, Yunanlıların Anadolu’yu terk etmeye hazır olduklarını ve derhal bir ateş kese varılmasını talep etmişlerdir. 

Yunan Ordusu’nun hezimetinin, 2 Eylül’den sonra gelen haberlerde gerektiği şekilde yansıtılmadığını anlamaktayız. Yunan kuvvetleri o tarihten itibaren, tamamen dağınık kitleler halinde, İzmir’e sığınmışlardır. Yunan Başkomutanı Trikopis’in de esir alınmasıyla artık, onları kurtarabilecek tek ümit süratle bir mütarekeye varılmasıdır.

Ancak böyle bir anlaşmaya varmak pek mümkün görülmemektedir. Günlerdir ifade etmeye çalıştığımız gibi, birkaç hafta evvel hala bir barış görüşmesini başlatmak imkânı vardı… İtilaf devletlerinin gerek Yunan hükümetine verdiği destek ve özellikle Anadolu ile ilgili hayallerini beslemeleri, bu sonucu doğurmuştur… Hristyan halkların akıbetinden de endişe etmekle birlikte Mustafa Kemal Paşa’nın yayınlamış olduğu günlük emrinde, (dini ne olursa olsun) sivil halka karşı yapılacak en küçük saldırının şiddetle cezalandırılacağını açıkça belirtmesi bu korkuyu azaltmıştır.”

Daha ileri tarihlere gitmek lüzumunu hissetmedim;  hem bu köşemin kapasitesini çok aşar, hem de yazılar aynı mealde ve batılıların birbirlerini karşılıklı suçlamalarıyla sürüp gidiyor.

Şimdi, Mustafa Kemal Paşa’nın, yazımın başlığında yer alan emrin ilk iki cümlesini hatırlayalım: Bence, bu satırlar, muazzam zaferin sebep ve neticelerini adeta tüm dünyaya ilan etmektedir:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları!

Afyon Karahisar-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi'nde zalim ve mağrur bir ordunun anasır-ı asiyesini(*) inanılmıyacak az bir zamanda imha ettiniz.”

Düşman ve müttefiklerinin durumu tümüyle kavramları, her şeye rağmen biraz daha zaman alacaktır.

(*) asıl unsurlarını