Nereye gidiyor e-postalar?

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
7 Eylül 2016 Çarşamba

Siz görmüyorsunuz diye bir şeylerin yok olduğuna inanmak sadece saflıktır. Örneğin, New York Central Park’taki gölde güneşli havalarda yüzen ördeklerin kışın sular donunca aniden yok olması gibi. Görmeyince onlar yok oluyor sanıyoruz. Aynı derecede büyük saflık da e-postalar yazarak bilgisayarımız aracılığı ile sanal ortamlarda haberleştikten sonra gizlilik amacı ile ‘delete’ edip, onları silinmiş öğelerden de temizleyince yok olduklarına inanmaktır. İşin doğrusu şu ki, yeteri kadar önemli bir kişilik iseniz, ‘yok’ ettiğiniz her şey aslında tekrar dünya yüzüne çıkabilir.

Hillary Clinton kampanyasının başına gelenler de bu saflığın neticesidir. Zira kendi aralarında yaptıklarını sandıkları yazışmalar su yüzüne çıktıkça, özel hayat ihlali konusunda epey veryansın ettiler. Ancak Demokrat Parti’nin gücünü kullanarak, Clinton Vakfı’na bağışta bulunanlara özel jestler yapıldığı basına sızınca utanç dolu bir durum oldu. Zaten Hillary’nin e-posta konusunda pek çok belgesi ortalıkta gezmekteydi. Bernie Sanders’ın sabote edildiğini, Hillary’nin ise daha en baştan bütün Demokrat Parti’nin desteğini üzerine aldığını açık eden e-postalar herkes tarafından bilinmekteydi. Wikileaks, 20 bine yakın e-postayı sızdırarak Florida temsilcisi Debbie Schultz’un istifasına sebep olmuştu. Bu yazışmalarda Sanders hem eleştirilmekte hem de alaya alınmaktaydı. Geçmişe dair ABD’nin Libya başarısızlığının Hillary’nin eseri olduğuna dair yazışmalar da zaten gündemdeydi.

Bu durumda Hillary’nin iki seçeneği vardı: “Saklayacak bir şeyim yok, her yaptığım normaldir” diyebilirdi. Ve şeffaflığı destekleyebilirdi. Bana göre asil olan bu olurdu, en azından kamuoyunun insani zaaflara olan hoşgörü desteğini alırdı.  Nitekim Bill Clinton Beyaz Saray’daki Monica ilişkisini kabullenmek zorunda kaldığı halde popülaritesini de korumuştu. Ancak Hillary ikinci yolu seçti. Mağduruz, siber atak altındayız diye şikayet etti. Edward Snowden da twitter’dan kendisi ile dalga geçti: ‘Gizliliği halkın yararına ihlal ederseniz, benim gibi sürgüne mahkum olursunuz. Gizliliği kendi çıkarlarınız için kullanırsanız Başkan olursunuz!’

Ve Demokrat Parti kullandıkları yazışma platformunu daha üst düzey güvenlik önlemleri ile donattı. Signal adlı bir uygulamaya geçildi, ancak bu uygulamayı da zaten Snowden uzun zamandır kullanmakta.

Muhtemelen, gerek Snowden, gerek de son yılların popüler hacker’i Guccifer 2.0 bir grubu devirmek veya başka grubu iktidara getirmek amacı ile hareket etmiyorlar. Sadece haksızlığa karşı bir tavır oluşması için olan biteni ve doğruları gözler önüne seriyorlar. Guccifer 2.0 şimdilik Demokrat Parti’nin sunucularından kovulmuş görünse de tekrar sızması an meselesi…

Şimdi soru şu: Kişilerin gizli ve özel hayatı olamaz mı? Bence ideal dünyada özel hayat, kişiler siyasetçi olsalar dahi haber değeri taşımamalı. Ancak günümüzde siyasetin şova dönüşmesinden ötürü siyasetçilerin özel hayatı ve yazışmaları haber konusu olmakta.

Bu kadar güç ve para içeren bütün sistemler didiklenecektir. Özel yazışmalar aslında kanunlar ile güvence altında. Ancak ucunda çok getiri olunca, özel hayat kamu merakına maruz kalıyor. Bu yüzden gerek siyasetçi olun gerek sade vatandaş, ‘gönder’ tuşuna bastıktan sonra sahiplenemeyeceğiniz hiçbir şeyi yazmayın…