Tanrı zar atar mı… Atmaz mı? Ve bu bizi ilgilendirir mi?

Moris FRANSEZ Köşe Yazısı
6 Ekim 2016 Perşembe

Tanrı başka yerlerde zar atıyor mudur bilmiyoruz ama hepimiz tanığız ki ‘bizim buralarda’ zar attığına ya da herhangi başka bir kumar oynadığına hiç rastlamadık.

Einstein’ın ünlü “Tanrı zar atmaz!”1 sözü, hiç kuşku yok ki, şu anlamı taşıyordu: Evrende hiç bir şey ‘tesadüfen’ ortaya çıkmaz; var olan her şeyin var olmasını zorunlu kılan neden ve koşullar vardır.

Einstein’ın, determinist dünya görüşünü ‘zar atan bir tanrı’ imgesiyle dile getirmiş olması dahi ‘tesadüf eseri’ değildi… Bu söz, Yahudi düşünce tarihinde 1000 yıllık geçmişi olan bir düşünce zincirinin belki de son halkasıydı.

Din, felsefe ve bilimi uzlaştırmak amacıyla Tanrıyla doğayı özdeş tutan bu ‘düşünce zincirin’ en önemli iki halkası Maimonides’le Spinoza’ydı.

Maimonides (Rambam), Musa’nın Tanrı’ya “Bana yollarını bildir ki seni bileyim…”2 diye yakarışını aktarıyor ve şöyle yorumluyordu: Tanrıyı anlamak sadece ‘yollarının’… yani doğadaki tezahürlerinin… yani bilimin ortaya çıkarmaya çalıştığı doğa yasalarının bilinmesi ile mümkündü.

Spinoza ise “Tanrı ya da Doğanın” gerçek yasalarının doğa yasaları olduğunu söylüyordu. İnsanın uymayabileceği Tanrı yasası olamazdı. Gerçek Tanrı yasaları istisna tanımazdı ve yapılacak bir yakarışla doğanın seyrinin değişmesi, yani yasaların ‘bir kereliğine’ işlememesi beklenemezdi.

Bu ‘akıl hocalarının’ betimlediği dünyada mucizelere yer yoktu. “Tanrı zar atmaz” ibaresi, işte bu yarı bilimsel yarı mistik fikirlerin Einstein’ın zihnindeki tezahürüydü.

***

Tabii ki bu düşünceler, Rambam’ı Engizisyona ihbar edip kitaplarının yakılmasını, Spinoza’nın da aforoz edilmesini sağlayan din ve ahlak bekçilerinin hoşnut kalacağı şeyler değildi.

Çünkü dünyada olup biten her şeyin doğa yasalarıyla belirlenmiş olması, yalnız mucizelere yer bırakmamakla kalmıyor, aynı zamanda, din ve ahlakın dayandığı önemli bir dogmayı, ‘özgür iradeyi’ de kökünden sarsmış oluyordu.

İnsanın tüm düşünce, duygu ve eylemleri belirlenmiş olduğuna göre, herhangi bir ‘özgür seçim’ söz konusu olamazdı. Ve her şeyin belirlenmiş olduğu bir dünyada Tanrının olaylara müdahale etmesi yani bir ‘mucizenin’ gerçekleşmesi beklenemezdi.

Bütün bunların, ‘Tanrının yollarını anlamaktan’ fazla, ‘İnsanı yola getirmeye’ odaklanmış ahlakçıları mutsuz kılması doğaldı. Endişeleri şuydu: Eğer insanın suç ve günahlarını özgür seçimi ile değil, koşulların zorlamasıyla işlediğini kabul edecek olurlarsa, onu ne suçlayabilir, ne cezalandırabilir, ne de ödüllendirebilirlerdi… Ne bu dünyada, ne de ötekinde…

Spinoza, çağdaşlarının bu endişesini şöyle gidermeye çalışmıştı: “Bir köpek tarafından ısırılıp kuduran biri mazur görülebilir ama gene de onu ölüme terk etmeye ya da tecrit etmeye hakkımız vardır”3

***

Cemaat ‘ileri gelenlerinin’ bu argümanlara akılları yatıyor ama, Spinoza’nın Hollanda’sında Sefarad, Einstein’ın ABD’sinde de Aşkenaz göçmenlerine, bu yeni vatanlarında, huzurlu bir gelecek sağlama kaygısı ağır basıyordu.

300 yıl önce Spinoza’ya yaptıkları gibi, Einstein’a başvurmuşlar ve

determinizmini ‘azıcık’ gevşetmesini istemişlerdi. Zaten Quantum Mekaniği ve Heisenberg’in Belirsizlik İlkesi belirlenimin artık sorgulanmasını gerektirmiyor muydu?

Gerçekten de, Einstein’ın da aralarında bulunduğu bazı fizikçiler, atom altı parçacıkların davranışlarında bir belirsizlik tespit etmişlerdi. Einstein, bu buluşların evrenin açıklanmasında son söz olamayacağını, görülen belirsizliğin altında yatan klasik bir gerçeğin bir gün ortaya çıkarak belirsizliği izah edeceğini söylüyordu. Doğanın kararsız olması tasavvur edilemezdi… Tanrı ‘zar atıyor’ olamazdı!…

Einstein’a baskı yapılıyor, bu yeni kuramların “artık mucizelerin olabilirliğini hesaba katmayı gerektirdiği” yönünde akıllar veriliyordu.

Einstein’a göre ise, bir olayın ‘mucizevi’ sayılması için, mevcut bir yasaya rağmen -ve onu çiğneyerek- gerçekleşmesi gerekirdi; yasanın olmadığı bir ortamda, istisnası da olmazdı. Yani atom altında gözlemlenen “tuhaf” şeylere dahi mucize adı verilemezdi.

***

Tanrı’nın zar atıp atmaması bizi ilgilendirir mi?

Bir kere şu hususta anlaşalım: Tanrı’nın ‘bizim buralarda’ zar attığını hiç görmedik… Bizim algılayabildiğimiz dünyada, ‘Quantum Mekaniğine’ ve ‘Heisenberg’in Belirsizlik İlkesine’ rağmen, doğa yasaları işliyor, belirlenim hala hükmünü sürüyor.

Galata Kulesinden atlayıp yerçekimi yasasının ‘bir kereliğine’ iptal edileceğini ummak boşuna… Lütfen denemeye kalkmayın!..

Tanrı, eğer zar atıyorsa, ‘belki’ atomun içinde ve kara deliklerin civarında atıyordur… Oralarda yaşamıyorsak, bunu dert etmemiz için bir neden yok…

1 A. Einstein, 1926 Max Born’a mektup.

2 Tevrat: Çıkış: 33:13

3 B. de Spinoza, Mektup No.78