İsmimizle yaşamak mümkün mü?

Henri ÇİPRUT Köşe Yazısı 0 yorum
13 Ekim 2016 Perşembe

Geçtiğimiz günlerde Rita Ender’in son kitabı İsmiyle Yaşamak hakkında düzenlenen söyleşiye katıldım. Salt Galata’daki bu söyleşiye katılmamın birkaç sebebi vardı. Öncelikle, Rita benim arkadaşım. Belgesel çalışması ‘Las Ultimas Palavras’ın gösterimlerini izleme rekorumu ortak bir arkadaşımıza kaptırmış olsam da arkadaşıma elimden gelen desteği sunmak boynumun borcu. Kitaptaki söyleşiler arasında 6,5 yaşındaki oğlumla yapılan bir söyleşi de var. Babası olarak oğlumu temsil ettim. Bütün bunların yanı sıra biraz da gözlem yapmak istedim. Söyleşiye katılanlar, biz farklı isimlileri, nasıl algılıyor? İsimlerimizin farklılığı üzerinden yaşadıklarımızı anlatırken çizdiğimiz genel tablo, verdiğimiz ipuçları nasıl okunuyor, bunu merak ettim biraz.

Tahmin edebileceğiniz gibi, o söyleşinin katılımcıları zaten bir şekilde azınlık olma, az olma hallerini ya bizzat kendileri yaşayan ya da konu ile ilgili, az çok bilen kişilerdi. Kısacası çok önemli gözlem sonuçlarına ulaştığımı söyleyemem.  Günün sonunda sen, ben ve bizim oğlan, kendimiz çalıp yine kendimiz söyledik.

Belki gelecekte bir gün böylesi kitaplar yazmaya gerek kalmayacak, yazılmış olanları okuyanlar da “A Türkiye’de böyle şeyler mi oluyormuş?” diye çok şaşıracaklar. Gelecekte bir gün dediysem, uzun vadede yani. Ancak biliyorsunuz, uzun vadede hepimiz ölmüş olacağız. Rita Ender kitabıyla bugünü anlatıyor, henüz okumadıysanız okuyun, ama daha önemlisi çevrenize okutun. Çevreniz derken sinagogda yanınızda oturan kişiden bahsetmiyorum.

İsmiyle yaşama çabasının birden fazla cephesi var. Bunlardan ilki, anne babamızın doğumumuzda bize verdiği isimlerle olan deneyimlerimizin,  gelenekleri devam ettirme, ettirmeme kararlarımızı şekillendirmesi. Diğeri ise bizim kendimize verdiğimiz isimler. Bu ikincisi de ilki kadar dış etkenlere açık. 

Örneklendirelim. Okuduğunuz Şalom gazetesi, bizi anlatırken çok uzun süreden beri Musevi yerine Yahudi kelimesini kullanıyor. Ancak Musevi veya Yahudi kelimelerinden birinin - bence doğrusunun- tercih edilmesi o kadar da basit bir durum değil. Konu, genel olarak Yahudileri değil de buralı olanlarını anlatmaya gelince iş çetrefilleşiyor. Bu konuda herkesin kafası çok karışık. Özellikle sosyal medyadaki gönderilerimize yorum yazan geniş toplumdan izleyicilerimizden sıklıkla şuna benzer uyarıları veya bilgilendirmeleri okuyoruz. “Türk Yahudisi diye bir şey olmaz, ya Türk’tür, ya da Yahudi” ya da “Onlar Yahudi değil, Musevi”; “Yahudi başka, Musevi başka.” Bu gibi yorumların devamında bazen “Bilmiyorsanız öğrenin” gibi eklemeler yapan tereciye tere satma heveslilerini de tespit etmek mümkün.

Basitleştirmek için bölelim: Bugün sol jargonda sıkça kullanılan Türkiyeli Yahudi terimine karşılık, Türk Yahudisi’nin toplumumuzun geneli tarafından daha çok benimsendiği bir gerçek. Alt kimlik üst kimlik tartışmasını hiç değilse bugün bu alana taşımanın bir faydası yok. Belki başka bir nesil için Türkiyeli Yahudi daha fazla kabul görür. O güne kadar bunu bir kenara ayırabiliriz.

İkinci kısımda ise Yahudi mi yoksa Musevi mi olduğumuz sorunu(!) var. Dilimize Arapçadan geçmiş olan Yahudi kelimesini kullanarak kendimizi adlandırmamız, alternatifi olan Musevi’ye göre bence daha kapsayıcı. Musevi diyerek Musa’nın dininden olanları tarifle yetinirken Yahudi dediğimizde, hem dini metinlerdeki Yahuda Kabilesine, hem tarihteki Yahuda Krallığına hem de aynı zamanda coğrafi olarak Yehuda-Şomron bölgesine aynı anda atıf yapıyoruz. Bu tercihi yıllar önce yapmış olan Şalom bir sıfır önde.  Ne yazık ki Şalom, kafa karışıklığını gidermeye tek başına yeterli değil.

Gazetemiz Yahudi diyor,  ancak misafirlerimizi 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi’ne, çocuklarımızı ise Ulus Özel Musevi Okulları’na gönderiyoruz. Kendimizi tanıtmak için kurduğumuz sitenin adresi www.turkyahudileri.com iken aynı sitenin başlığı Türk Musevi Cemaati. Sosyal medya tarafına bakalım:  Twitter’da bir süre önce, Türk Musevi Cemaati yerine Türk Musevi Toplumu olduk. Facebook sevenler ise bizi Türk Yahudi Cemaati olarak biliyorlar.  Mezarlıklarımız kimliklerimizde yazdığı gibi Musevi’dir, gençlerimiz kendilerine Yahudi denmesini tercih ederler, konuşurken bunu kullanırlar.

Bazı kurum vakıf adları gibi tescil edilmiş isimlerin değiştirilmesinin bürokratik birer süreç olduğunun farkındayım, ama bunlar da taşa yazılmadılar. Bazıları zor tamam ama, biz de biraz yardım etsek olmaz mı? Eskiler bir yana müze gibi görece yeni kurumlarımız için hiç de geç değil. Şalom’u takip etmekte fayda var.

1 Yorum