Leonard Cohen son albümüyle gündemde

Nobel Edebiyat Ödülü almasıyla herkesin hakkında konuştuğu bir isim haline gelen Bob Dylan ile Leonard Cohen’in ortak yönleri nedir? Dünyaca ünlü Leonard Cohen’in hayatına kısa bir bakış.

Dani ALTARAS Sanat
19 Ekim 2016 Çarşamba

Yahudi kökenli Kanadalı ozan şarkıcı Leonard Cohen yeni albümünü yayınlıyor, ‘You Want It Darker’. Şimdilerde 82 yaşında olan Leonard Cohen’in yeni bir albüm çıkarıyor olması sevenleri için mutlu bir olaydır ama rahatsızlığı nedeniyle albümü desteklemek için turnelere çıkamıyor olması ve bu ay yayınlanacak New Yorker dergisinden David Remnick’e verdiği söyleşide, “Manevi meseleleri, baruch aşem, Tanrı’ya şükür, çözümledim, bunun için minnettarım, … artık ölmeye hazırım” demesi, sevenlerinin ve Türkiye Yahudi toplumunun bir an için yüreklerini hoplatmıştır. (http://www.newyorker.com/magazine/2016/10/17/leonard-cohen-makes-it-darker)

Albümü henüz dinleme imkânı bulamadan da olsa, kendini yavaş yavaş ölüme hazırladığının mesajını veren, müzik kariyeri 60 yıla yayılmış efsane Leonard Cohen hakkında Şalom okuyucularına yazı yazacak olmanın heyecanı ile hazırlıklar yapılırken Twitter’a bomba gibi bir haber düştü: Bir başka Yahudi kökenli ozan sarkıcı, Bob Dylan Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştı. Bu da müthiş ve mutluluk verici bir haberdi ve kısa sürede Bob Dylan’ın büyükanne ve dedesinin ülkemiz (Kars) kökenli olduğunun öğrenilmesiyle mutluluğa gurur da eklendi. Şaka değil, hem Türkiye, hem Yahudi kökenli bir isim aldı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Yahudiler için bundan büyük gurur, bundan büyük onur mu olur?

Her ne kadar ertesi gün New York Times’da Anna North imzalı bir yazıda, Bob Dylan’ın muhteşem bir müzisyen, şarkı sözleri belki şiir olarak da kabul edilebilecek parlak bir söz yazarı, dünya çapında bir besteci ve Amerikan kültüründe muazzam etkileri olan bir kişilik olduğu ve kazandığı birçok Grammy Ödülünü ve Rock & Roll Hall of Fame’e dahil edilmeyi hak ettiği ama Nobel jürisinin ödülü bir müzisyene vermekle bir yazarı onurlandırma fırsatını kaçırdığı ve edebiyat dünyasını çok ihtiyacı olan bir tanıtımdan ve destekten mahrum bıraktığı yorumu yer alsa da; Ertuğrul Özkök ödülün ilan edilmesinden önceki son yazısında Bob Dylan’dan herkesin şikayetçi olduğunu, kendisinin de artık konserlerine gitmeyeceğini beyan etmiş olsa da, Nobel jürisi, ‘Büyük Amerikan şarkı geleneğinde şiirsel ifadeler yarattığı’ için Bob Dylan’ı ödüle layık gördü.

Dylan ödülünün sevincini ve keyfini yaşayadursun, bakın müzik eleştirmeni Bruce Eder bu yazının kahramanı Leonard Cohen için kaleme aldığı biyografide ne diyor: “1960’ların en büyüleyici ve en gizemli – en başarılı olanı değilse de – şarkıcı ve söz yazarlarından biri olan Leonard Cohen, hepsi de kendisini çevreleyen esrarlı havayı daha da artıran kişisel ve yaratıcı keşiflere yönelik çeşitli yoldan sapmalardan oluşan fasılalarla bölünmüş, altmış yıla yayılan müzisyenliği boyunca dinleyici kitlesini korudu. Leonard Cohen, 1960’lardan gelen ve 21. yüzyılda hâlâ müzik yapan müzisyenler arasında, Bob Dylan’dan (ve belki Paul Simon’dan) sonra eleştirmenlerin ve genç müzisyenlerin en fazla ilgisini çeken isimdir. 30’lu yaşlarına kadar müzikal bir kariyer arzu etmemiş biri için oldukça hayranlık verici bir durum.”

***

New Yorker’da Remnick’in söyleşisinden öğreniyoruz ki, hem Bob Dylan’ı, hem Leonard Cohen’i beş yıl arayla keşfeden, Vanderbilt sülalesine mensup ve müzik dünyasının en önde gelen yapımcılarından John Hammond’dı. Dylan’ı 1961’de, Cohen’i 66’da ilk olarak dinliyor. Cohen o sıralar 32 yaşındaydı. O yaşında, Elvis Presley’den bir yaş büyük olmasına rağmen müzik alanında acemi sayılırdı. Besteciliğe yazar olarak yeteri kadar para kazanamadığı için geçmişti. Gündüzleri yazılarını, şiirlerini yazıyor, geceleri kulüplerde şarkı söyleyip Patti Smith, Lou Reed, Jimi Hendrix, Janis Joplin gibi insanlarla tanışıyordu. Hammond’la karşılaşmasından birkaç ay sonra ilk albümünün kaydı için Columbia’nın stüdyosundaydı.

Remnick’e göre, Cohen ile Dylan arasındaki bağ belliydi: Yahudi, edebi, Kutsal Kitap’taki imgelere eğilimli ve Hammond’un vesayetinde olmaları. Fakat çalışmaları farklıydı. Dylan daha sürrealist, özgür çağrışımlı sözlere giden ve rock-and-roll’ı kızgınca terk eden bir yol izliyordu. Cohen’in sözleri de yaratıcı ve heyecanlı olmada, ironik ve kendini arayan özellikler taşımakta Dylan’dan geri kalmıyordu ama Cohen’inkiler daha net, daha ekonomik, daha resmi ve ayinseldi.

Yıllar içinde Cohen ve Dylan tanışma fırsatı buldular. 80’lerin başında Cohen’in Dylan’ın Paris’teki bir konserini izlemeye gelmesi vesilesiyle görüştüklerinde son çalışmaları üzerine sohbet ettiler. Dylan, ileriki yıllarda 300’den fazla şarkıcı tarafından seslendirileceğini, Shrek filminin müziği olacağını, American Idol’un temel parçası olacağını daha bilmeden Cohen’in ‘Halleluyah’ adlı şarkısıyla ilgiliydi. Cohen’e şarkıyı ne kadar zamanda yazdığını sordu. Cohen, “İki yılda” diye yalan söyledi, gerçekte hem müziğine hem sözlerine son halini vermesi beş yılını almıştı. Cohen de Dylan’ın ‘I and I’ şarkısını beğenmişti, “Senin bunu yazman ne kadar sürdü?” diye sordu, Dylan, “15 dakika” diye cevapladı. Söyleşide Remnick’in aradaki bu farkı sorması üzerine Cohen, “Demek kartlar bu şekilde dağıtıldı” diye cevap verdi. Dylan Cohen’in o dönemki şarkılarını duaya benzetiyordu.

Yıllar içinde Cohen ve Dylan arkadaşlıklarını geliştirdiler. Bir keresinde Dylan Cohen’e, çok ünlü bir söz yazarı-bestecinin kendisine, “Tamam Bob, sen 1 numarasın ama ben de 2 numarayım” dediğini anlattı. Dylan ardından Cohen’e şöyle dedi: “Ben söz konusuysam, Leonard, sen 1 numarasın, ben de sıfır numarayım.” Leonard bunu, ‘o zaman anladığım kadarıyla – ve bunu tartışmaya hazır değildim – kendi çalışmalarının her türlü değerlendirmenin ötesine, benim çalışmalarımın da oldukça iyi olduğu’ şeklinde algıladı.

Remnick yakın zamanda Dylan’la yaptığı bir görüşmede “1 numara”yı sordu. Dylan şöyle anlattı: “İnsanlar Leonard hakkında konuşurken melodilerinden bahsetmeyi atlıyorlar, bana göre melodileri, sözleriyle birlikte onun en büyük dahiliği. Bildiğim kadarıyla modern müzikte hiç kimse böyle bir dahiliğe bu kadar yaklaşmamıştır. ‘The Law’ gibi, iki temel akor üzerine kurulu basit şarkılarında bile, çok önem taşıyan kontrpuan dizeleri vardır.” Görüşmede Dylan Cohen’in başka müziklerinden da örnekler vererek hepsinin müthiş şarkılar olduğunu, derin, her zaman içten, şaşırtıcı şekilde melodik ve insanı düşündüren ve hissettiren şarkılar olduğunu söyledi. 80’lerin sonundaki bir turnesinde Halleluya’yi çaldığını, bu şarkının kendisinde yankılanmaları olduğunu dile getirdi.

Devamı haftaya…