Yakın zamana kadar yoğun bir nüfusun yaşadığı ama günümüzde cemaat sayısı yok denebilecek kadar azalan Galata, Balat gibi semtlere yenilerini ekleyerek hüzünlü bir şarkı tadında “Bir zamanlar burada Yahudiler yaşardı” dememek için Türk toplumu ve siyasilere görev düşmektedir.
1927 yılı nüfus sayımına göre Türkiye’de 81.392 Yahudi vatandaş yaşamaktaydı. İsrail Devleti’nin kurulmasından sonra 1955 yılında sayı birdenbire 40 bine civarına düşecekti. Nitekim büyük çoğunluğu İsrail’e göç etmiş olan nüfus Bat-Yam semtinde zamanla İsrailli Türkiyelileri oluşturacak ve aralarında Türkçe gazete bile çıkarmaya başlayacaktı. 1980’li yılların ortalarına gelindiğinde ise Türkiyeli Yahudilerin sayısı 22 binli rakamlara gerileyecekti. Şüphesiz, bir yandan yaşlanan ve doğurganlığı azalan bir toplum olmanın yanı sıra bu hızlı azalmanın sebeplerinden biri de her neslin yaşadığı travmalardı. Bu yazıyı kaleme alırken bir yandan bu yıl ölümler ve göçle 450 kişi kadar azalan toplumumuzu düşünüyor, öte yandan da son birkaç aydır ülkemizde yaşananların bizleri nasıl etkilediğini üzülerek gözlemliyordum.
Peki nasıl olmuştu da düzgün Türkçeleri, siyasi duruşları ve genel toplumla ilişkileri açısından Türkiye toplumuna en iyi entegre olmuş olan Türkiyeli Yahudilerin sayısı son yıllarda hızlı bir azalma göstermişti? Örneğin yaşıtlarım içinde kendini orta sınıf olarak niteleyen birçok aile 4-8 yaş arası çocuklarına ilerde iyi bir gelecek, devlet tarafından garanti altına alınmış eğitim, sağlık gibi sosyal imkânlar tanınacağını da düşünerek, bazen ev ve işyerlerini bile kapatmaya gerek duymadan iki ülkeli bir hayatın ilk adımlarını atmaktaydı. Geçtiğimiz yıllarda başta eğitim sistemi üzerinde yapılan değişiklikler, toplumun değişen ve muhafazakârlaşan yapısı ve son olarak sadece bize karşı olmasa da huzurumuzu kaçıran olaylar Türkiyeli Yahudileri derinden etkilemişti. Nitekim her ülkede olduğu gibi tarih boyu bu tip toplumsal olaylarda ilk zarara uğrayan o ülkedeki azınlıklar olmuştu. Zaten neredeyse her on yılda bir yaşadığı terör olayları ile iyice tedirginleşmiş, gittikçe artan antisemitizmden muzdarip olan toplumun ciddi bir kesimi zorlaşan ekonomik koşullar da düşünüldüğünde çareyi farklı bir ülkede çocuklarını büyütmekte aramaktaydı. Nitekim bu yıl her yaştan göç edenlerin çoğunluğunu gençler oluşturmaktaydı.
Yakın zamana kadar yoğun bir nüfusun yaşadığı ama günümüzde cemaat sayısı yok denebilecek kadar azalan Galata, Balat gibi semtlere yenilerini ekleyerek hüzünlü bir şarkı tadında “Bir zamanlar burada Yahudiler yaşardı” dememek için Türk toplumu ve siyasilere görev düşmektedir. Sayıca azalan ve yaşlanan Türkiyeli Yahudilerin eğitimden, güvenliğe, din adamlarının maaşlarından, taşınmazlarının iadesine kadar her sorunu bu ülkede çok kültürlülüğün devamı için sırf Yahudi toplumunun değil hepimizin sorunu olmalıdır. Nitekim yoğun gündemde önceliği mecburen ötelenen bu konular Türkiyeli Yahudilerin önünde bir çığ gibi büyümekte ve toplum yöneticileri de kurumları birleştirip, küçülerek sorunlara alternatif çözümler aramaya çalışmaktadır. Günümüz konjonktüründe Yahudi bir gencin Ulus Özel Musevi Lisesi’nde ana okuldan liseye okumasını sağlamak artık bir tercih değil zorunluluk olmuştur. Nasıl ki Diyanet İşleri Müdürlüğü’ne bağlı din görevlilerinin maaşı devletimiz tarafından karşılanıyorsa, toplumumuza hizmet veren ve Yahudilik eğitimimizin devamını sağlayacak hahamlarımızın maaşının da devletimizin desteğiyle ödenmesini istemek hakkımız olmalıdır. Ancak bu şekilde yeni evlenecek gençlerimiz “İleride bu ülkede çocuğumu nasıl yetiştiririm?” sorusunun tedirginliğinde, farklı alternatifler aramadan evvel ülkesinde huzurla yaşamını devam ettirmeyi deneyebilsin. Geçmişte ticaret sektöründe fırtına gibi esen Türkiye Yahudilerinin yerinde şimdi uluslararası şirketlerde beyaz yakalı olarak hayatını sürdüren daha mütevazı bir genç nesil gelmektedir. Dilerim, bu sorular sadece bizim iç sesimiz olarak kalmaz ve el ele verip 550 yıldır bu topraklarda süregelen bir rengin her on yılda bir daha da azalarak kaybolmasına dur diyebiliriz.