Dev Transformasyonlar Ülkesi: ÇİN

Metin BONFİL Köşe Yazısı
14 Aralık 2016 Çarşamba

Küreselleşme, dünya nüfusunun gelişimi, ekonomik güç merkezinin Batı’dan Doğu’ya kayışı gibi konularla ilgili olmama rağmen Çin’e hiç gitmemiş olmanın eksikliğini hep hissediyordum. Nihayet, iş dolayısıyla Pekin - Şangay arasındaki Shandong, Wuxi, Jiangsu ve Tai’an bölgelerinde ziyaretler yaptım; hem bazı şirketlerin yöneticileriyle, hem de birlikte dolaştığımız tercümanlarla Çin hakkında sohbetler yapma şansım oldu.

Anahtar deliğinden bakıp sağlıklı bir gözlem yapmak çok mümkün değilse de, bir haftalık Çin seyahati sonucunda kişisel izlenimlerimi paylaşarak Çin’i anlamaya ve anlatmaya çalışacağım.

Çin ile ilgili hangi konu konuşulursa konuşulsun, dikkate çarpan birinci özellik her şeyin dev boyutlarda olduğu. Nüfusu 1,4 milyar olan bir ülkede ölçek konusunun bizim alışık olduğumuzdan çok daha büyük olması beklenir tabi ki ama büyüklükleri görmek çarpıcı oluyor. Pekin havaalanı mesela… Uçaktan bagaj almaya trenle 10 dakika yol yapılıyor. Şehir merkezlerinde caddeler dörder şerit, ortada ağaçlı bir bant, her iki yanda elektrikli scooter’ler ve bisikletler için gidiş geliş yan yollar ve en dışta geniş kaldırımlar. Karşı kaldırıma geçmek için neredeyse 100 metre yürümek gerekiyor.

Özellikle sanayileşmenin ileri düzeyde olduğu Pekin-Şangay arasındaki 1.300 kilometrelik hat boyunca gördüğüm sayısız konut projeleri Çin nüfusunun büyük bir kısmının modern şehir hayatına geçmekte olduğunun işaretini veriyor. Hâlihazırda nüfusun yarısı şehirlerde yaşıyor. Konut deyip geçmemek lazım, 30 katlı geniş bloklardan bir seride 50-60 adet görmek mümkün. X şehrinde oturduğunuz yeri tarif etmek için 150. Sokak, Blok B-232, Kat 29, Daire P-75 gibi bir adres verdiğinizi düşünün. Eski konutların yıkılıp yerine her yerde bulunan toplu konutlar dikildikçe, Çin’in görsel karakteristiğinin de hızla yok olduğunu sanıyorum. Tren, metro vb. toplu taşıma yatırımları tamamlanmış görünüyor. Elektrikli mobiletler de çok kullanılıyor.

Pekin ve Güney’e doğru hava kirliliğinden dolayı insanlar gerekmedikçe yollarda dolaşmıyor. Yanımızda gelen Çinli tercümana gençlerin neyin özlemini çektiklerini sorduğumda, “Konut sahibi olmayı ve çocuklarımızın mavi gökyüzünü görmesini istiyoruz” cevabını almıştım. Konutlar her yerde olduğu gibi pahalı; çok merkezi olmayan yerlerde modern binalardaki 70 - 100 metrekare dairelerin fiyatı bizdekinden farklı değil.  Evlenip hayata yeni atılan gençler için bu fiyatların ulaşılabilir olmadığını söylüyorlar. Hızlı şehirleşmeden dolayı konut talebi yüksek ve fiyatlar şişmiş durumda. Bazı büyük şehirler, konut talebini kısmak ve spekülasyonu önlemek için bir evi olan ya da ikameti başka yerde olanlara konut satışına izin vermemek gibi kısıtlar getirmişler ve konut kredisi almak için gereken peşinatı da yüzde 30’dan 40’a yükseltmişler.

Daha üretken olabilmek için, her sene 10 ila 15 milyon kişi köyden şehre göçüyor. 2015’te yapılan bir araştırmaya göre, halen 277 milyon Çinli göçmen işçi (migrant worker) statüsünde. Komünist Parti, bir yandan insanların köyden ayrılmayıp tarım işçisi olarak kalmalarını sağlamak, diğer yandan da sanayiye ucuz işgücü temin etmek için huoku denilen bir ikametgâh kayıt sistemi getirmiş. Ancak, çalışmak için oturduğu yerden başka yere göç etmiş bulunan sanayi işçilerinin çocukları huoku nedeniyle eğitim hakkından mahrum oluyor, ağır negatif ayrımcılığa maruz kalıyor ve devletin sağladığı sağlık hizmetinden de yararlanamıyorlar. Sistem, tarımda çalışan nüfusu topraktan ayırmamak felsefesi ile başlatılmış olsa da, ciddi sosyolojik problemlere yol açmaya başlamış. Göçmen işçilerin aile düzenleri çok sorunlu, çocukları babasız büyüyor; yerleşik halklar ve göçmenler olarak ikiye bölünmüş toplumlar arasındaki eğitim, gelir, temel hak ve hizmetlere ulaşma konusundaki uçurum da büyüyor.

Çin toplumunun dinamiklerini dev boyutta değiştiren bir diğer önemli husus da 1980’den beri uygulanan (ancak geçtiğimiz sene hafifletilen) tek çocuk politikası. Tek çocuklu ailelerde çocukların fazla şımartıldığından bahsediliyor. Ayrıca, 4-2-1 dedikleri bir problem ortaya çıkmış: Dört emekli ebeveyn, iki genç ve bir çocuk. Burada gençlerin üzerinde nasıl bir maddi baskı olduğunu tahmin etmek zor değil. Yasal olmayan çocuklara heihaizi (siyah çocuk) deniyor ve bunların cezası 30 bin dolara kadar çıkabiliyor. Haliyle, ceza ödememek için aile kütüğüne kaydettirilmeyen çocukların ise, hayatları sönüyor. Bazı kaynaklara göre Yaşar ne yaşar ne yaşamaz statüsünde dünyaya gelen çocuk sayısı Avusturya’nın nüfusuna eşit. Tek çocuk politikası ile gelen bir diğer sorun ise, erkek nüfusunun kız nüfusundan 36 milyon kadar fazla olması ve evlenme yaşı gelen erkeklerin evlenecek kız bulmakta zorlandıkları.

Bu sosyo-ekonomik gözlemlerin yanı sıra, dünyanın fabrikası haline gelmiş olan Çin’de ücretlerin artık eskisi gibi ucuz olmadığı, neredeyse Türkiye’deki işçi ücretleri seviyesine gelmiş olduğu dikkat çekiyor. Tekstil gibi işçiliklerin kolayca taşınabildiği sektörlerdeki üretim Kamboçya, Myanmar, Vietnam, Sri Lanka, Mısır ve Etiyopya gibi ülkelere kaydırılıyor. Çin hükümeti büyük ihracatçı şirketlerle çok iyi bir koordinasyon içerisinde. Az gelişmiş Asya ve Afrika ülkelerinde ciddi altyapı yatırımları yapıyorlar. Eski İpek Yolu tekrar kurulurken, gelişmekte olan ülkelerin kalkınma hamlelerinde bundan sonra Çin’in etkisinin çok yüksek olacağı gözüküyor.

Bu arada Çin’de, google, facebook, instagram, youtube, hatta dropbox gibi 3000 kadar Batı kökenli web sitesi halen sansürlü durumda. Deng Xiaoping’in ifadesine göre, “Eğer temiz hava almak için pencereyi 10 saatten fazla açık tutarsan, içeri sinekler de girer.” Bu metaforda, temiz hava ile sinek ikilemini birçok manada anlamak mümkün.

Uluslararası Enerji Ajansı Başkanı Fatih Birol bir sunumunda, Çin’de 1985-2000 yılları arasında 500 milyon kişiye elektrik verildiğinden bahsetmişti. Yukarıda sadece ana başlıklarına değinebildiğim, dünyanın en büyük nüfusuna ve ikinci büyük ekonomisine sahip Çin’deki dev transformasyonların sadece 30-35 senelik bir sürede gerçekleştiği düşünüldüğünde, bir gün herkesin hayatını etkileme kapasitesine sahip bu muazzam ülkeyi çok daha iyi anlamamız ve çok daha fazla izlememiz gerektiği net olarak gözüküyor.