Haruki Murakami, romanının kahramanı Tsukuru’yu tanımlarken, onun ölümü düşünmediği zamanlarda hiçbir şey düşünmediğini, bunun da çok zor bir şey olmadığını söylüyor. Gazete okumuyor, televizyon izlemiyor, müzik dinlemiyor...
Kendimi romanın kahramanı yerine koyup soruyorum: Çok mu zor, hiçbir şey düşünmemek?
Herkes için kolay olmasa gerek! Kendi payıma bunu yapabileceğimi sanmıyorum. Tüm algı kapılarımı kapatabileceğimi, yaşama ve dünyaya dair olumlu ya da olumsuz ne varsa hepsini görmezliğe gelebileceğimi, seslere kulaklarımı tıkayabileceğimi, olaylara duyarsız kalabileceğimi… Hiç sanmıyorum!
Gazeteleri okumayacak, televizyonda haberleri izlemeyecek miyim? Kendimi kitaplardan uzak mı tutacağım? Robenson gibi ıssız bir adada yalnız başıma yaşamadığıma göre, tüm bu söylediklerim tümüyle olanaksız görünüyor. Peki, o zaman da okuduklarımdan, izlediklerimden etkilenmemek olası mı? Bu soruya da olumlu bir yanıt veremeyeceğimden, benim için düşünmeden yaşamanın çok zor olduğunu söyleyebilirim.
Asaf Halet Çelebi, Mâra adlı şiirinde “düşünmeden yaşayalım” diyor. Bu sözler de farklı anlamlarda ele alınabilir. Hiçbir şeyi, hiç kimseyi umursamadan yaşamak olabilir ya da hayat o denli önemli ki, onun üstünde çok düşünerek, değerini yitirmemek de olabilir!
Düşünme eylemi, günlük yaşamda çoğu kez olumsuzlukla nitelendiriliyor. Sanki önemli bir sorunumuz, bir kaygımız varmış da, o yüzden düşüncelere dalıyoruz. Varsa yoksa eylem! Ayrıca maddesel değerlerle kıyaslanamadığı için düşünmek, boş zaman geçirmek gibi de algılanabiliyor. Oysaki konu ne olursa olsun, yapılacak işin önce zihinde tasarlanması, yapmaktan daha önemlidir.
Özellikle bilim adamları ve sanatçılar için!
Nikola Tesla bir süre Edison ile birlikte çalışmış, sonra yollarını ayırmışlar. Tesla bu süre içindeki izlenimleri anlatırken şöyle diyor:
“Edison samanlıkta bir iğne arayacak olsa, iğnenin nerede olabileceğini durup düşünmeden bir balarısının azmiyle işe koyulurdu, aradığı nesneyi bulana kadar sapla samanı birbirine katardı… Oysa küçük bir teori ve hesaplamayla, harcadığı emekten yüzde doksan tasarruf edebilirdi.”
Tesla kendisi için farklı bir yöntem uyguladığını söylüyor. Asıl işe koyulmak için acele etmiyor. Diyelim ki bir aygıt yapmayı düşünüyor. Bunu önce hayalinde canlandırıyor, yapısıyla oynuyor, değiştiriyor, iyileştiriyor. Zihninde son şeklini aldığında da çalıştırıyor. İcadında düşünebildiği her türlü geliştirmeyi işleme koyup da, hiçbir yerinde hata göremediği zaman, bu son ürüne somut bir şekil vererek üretime geçiyor. Tesla, bu doğrultuda icat ettiği her aletin, aynı düşündüğü şekilde çalıştığını ve yaptığı deneylerin planladığı gibi sonuçlandığını da söylüyor.
Sözün başına dönersek: Önce düşünce mi, yoksa eylem mi?
Sanırım bu soruya vereceğimiz yanıt, Doğulu ve Batılı ülke insanlarının çalışma yöntemi arasındaki farkı da ortaya koyacaktır.