Algı mühendisliği

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
11 Ocak 2017 Çarşamba

Kendi düşünemeyen insan bir sürüye ait olmak ister. Kendisi için yaratılmış düşmanları toplaşarak lanetler. Gerekirse silah çeker, linç eder. Böylece ‘musibet’lerden arınmaya çalışır. Sürüye dahil kalmayı garantiler.

Ancak ya ‘düşman’ veya musibet olarak tanıtılan olgu sadece bir bakış açısı ise? Ya sürü psikolojisine kapılan bireyin algıları bir şekilde kör edilmiş ise? Bunu yapmanın yöntemleri ve genelde gizli bir amacı vardır.

Öncelikle büyük bir parantez açıp bunun abartılı halini gözler önüne seren bir filmden bahsedeyim. ‘Black Mirror’ adlı bir dizi var, günümüzde olan biten her şeyin distopik sanal bir gelecekte abartılı akıbetlerini yüzümüze çarpıyor. İzlemenizi öneririm, bugün yaptığımız her şeyin bir doz abartılı hali. İşte bu dizide, algının saptırılması ile ilgili bir bölüm izledim. Askerlere algı çarpıtan çip takılarak, öldürmeleri istenen ‘alt ırk’ insanları iğrenç hamam böcekleri olarak görmeleri sağlanıyor. Aynı zamanda konuşmaları ve çığlıkları manasız homurdanmalara dönüşüyor, burunlarının kan kokusu alması da engelleniyor. Böylece hakladıkları dev böcekler, bilgisayar oyunu kıvamında mutluluk veriyor. Pişmanlık yok. Onlara nişan alırken tetiği çekmek daha kolay. Ta ki bir askerin algı çipinde bir ayarsızlık oluyor ve öldürdükleri yaratıkların aslında kendileri gibi insan olduklarını fark ediyor. Meğer askere kabul edilme sürecinde bu çipin takılmasına kendi onay vermiş. Eğer askerden ayrılmaya karar verirse, hunharca katlettiği insan görüntülerinin asıl halini kendisine sürekli tekrarlayan bir cezaya da razı olmuş. Bu yüzden askerden ayrılmaktan vazgeçiyor, hafızası tekrar formatlanıyor. Ve aklınca hamam böcekleri öldürmeye devam ediyor.

Fanatik askerin kendine canavar gibi sunulan düşmana saldırırken nasıl vicdanen rahat olduğunu düşünün. Şimdi parantezi kapatıyorum. Aynı durumu eline silah alarak bir gece kulübüne giren soğukkanlılıkla orada eğlenenleri ‘haklayan’ kişiye uyarlayın. Bir teröristin tamamen savunmasız insanları katletmek için, büyük bir beyin yıkamasından geçmesi gerek. Onları kendisine dair büyük bir tehdit olduğuna inandırmış olması gerek, hem de geri dönüşü olmayan bir şekilde. Onun algı çipi de çarpıtılmış muhtemelen. Askerlikte, toplu katliamlarda ve bu tür terör aktivitelerinde beyin yıkama fazlası ile yapılıyor. Suçlu yakalansa öldürülse herkes rahatlayacak, ancak temelde yatan algı mühendislerini devre dışı bırakmadıkça o sürüden daha niceleri aynı göreve soyunacaktır. Sorun hâlâ orada…

Günlük hayatta biz de beyin yıkamalara maruz kalıyoruz desem? Karşımızdakini yok edilmesi gereken iğrenç bir yaratık gibi görmemizi sağlayan algı çipleri hepimize yerleştiriliyor. Zulüm yapma hakkı empatinin bittiği noktada başlıyor. ‘Onlar zengin, onlar yobaz, onlar kutlama yapıyor, onlar cahil, onlar dinsiz, onlar dar kafalı…’ Empati yeteneğimiz algı ayarlarımız yüzünden yok olmuş durumda. Kimin aykırı olduğuna kendimiz karar veremiyoruz. Televizyon karşısında, toplu gündemlerin peşinde, kendimizden uzaklaşıyoruz. Çipimizi ayar ediyorlar. Bizim yerimize başkaları düşünüyor, okumak işkenceye dönüşmüş durumda, zira…

Sürüden ayrılmanın, birey olmanın ve empati duymanın en önemli koşulu birazcık okumaktır. Birazcık düşünmektir. Hadi biraz da kaleme almak diyelim…