Türkiye’den ÜBER çıkar mı, çıkmaz mı?

ÜBER kurulduğu 2009 yılından itibaren dünyada paylaşım ekonomisinin yaratıcısı ve öncüsü oldu. Dünyada özellikle turist olarak seyahat ettiğiniz zaman, havalimanından elinizde bavullar ile çıktığınızda veya gece geç bir saatte yoldan kim olduğunu bilmediğiniz bir taksiye binmek istemediğiniz zaman ÜBER bir cankurtaran gibi imdadınıza yetişiyor. Geçtiğimiz haftalarda Türk yetkililer, Türkiye çapında ÜBER’e karşı teyakkuza geçerek yolda buldukları tüm arabaları bağladılar, hem sürücüsüne, hem de yolculara fahiş cezalar kestiler. Bu cezaları da karşılayacağını açıklayan ÜBER, bu kez daha büyük tehditler ile karşılaştı.

Aydın BOLKAR Teknoloji
11 Ocak 2017 Çarşamba

 

Teknoloji yazılarını ve blogları takip edenler bilirler, İnternet’te son üç dört yıldır ara ara ‘Türkiye’den neden Über çıkmaz’ adında yazılar yayınlanır. Yazıların konuları, Türkiye’nin yasal düzenlemeleri, insan kaynağı, finansman kaynaklarına uzaklığı veya girişimcilik ve yenilikçiliğinin eksikliği konularında karşılaştırmalardır. Belli ölçüde doğruluk payı içeren yazılar olsa da, doğru fikir ve yönetim ile birçok zorluğun üstesinden gelinmesinin mümkün olduğu örnekler görüyoruz.

Örneğin, Yemeksepeti kendi dalında dünyada en iyi yürütülen operasyon olduğunu defalarca kanıtladı ve kuruluşunun on beşinci yılında bile halen yıllık bazda yüzde altmışın üzerinde bir büyüme gerçekleştirmeyi başardı.

Dönelim konumuza; nasıl ki dünyada Amazon e-ticaret sitelerinin başlangıcını simgeler, Ebay deyince akla pazaryerleri gelir, ÜBER de kurulduğu 2009 yılından itibaren dünyada paylaşım ekonomisinin yaratıcısı ve öncüsü oldu. Belki de yüzyıllardır var olan bir sektörü internet ve mobil bir uygulama aracılığı ile baştan yaratan ÜBER, kurulduğu ABD’de de Avrupa ve diğer ülkelerde de yasal otoriterler ile çok kereler ihtilafa düştü ve esnek iş yapış biçimleri sayesinde bir şekilde birlikte uzlaşmanın yolunu buldu. Bu uzlaşmaların ilginç bir örneği Berlin’de yaşandı. Berlin’de ÜBER şehirdeki tüm taksi sendikaları ile anlaşmalı ve kendi siyah arabaları bulunmuyor. Taksiler ÜBER’in teknolojik altyapısı, kullanıcı bazı ve ödeme altyapısını kullanıyor, ÜBER de hizmeti karşılığı kullanıcılardan alıyor. Dünyada özellikle turist olarak seyahat ettiğiniz zaman, havalimanından elinizde bavullar ile çıktığınızda veya gece geç bir saatte yoldan kim olduğunu bilmediğiniz bir taksiye binmek istemediğiniz zaman ÜBER bir cankurtaran gibi imdadınıza yetişiyor. Kısa mesafe, bozuk para, nakit para gibi taksici kaprisleri ile uğraştırmayan uygulama gelişmiş ülkelerde gerçek bir cankurtaran.

Geçtiğimiz haftalarda Türk yetkililer, Türkiye çapında ÜBER’e karşı teyakkuza geçerek yolda buldukları tüm arabaları bağladılar, hem sürücüsüne, hem de yolculara fahiş cezalar kestiler. Bu cezaları da karşılayacağını açıklayan ÜBER, bu kez daha büyük tehditler ile karşılaştı.

Tam bu sırada ben de sosyal medyada bu konuyla ilgili bir paylaşımda bulundum.

Yaptığım paylaşıma, liseden sınıf arkadaşım Kuban Altan aşağıdaki yorumu paylaştı. Yalnızca ufak imla hatalarını düzeltip aynen sizlerle paylaşıyorum.

“Fabrika faturası 20 bin TL olan, her tarafı dökülmüş, ‘parçası ucuz abi’ arabalarına taksi diye binmemiz hep 2 milyon TL’lik plaka yüzünden. Eskiden devlet vergi denetimi yapamayacağı için plakaları yüksek bir bedelle tahsis etmiş, sonra da fiyatlar rant usulü ile yükselerek, arabanın 100 katı hale gelmiş. Bu sayede bir liralık arabada 101 liralık araba fiyatına yolculuk yapıyoruz. Yolcu konforu, güvenliği hak getire. İçinde en çok insanın seyahat ettiği 500.000+ kilometredeki hurda at arabalarının 2 milyon TL’lik plakaları var.

Şoförlerde de hiçbir nitelik aranmıyor

Oysa havaalanı taksi şoförü lisan bilmeli mesela... O paraya lisan bilen şoför nereden bulunacak değil mi?

Hayal edin ki şoförler taksi plakası ağalarına günde 300-400TL para ödemiyorlar. Otomobillerini ticari araç olarak ÖTV ödemeden sadece +KDV fiyatına aldıklarını hayal edelim. 120bin TL+KDV civarına Mercedes E kasa dizel alabilirler.

Zaten taksimetre ya da aplikasyon mobil olarak yolcunun nereden binip nerede indiğini, ücreti vs. kaydetmeli. Bunun da geliri, gideri otomatik hesaplanıp gelir vergisi kesilmeli. Bunun finansmanı da leasing ile yapılmalı. Üç yıl leasing ile E kasa Mercedes ayda 4.000TL civarına ödenebilir diye düşünüyorum. Günlük ödemesi 135TL! İki şoför beraber öderler. Üstelik üç yıl sonunda otomobil onların olur, artık para ödemezler beşinci yıla kadar kullanırlar. Sonra da satıp yeni leasing ödemeye başlarlar, ama eldeki ikinci el satış bedeli cepte olduğundan, artık günde 100TL altında bir leasing öderler.

Biz de E kasa Mercedes ile güvenli ve konforlu seyahat ederiz. Ağa’ya verilen 400TL şoförlere kaldığı için, bu şoförler de artık çok daha nitelikli insanlar olabilirler. Taksicilik ucuz bir meslek olmaktan çıkar.

Hatta ÜBER türü uygulamalar ile şoföre not veririz, buna göre müşterisi artar/azalır. Belki iyi derecede Fransızca bilen bir şoför özel olarak rezerve edildiğinde, taksimetre fiyatına yüzde 10 eklenir. Belki şoförler dil sertifikası almak için kurslara giderler.

Bunların hepsi hayal gibi geliyor. Ama milyonlarca insanın bindiği bu çoğunlukla rezil arabalar ve büyük oranda kötü şoförler, bunları günde 400 TL haraca bağlamış bir sistem daha mı basit? Bence taksi bir toplu taşıma aracıdır ve devletin kontrolünde olmalıdır, toplum yararına hizmet vermelidir.

ÜBER gibi kurumların destekçisiyim. Hatta 10-20 yıl sonrasında insansız sürülen taksiler zaten bu firmaların yazılımları ile yönetilecek. Yapay zekâ ile hava koşulları, sosyal olaylara vs. göre talep artışı ve trafik yoğunluğu hesaplanacak.

Bu durumda algoritması iyi olan kazansın!

Tıpkı Google’ın arama motoru ve reklam pazarını algoritmaları sayesinde kazandığı gibi...”

Ne dersiniz, bu da Türkiye’de kolay para kazanmaya alışmış, rantının kesilmesini istemeyen statükocuların lobi faaliyetleri sonucu oluşmuş bir fiili durum değil midir?

Bu ve bunun gibi durumlar, toplum menfaati, sağlıklı rekabet ortamı ve serbest piyasa koşulları işletilse daha iyi olmaz mı?

Çok mu imkânsızı istiyoruz acaba?