‘Ev’den uzak olmak…

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
8 Mart 2017 Çarşamba

İş nedeni ile yurtdışındayım on bir gündür. Açıkçası tahminimden biraz uzun sürdü. Arada tatil havasında geçen günler de olsa, bu durum beni evden uzakta yaşamak konusunu epey kapsamlı olarak düşünmeye sevk etti.

Pek çok iş insanı uzun periodlarla dış ülkelerde faaliyet gösteriyor. Bazı insanlar da mecburen ana vatanına dönemeyecek şartlar altına girmiş oluyor. Bazısı ise kendi hür iradesi ile yaşamını evinden uzakta geçirmeyi tercih ediyor. Evden kaçmak için fırsat kolluyor.

Belki insan akıl sağlığını korumak için her yere kolay adapte olabileceğini ve aslında ‘ev’ diye bir kavram olmadığını savunabilir. Doğru ya, konuşmak istediğimiz herkes avucumuzun içindeki telefon ile yakınımızda. İş yapmak ise artık fiziksel bir varlık gerektirmeyecek kadar kolaylaştı. Sosyal hayat olarak sunulan yeme içme yerleri, sinemalar, alışveriş ve yaşam kültürü her ülkede öyle ya da böyle benzeşmeye başladı. Siz de duyuyorsunuzdur: ‘İnsan imkânı oldukça her ülkede yaşayabilir. Önemli olan kafaca hazır olmaktır. Üç ay bir ülkede, altı ay başka ülkede yaşamak artık yeni yaşam şeklidir’ vs…

Ben size kendi duygumu söyleyeyim. İnsan kendi evi dışında her yerde garibandır. Çok sevdiğim bir Yeni Türkü şarkısı geliyor aklıma: ‘Ya dışındasındır çemberin, ya da içinde yer alacaksın…’ İnsan bir kere kendini çemberin dışında hissedince inişler çıkışlar ve duygu seli başlıyor. “Aman ya orada olsam şimdi sıkıntılar, trafik çekecektim” gibi avuntularla dönüp kararlar doğrulanmaya çalışılsa da artık sadece bir gözlemci olduğunu anlamak çok dokunuyor insana.

Herkesi yoklamak, her şeyin ‘aynı tas aynı hamam’ olduğuna ikna olmak ve sürekli hayatı eleştirmek aslında ait olduğun gerçek çemberi yitirmenin verdiği acının bir tesellisi olabilir sadece.

Kök salmak böyle bir şeydir… Herkesin boşa verdiğini sandığı mesai, aslında nesiller boyu bir düzenin devamlılığı için olmazsa olmaz bir emektir. Ayrılmak, başta kolay gibi görünse de uzakta kalınan süre uzadıkça, keşke’ler başlar. Zira hayat sizsiz de akmaya devam etmiştir, geride kalan her şey artık sadece gazete haberi niteliğinde veya kısa özetler ile size aktarılır.

Tabii ki bulunduğu şartlardan çok daha iyisine yelken açtığını ve hayatını kurtardığını düşünenler çıkacaktır. Yine de, gözle görülür bir iyileşme yaşayanlar dahi evine geri döndüğünde, beraber top peşinde koştuğu arkadaşlarını görünce içinde burukluk hisseder.

Bu yüzden tavsiyem, her fırsatta “Gideceğim buralardan” demeyin. Çok gerekmedikçe… Gidenlere imrenmeyin, emeğinizle şekillendirdiğiniz hayatı sevin. Ve kök salmanın her tür mutluluğa ilk koşul olduğunu aklınızda tutarak mevcut hayatın içinde kendinizi istenir, sevilir ve vazgeçilmez hale getirin…

Zira yeni sayfaya geçsek de, mevcut sayfalar bize kendini hatırlatacaktır. Deftere yazılan her satır, birbirine ilişkilidir. Kök sahibi olmak, diğer bütün alanlarda yaratıcı cesur ve hür olmaya kapıyı açar…