Boétie Sokak n° 21: Sanat galerisinden Nazi propaganda laboratuvarına

Gestapo tarafından işgal edilip antisemit propaganda laboratuvarına dönüştürülene kadar empresyonist ve kübist eserlere ev sahipliği yapan Rosenberg Galerisinin hikâyesine göz atıyoruz.

Pınar Kılavuz EKERBİÇER / Paris Dünya
29 Mart 2017 Çarşamba

Bugün La Boétie Sokak, 21 numarada bir kafe ve bir Çin restoranı yer alıyor. Binanın kapısına yaklaştığımız zaman mermer bir plaket bu binanın tarihi hakkında kısa ama çarpıcı bilgiler veriyor: “Burada, La Boétie Sokak 21 numarada 1910 -1940 seneleri arasında Paul Rosenberg galerisi bulunuyordu. Galeride, Rosenberg’in arkadaşları olan, modern sanatın öncülerinden Picasso, Braque, Matisse ve Léger’in eserleri sergilendi. Binaya 1941 senesinde Gestapo el koydu.”

21 numaralı binanın hikâyesi, Paul Rosenberg’in hayatı ve ondan arda kalan sanat eserleri, 2 Mart’tan beri Paris’te Maillol Müzesinde sergileniyor. Sanat tarihini sosyal ve siyasi tarihle birleştiren sergi, 20. yüzyılın karanlık bir dönemine ışık tutuyor.

ÖZENLE DEKORE EDİLMİŞ BİR GALERİ

Sanat tüccarı Paul Rosenberg eşi ve çocukları ile galerinin birinci katında yaşıyordu. Giriş katında ise, II. Dünya Savaşına kadar Picasso, Monet ve Matisse’in sergilerine de ev sahipliği yapmış sanat galerisi bulunuyordu.

1920’li senelerde kübizm hâlâ anlaşılması zor bir sanat akımıydı. Modern sanattan hoşlanmayan sanat koleksiyonerlerinin tepkisini çekmek istemeyen Rosenberg, galerisinde 19. yüzyılda sanat dünyasında varlığını kanıtlamış empresyonist Delacroix, Courbet, Ingres, Manet, Renoir ve Monet gibi ressamların tablolarını sergiliyordu. Bunun yanı sıra Picasso, Marie Laurencin, Léger ve Modigliani gibi avangart ressamların eserlerine yatırım yapmaya devam ediyordu.

ANNE SİNCLAİR’İN DEDESİ

Paul Rosenberg’in torunu, gazeteci Anne Sinclair’in 2012’de kaleme aldığı ‘La Boétie Sokak 21 numara’dan esinlenerek düzenlenen sergi 23 Temmuz’a kadar ziyaret edilebilir. Sergilenen altmış eser, mitleşmiş sanat galerisi ve onun kurucusu hakkında çok detaylı bilgiler veriyor.

AMERİKAN USULÜ PAZARLAMA

Rosenberg, sanat galerisini ‘Sanat ticaretinin altın üçgeni’ diye tasvir edilen Saint Philippe du Roule ve Saint Augustin arasına açmış. Komşuları arasında Wildenstein ve Paul Guillaume’nin yanı sıra, o dönemlerde henüz çok tanınmayan Picasso da varmış.

İspanyol ressam Picasso, galerinin hemen yanına, 23 numaraya taşınmış. Pablo Picasso, eşi Olga ile birlikte bu binanın üçüncü katında oturuyor, alt katı da resim atölyesi olarak kullanıyormuş. Picasso ve Rosenberg arasında imzalanan bir anlaşma gereğince, ressam yaptığı tabloları ilk olarak Rosenberg’e gösteriyormuş. Bu anlaşma, ressama sabit bir gelir, sanat tüccarına da öncelik sağlıyormuş. Daha sonra Braque, Matisse ve Marie Laurencin de Rosenberg ile bu tip anlaşmalar imzalamış.

1930’lu yıllardan itibaren Rosenberg, Amerika ve Avrupa’ya çeşitli seyahatler yaparak modern sanatı tanıtmış ve camiasında önemli ilişkiler kurmuştu. Bunlardan en önemlisi ise MOMA’nın kurucusu Alfred Barr ile olan yakınlığıydı. Bu yakınlık savaş yıllarında Rosenberg’in vize almasını kolaylaştıracaktı.

Anglosakson sistemin sanat için mükemmel olduğunu anlayan Rosenberg ticari sistemini bu doğrultuda geliştirmişti. Pazarlama yöntemi olarak reklam, broşür, afis ve katalog kullanan tüccarın ünü dünyaya yayılmaya başlamıştı. Rosenberg ilk şubesini 1935’te Londra’da, ikincisini ise 1941’de sürgünde olduğu Manhattan’da açtı.

EL KOYMA VE ‘DEJENERE’ SANAT

1939 yılının haziran ayında, savaşın ilanından kısa bir süre önce, Alman otoriteleri Lucerne’de ‘dejenere’ buldukları yüzlerce sanat eserini satışa koymuştu. Bu eserler arasında Gauguin, Van Gogh, Matisse, Braque ve Picasso’nun da tabloları bulunuyordu. Bu olayın üzerine, Rosenberg meslektaşlarını ne olursa olsun bu tabloları almamalarını konusunda tembihlemiş ve “Aldığımız para, bomba şeklinde kafamıza düşecek” demişti.

NAZİ BASKINI

14 Haziran 1940’da Alman ordusu Paris’tedir. 4 Temmuz’da Yahudilerin mallarına zorla el koymalar başlamıştı. Reich döneminin Paris Almanya Büyükelçisi Otto Abbetz çıkardığı bir kararla Yahudi tüccarların mallarının haciz edilmesini emretmişti, bu tüccarların başında da Rosenberg vardı. Naziler geldiği zaman Rosenberg ve ailesi galeriyi çoktan terk etmişti. Yüzlerce eser çalınmış ve Jeu de Pomme’da bulunan depolara taşınmıştı.

Yağmalamaları önceden tahmin eden Rosenberg, eserlerden birkaçını Paris dışına taşımayı başarmıştı. Parçalardan bazıları Tours ve Londra’ya gönderilmiş, bazıları da Amerikan müzelerine ödünç verilmişti.

Bordeaux’ya yakın Floriac şehrinde bir villaya yerleşen Rosenberg Ailesi, kaçarken bazı tuvalleri de yanına almış ve en önemlilerini Libourne Ticaret Bankasının kasasına koymuştu.

Rosenberg Ailesi yağmadan kurtulamamış, 1940 senesinde apar topar Portekiz’ gitmek zorunda kalmıştı. Villalarında ve banka kasasında biriktikleri eşyalara el konulmuştu. 160 tablodan oluşan koleksiyonda Degas, Renoir, Cézanne, Matisse, Picasso, Léger ve Braque’in eserleri vardı.

Kurduğu ilişkiler sayesinde vize almayı başaran Rosenberg ve ailesi 1940 Eylül’ünde New York’a yerleşir ve Manhattan 57. Caddede bir sanat galerisi açar.

PROPAGANDA LABORATUVARI

Rosenberg, La Boétie Sokak 21 numaradaki galerisini bir daha asla açmaz. 1941 senesinde Vichy Hükümetinin kendisini vatandaşlıktan çıkartması üzerine gururu kırılmıştır. I. Dünya Savaşında Fransız cephesinde savaşmış Rosenberg olan ABD’de kalmaya karar verir. Aynı yıl Paris’te bulunan binasına da el konulmuş, ‘Yahudi Soruları Enstitüsüne’ dönüştürülmüştü.

Paul Rosenberg’in torunu gazeteci Anne Sinclair romanında, dedesinin empresyonist tablolarının yerinde ‘Fransa’ya gerçek değerini vermek için Yahudilerle savaşıyoruz’ yazan bir bandrolün olduğunu yazdı. 1941’de Berlitz Sarayında sergilenen ve 500 bin kişinin ziyaret ettiği ‘Yahudi ve Fransa’ sergisi bu kez Rosenberg Galerisinin duvarlarındadır.

Savaştan sonra bina sonunda gerçek sahibine iade edilmişti, galerinin deposunda milyonlarca antisemit fasikül ve broşürler bulundu. Fransa’ya bir daha adım atmak istemeyen Rosenberg, ölümünden birkaç sene önce 1953’de binayı sattı.

ESERLERİN İADE SÜRECİ

Savaşın bitmesi ile başlayan iade etme süreci henüz tamamlanmadı. 1945’te Paul Rosenberg el konulan eserlerinin detaylı bir listesini yaptı; ilk aşamada 160 eser kendisine hızlı bir şekilde iade edildi. El konulan tablolardan bazılarının Hitler’e yakın olan kişilerin eline geçtiği biliniyor. Fernand Léger’in ‘Kırmızı ve Yeşilli Kadın’ tablosunun Hermann Goering, Monet’in ‘Nymphéas’ tablosunun ise Ribbentrop tarafından seçildiği bilgisi mevcut. Monet’nin tablosu 1999’da Caen Güzel Sanatlar müzesinde bulunmuş ve aileye iade edilmişti.

Paris’te Maillol Müzesindeki serginin çıkışında Matisse’in 1937 tarihli ‘Şömine Önünde Mavi Profil’ tablosu görülüyor. Bu tablonun tarihi el konulmuş eserlerin hikâyesi açısında sembolik: Libourne Bankasının kasasından çalınan tablo Goering tarafından Alman bir tüccara ‘daha az dejenere’ eserler karşılığında satılıyor. Daha sonra Matisse’in tablosu Paris’te bir galeride bulunuyor ve Norveçli bir koleksiyonere satılıyor. Tablo 2012 senesine kadar Norveç’te bir sergide kaldı ve yine Paris’te bulunan Pompidou Merkezinde Matisse onuruna açılan bir sergiye ödünç verildi. Eserin iade süreci 2014’te tamamlandı.

Günümüzde, Rosenberg koleksiyonuna ait altmışa yakın eser hâlâ aranıyor.