On yıl önce, “Danimarka en büyük gastronomi merkezinden biri olacak” deseler herhalde kimse inanmazdı. Danimarka, gastronomi dünyasına son yıllarda dünyanın en iyi lokantası ‘Noma’yı hediye ederek insanların ülkeye olan tüm bakış açısını değiştirdi. Danimarka turistik bir ülkenin yanı sıra gastronomi ülkesi olarak 21. yüzyıla damgasını vurdu.
Danimarka Krallığı, kısaca Danimarka, Kuzey Avrupa’da İskandinavya’da başkenti Kopenhag olan ülkedir. Danimarka anayasal bir monarşi olup, devlet başkanı II. Margrethe’dır. Grönland ve Faroe adaları da Danimarka’ya aittir.
İstatistiklere göre, Danimarka’da yaşayanların yüzde 90’ı Danimarkalı soyundandır ki bu da Danimarka nüfusunun beş milyonuna tekabül eder. Geriye kalan yüzde 10 ise komşu ülkelerden veya ağırlıklı olarak Bosnalı göçmenler oluşur.
Ülkede Danca ülkenin resmi dilidir. Ayrıca Almanca ve İngilizce de halk arasında geniş şekilde konuşulur. Danimarka nüfusunun yüzde 4’ü Müslümandır ki Müslümanlar Danimarka’nın ikinci büyük dini topluluğunu oluştururlar. Diğer dini gruplar ise nüfusun yüzde 1’i civarındadır.
Danimarka yaşam konusunda gelişmiş olmasının yanı sıra AB raporlarında, dünyanın en mutlu ülkeleri sıralamasında birinci sıradadır.
Danimarka’da turistlerin gözlemlediği ve hayrete düştüğü olaylar, Danimarka vatandaşı için sıradan hale gelmiştir. Örneğin, ebeveynler lokantada yemeklerini yerken, lokantanın dışında, içinde bebeklerin bulunduğu pusetler görülebilir. Bu durum da suç oranın azlığını ve vatandaşların birbirine güvenini göstermekte. Çünkü ülkede herhangi bir suç karşısında yıldırıcı cezalar bulunuyor. Bu durum zaman içerisinde Danimarka’yı dünyanın en ferah ve rahat ülkeleri arasına ekledi.
SOMON VE SANDVİÇ ÜLKESİ
Yapılacak bir turistik gezide akla gelen sorulardan biri de, “Burada ne yiyebilirim?”dir. Özellikle sandviç çeşitleriyle dikkat çeken Danimarka’da kızarmış somon balığı ile ‘Vienna ekmeği’, bilindik yiyeceklerinin başında gelir. Ayrıca öğle yemeklerinde tercih edilen ve balık, peynir ve tatlıdan oluşan Koldt Bord da yine sık tüketilen bir yiyecek çeşididir.
Danimarka mutfağını kısaca tanımak gerekirse…
Danimarka’nın geleneksel mutfağı tıpkı diğer İskandinav ülkelerinin ve Kuzey Almanya’nın olduğu gibi çoğunlukla et, balık ve patatesten oluşur.
Danimarka mutfağı denince akla ilk gelen tereyağlı ekmek ve çeşit çeşit sandviçler. Tipik yemekleri, tuzlanmış, dereotu ile marine edilmiş ve hardal sosu ile servis yapılan somon balığı ve patates, baharat ile haşlanmış olan sığır eti ile hazırlanmış güveç sayılabilir. Birçok ülkede Danish olarak bilinen ünlü hamur işine Danimarka’da ‘Vienna ekmeği’ denir ve adım başı rastlanan fırınlar ağzınızı sulandıracak seçenekler sunar.
Danimarka’nın bilinen ve en önemli markalarından biri ise Calsberg birasıdır. Calsberg fabrikası mükemmel biralar üretir. Deniz kıyısının simgesi olan Danimarka, dünya balık tüketiminde ilk sıralarda yer alır. Danimarkalıların aslında yemeğe çok düşkün olmadıkları, yemekte oturup sohbet etmenin onlar için daha önemli olduğu bilinmektedir. Ancak yemeğin lezzeti ve göze hitap etmesi konusunda ise oldukça titiz davrandıkları bir gerçektir. Danimarkalılar ekmeği sadece kahvaltıda tüketirler. Diğer hamur işi yiyecekler daha sık tüketilir. Kahvaltıda en çok tercih ettikleri tatlı Wienerbrod üzerine eklenen reçellerdir. Wienerbrod reçelle yapılan kabartılmış bir çörek olup, hamurunun Türk yufkası olduğu yönünde kayıtlar bulunmakta. Yine bol malzeme ve garnitürlerle süslenen Smørebrødlar da Danimarkalıların ekmekle hazırladıkları favorileri arasındadır.
NOMA
Dünyanın en iyi restoranı seçilen Noma’yı tanımamız gerekirse…
Kopenhag, dünyanın yemek ve restoran açısından en canlı, yenilikçi ve heyecan verici şehirlerinden biri. Bunun da en büyük sebebi Noma ve sahibi/şefi Rene Redzepi.
Rene Redzepi, Müslüman Makedon bir baba ile Danimarkalı bir annenin çocuğu olarak 1977 yılında Kopenhag’da doğmuş. 1998-99 yılları arasında El Bulli’de çalıştıktan sonra Kopenhag’a dönüp bir Fransız lokantasında çalışmaya başlamış. 2001 yılında, Kaliforniya’da dört ay French Laundry’de çalıştıktan sonra, 2003’te, ortağı/finansörü Claus Meyer ile birlikte Noma’yı açmış. Hikâyeyi yedi yıl ileri aldığımızda, 2010 yılında, Noma’nın Restaurant Magazine tarafından dünyanın en iyi lokantası seçildiğini görüyoruz.
Redzepi, Noma’yı açtığında belli kurallar koymuş. Sadece Nordik bölgesinde, yani Danimarka, İsveç, Norveç, Finlandiya, İzlanda ülkelerinde yetişen ürünleri mutfağında kullanmak gibi. Yani limon, portakal gibi turunçgiller, zeytinyağı ve çoğu Michelin yıldızlı lokantada eksik olmayan kaz ciğeri ve truf yok mutfakta. Noma’nın mutfağında Nordik bölgesi dışından sadece iki ürüne yer var; kahve ve kakao. Mutfağa girecek ürünlerin belli bir coğrafya ile sınırlandırılması kısıtlama olarak gözükse de, bu aynı zamanda yaratıcılığı fişekleyen bir etken.
Mesela ‘foraging’, kabaca, dağ bayır demeden gezip doğada yenebilecek yabanı ot, sebze aramak, Redzepi’nin çokça yaptığı bir şey. Beraber çalıştığı iki yemek tarihçisi ve restoranın full-time yabancı ot toplayıcıları (forager) ile doğada bulunan yabani meyve ve aromatik bitkileri araştırıyor. Bunları doğadan toplayıp, farklı kullanımlarını Noma’nın mutfağında deniyor.
Yemekten sonra restoranın ikinci katında bulunan Noma’nın mutfağını gezerken, dünyanın değişik ülkelerinden gelen bir sürü genç aşçının askeri bir disiplin içinde ama aynı zamanda orada bulunmaktan mutlu ve heyecanlı olduklarını görebiliyorsunuz. İşi sadece Noma’nın mutfağında yaptıkları ile sınırlamamış Redzepi. Restoranın hemen dışında Nordic Lab (Nordik Laboratuvar) adını verdiği bir mutfak kültür merkezi ve laboratuvar kurmuş kendine. Nordik mutfağını geleneksel ve modern kültür ve teknikleri ile keşfedip, bulduklarını şefler, akademisyenler ve halk ile paylaşmaya çalışıyor. Yemek sonunda kendisi ile konuştuğumda şu anda en çok böcekler, fermentasyon ve bakteri üzerine çalıştıklarını söylemişti.