Musa’nın sırrı neydi?

Şalom yazarı Berk Yüksel, okuyucularla buluşan son kitabında Musa ile ilgili daha önce değinilmemiş konuları irdeliyor.

Elda SASUN Sanat
19 Nisan 2017 Çarşamba

 Araştırmacı yazar, dört kitabın yazarı, Milliyet felsefe bölümü, Felsefe Taşı Dergisinin Yayın Yönetmeni, Bütün Dünya Dergisi yazarlarından okuduğumuz Berk Yüksel… Sizi gazete yazarımız olarak da tanıyan okuyucularımıza kendinizi biraz daha tanıtabilir misiniz?

21 Aralık 1973’te Ankara’da doğdum. Lisans ve yüksek lisansımı İşletme dalında yaptım. Evliyim ve Anka isminde bir oğlum var. Felsefe, bireysel gelişim, ezoterizm ve kadim gelenek hep ilgi alanım olmuştur. Hepsini harmanlayıp okuyucuyu sıkmadan roman tarzında yazıyorum. Kısaca bu bilgileri verdikten sonra yazım hayatıma geçeyim...

Yaklaşık 15 yıldır yazıyorum. Önceleri kendi işimle birlikte devam ediyorken artık sadece yazarlık ile geçimimi sağlamaya çaba sarf ediyorum. www.felsefetasi.org e-dergimizin yaklaşık dört yıldır genel yayın yönetmenliğini keyifle üstleniyorum. Belirttiğiniz gibi birçok farklı dergi ve gazetede de yazılar yazıp bir yandan da ilgi alanlarıma giren konularda romanlar yazmaya çalışıyorum.

ABC Gazetesi, Milliyet Blog Felsefe, Bütün Dünya, Arkadaş Ankara Kültür ve Sanat Etkinlikleri Dergisi, İktisat ve Toplum Dergisi, Çağdaş Türk Dili Dergisi, Derki e-dergisi, Wise e-dergisi, Apelasyon e-dergisi bir çırpıda aklıma gelenler...

Ayrıca ‘RadyoM’ internet radyosunda pazar hariç her gün ‘Felsefe Taşı’ isimli programı hazırlayıp sunuyorum.

Şalom ailemizde yazmak ise başlı başına taşıdığım büyük bir onurdur. Bildiğiniz gibi dört tane de kitabım mevcut: ‘Kendini Bilmek Yolculuğu ve Ezoterik Bakış’ 2010, ‘Abrakadabra! Değişim, Dönüşüm ve Uyanış’ 2014, ‘V.I.T.R.I.O.L. - Yeni Çağın Şafağı’ 2015(Ortak yazar olarak), ‘Musa’nın Sırrı - Ana Tanrıça’nın Yolunda’ 2016, Kitabın başkarakteri Musa.

 Neden Musa?

‘Musa’nın Sırrı’ romanım bir beşlemenin ilk kitabı, birbirinden çok farklı zamanlara giderek aydınlığın karanlık ile mücadelesi irdelenecek. Musa ateşi yakan, hikâyeyi yola çıkaran ana karakter. Neden Musa? Çünkü kahramanın yolculuğu hikâyemiz ve kahraman da Musa. Zamanının ötesinde, iyi-doğru ve güzel için çabalayan bir büyük inisiye. O, böyle gelmiş böyle gider demiyor; kadim geleneği yaşatmak için hayatını ortaya koyuyor. Ana Tanrıça’nın değerlerini, yıkılan sütunu tekrar ayağa kaldırıyor. Sonuç tam istediği gibi mi oluyor? Hayır, ancak hedef bizzat yolun kendisi; ne olursa olsun anlatılmak istenenin özü kısıtlı bir kitlede bile olsa elden ele günümüze geliyor.

 Mısır ve Yahudi kültünü okurken aralarındaki paralel benzerlikleri de anlatıyorsunuz, bu konuyu biraz bizimle paylaşır mısınız?

Mısır tüm kadim geleneklerin ortak atalarından biridir. Mısır’a bakmadan diğer inanç sistemlerini değerlendirmek doğru olmaz. Ciddi bir etkileşim söz konusudur. Mısır kadim Mısır olmaktan çıkınca; değerler yozlaşınca ki insana ait bu yozlaşma her dönemde maalesef yaşanmaktadır; kaynağı korumak için hep birileri harekete geçmiştir. Toprağa fazla bağlanan, güç için çıldıran, daha fazlası için hırslanan, diğer yarısı olan içindeki kadını kurban eden bir sistemin uzun vadede yaşamaya imkânı yoktur. Bu yapılar güzellik üretemezler. Güç sarhoşluğu ile daha da hegemonlaşıp kendi sonlarını hazırlarlar. Böyle bir devirde Musa karşımıza çıkmıştır. Olanı düzeltmek için, yanlışı doğru yapmak için; sevgi için, adalet için, merhamet için kaybolan Ana Tanrıça’nın değerleri için...

 “Öğreti, zıtlıktan tamamlayıcılığa geçişe dayanır. Her karşıt gibi gözüken çift aslında birbirinin tamamlayıcısıdır” cümlesi sizin de inançlarınızı yansıtıyor mu?

Tamamen yansıtıyor hem de. Zıtlıkların birbirini yediği ve birbirinden beslendiği değil; bir arada bir ahenkli bütünde tamamlandığı sistemler anlamlıdırlar. Düalitenin egemen olduğu bir yapıda ‘altın orta yol’ birliğin, bütünlüğün yoludur. Yatay eksene dünyevi ihtiraslar, duygular, istekler dersek; dikey de manevi ihtiyaçlar olur. Maddi ve manevi ihtiyaçlar birlikte daha yüksek kesişimler ile devam ederse yol; anlamlı bir yolculuk halini alır. Tek eksenli yol, yol değildir; görmek istenmeyen eksen yolcunun bilinçaltını ele geçirecektir. Zıtlıklar işte bu yolda kendi hikâyelerinin kahramanlarınca, tamamlayıcılığa geçirilecektir. Her karşıt birbirinin tamamlayıcısıdır; madde ve ruh da birbirinin iki ucu değil midir zaten?

 Avraham ya da sizin tabirinizle Hint mabetlerinden gelen Abhiram kurgu hikayenizden mi kaynaklanıyor?

Bu konuyu iyi incelemek gerekiyor, tüm teorileri bir arada ele alıp, eldeki verileri analiz etmek gerekli. Hikâyenin bir bölümü kurgu olsa da büyük bir bölümü de araştırmaya dayalıdır. Benzer isimler birbirinden farklı dönemlerde karşımıza çıkıyor. İsimlerin anlamı, sembolik olarak ne için kullanılıyorlar, hikâyelerdeki alegori hepsini bir arada düşünmek lazım. Karanlıkları aydınlığa çıkaran, örnek olan, acılar çeken, çoğunlukla zamanın ötesinde olup anlaşılmayan ama ölmeyen, ansiklopedilere de giren inisiyatik kadim gelenekten çıkan kahramanlar onlar. Bizlere bizlerin de içinde bu potansiyelin olduğunu hatırlatan, harekete geçmeyi yüreklendiren; özgün ve özel ‘Büyük İnsan’lar.

 Kitabın sonlarına doğru “Bir yola kalbinizi verirseniz o yol da size kendini verir” cümlesi benim de inandığım bir yolculuktur. Bunu biraz açabilir misiniz?

Her kim ki bir yola kalbini verir; o yol da ona kendisini açar... Yollar çokçadır, kişi kendi hikâyesinde kendi eksiğini en iyi bilendir. Hikâyesinin sonunda ulaşacağı hazine de bizzat ona özeldir. Bu noktada bireysel yolculuk başlar. Eğer siz bir yola kalbinizi verirseniz, fikri şövalyeliğin ilk adımını atıp harekete geçersiniz böylece macera başlar. Macera evde oturarak, olmakta olandan yakınarak başlamaz. Kâinat, bütün çabayı alkışlar. Kader, gayrete âşıktır denir... Yola koyulan yolda karşısına çıkacak olan güçlükleri yenme cesaretini de gösterecektir. Güçlükler kahramanı geliştirir; dönüştürür. Kendini arar, bulur, bilir, tanır; farkında olur ve en zoru da kendini gerçekleştirir. Belki başladığı yere en sonunda geri döner ancak artık o eski ‘ben’ değildir. ‘Ben’den yeni bir ‘ben’i yaşarken doğurabilmiştir. Hataları ile yüzleşmiş, aynayı kendine tutup gözlerinin içine bakabilmiştir... Artık sadece kendi için yaşama lüksünü bir kenara bırakmış, başlangıçsız ve sonsuz yolculukta bir durak daha geçilmiştir...

 Bizlere kitapla ilgili başka bir mesajınız var mı?

Naçizane tavsiyem okunup bitirildikten sonra bir kez daha üzerinden gidilmesidir. ‘Musa’nın Sırrı – Ana Tanrıça’nın Yolunda’ serisi aydınlığın karanlık ile, insanın kendi içinde potansiyeli olan iki yönü ile bitmek tükenmek bilmeyen mücadelesini aktarıyor aslında.  Vermek isteğim mesajlardan biri: Kahramanın bir özelliği kitleler ile birlikte yürümeyi değil; gerektiğinde onlara karşı yürümeyi de göze alabilmektir. Bir diğeri ise: ‘Ana Tanrıça’nın Yolunda’ başlığı bu serinin kalbi aslında. Kadının şefkati, sezgisi, sol yanımız unutuldu. Tamamlanma yolunda bir sütunu görmezden gelen insan erilin şiddet ve güç arzusunda boğulmaya mahkûm olacaktır.

Değişime direnen dünyayı iyi, doğru ve güzel yönünde değiştirmek için çabalayan tüm büyük kahramanların anısınadır bu roman serisi. Ruhları şad olsun... İşte tam da bu yüzden Platon’un dediği gibi ışığa kavuşmak için karanlığa meydan okumak gerekir! Yine de aydınlığın, ışığın gönüllere doğacağına dair güçlü ümidimizle yaşıyoruz.

Dilerim öyle de olacaktır...

 

Berk Yüksel kitabını “zamansızlıkta ve mekânsızlıkta buluşmak üzere” diyerek annesine ithaf etmiş. Kitabın hemen başında yer alan okura nottaki yazı ise kitabı elime aldığımda hemen dikkatimi çekti. Okurken hiçbir yanlış anlaşılma olmasın diye şöyle yazmış: “Yazar, tarihi yeniden yazmayı değil; dünyanın en meşhur hikayesini tamamen kurgusal olarak kendi bakış açısı ile vermeyi istemiştir.”