Tarihin sayfalarında dolaşacağınız Ortaçağ Şehri Lecce / Puglia

Eminim ki, Ferzan Özpetek’in ´Mine Vaganti / Serseri Mayınlar´ ve ‘Allacciate le Cinture / Kemerlerinizi Bağlayın’ filmlerini izleyenler Lecce’yi unutamamışlardır. Lecce, bu filmlerde turkuaz rengi sahilleri ve sanki zamanın içinde donmuş kalmış gibi duran eski sokakları ile izleyenleri hikâyelerin kendileri kadar etkiliyor. Bu filmleri izlemiş ve çekildiği yerleri unutamamışlardan biri olarak Lecce’yi keşfetmeye karar verdim.

Işıl AMANOEL Seyahat
19 Nisan 2017 Çarşamba

Lecce’nin bulunduğu Puglia bölgesi, İtalya’yı çizme olarak düşündüğümüzde tam topuğun aşağısında kalıyor. Bu bölge bugün İtalya’nın en fakir bölgelerinden biri olduğu için mi bilmiyorum ancak turistik anlamda dünyada İtalya’nın diğer bölgeleri kadar tanınmıyor diyebilirim. Burası, barok mimarinin en ufak sokağın içinde dahi görülebileceği küçücük nostaljik bir İtalyan kasabası. Lecce o kadar güzel ki, sokaklarında herhangi bir anda bulunduğunuz herhangi bir nokta, bir binanın önünde oturuşunuz bile bir film karesi olabilir. Burası gerçek hayattan çok bir film setini andırıyor. Belli bir dönemden itibaren hiç dokunulmamış, bozulmamış bir şehir. Bozulmuş olan ise aslına uygun olarak, aynı şekilde restore edilmiş. Biz Türkiye’de restorasyona çok alışkın değiliz, genelde yıkıp yenisini yapmak daha fazla hoşumuza gidiyor. Bu yaranın üstünü kapatıp Lecce’nin içinde bulunduğu Puglia bölgesine gelecek olursak, burası Yunan, Bizans, Norman, Fransız, İspanyol, Arnavut ve az da olsa Osmanlı kültüründen etkilenmiş, farklı kültürlere ait birçok hazine içeren bir bölge. Yukarıda ‘Belli bir dönemden itibaren hiç bozulmamış şehir’ derken şehrin tarihte donup kaldığı 13. yüzyıldan önce yüzyıllarca süren değişimi ve bu değişim süresindeki Yahudi kültürüne gönderme yapıyordum. Günümüze kadar kalan barok mimarisinin altında yatan asırlarca gizli kalmış, bilinmemiş, merak edilmemiş Ortaçağ Yahudi bölgesinden bahsetmek istiyorum biraz.

Puglia bölgesi bir Yahudi yerleşim yeri

Lecce’ye gelmeden Puglia bölgesinin 15. yüzyılda ve öncesinde çok ciddi bir Yahudi yerleşim yeri olduğunu biliyordum. Puglia bölgesinin yüzölçümünü Türkiye ile kıyasladığınızda, Türkiye’nin sadece  yüzde 2,5’u ediyor. Bu yüzdeyi göz önünde bulundurduğumda 15. yüzyılda bu bölgede 50 bin civarında Yahudi’nin yaşadığını öğrenmem beni çok şaşırttı. Bugün ise Puglia’da toplam 50 Yahudi aile yaşıyormuş ve bu ailelerden birkaçı Konversoluktan Yahudiliğe dönmüşler. İtalya’da, diğer birçok ülkede de olduğu gibi, Ortaçağ Yahudi hayatı ile ilgili kayıtlı, arşivlere alınmış çok fazla bilgiye rastlanmaz. Oysa Puglia’da bilinmeyen Yahudi yaşamından izler bulmak istiyordum. Lecce gibi küçücük bir şehirde Yahudi müzesi olduğunu öğrendiğimde çok şaşırdım. Müzeye giderken Via Sinagoga adlı sokağı gördüm. Bu sokakta yürürken karşıma ‘Kabala’ isimli bir mekân çıktı. İçerisi restore edildiğinden içeri girip kullanım amacını soracak kimseyi bulamadım. Fakat daha sonra buranın açılacak olan bir pansiyon olduğunu öğrendim. İçinde bulunduğu yer eskiden Yahudi Mahallesi olduğu için Kabala ismini seçmişler. Yürümeye devam ettiğimde ise bina girişinde İbranice yazılı başka bir pansiyon karşıma çıktı. Şaşırmamak elde değildi. Burada asırlar önce yaşanmış Yahudi yaşamını ortaya çıkartmak isteyen birileri olmalıydı…

Palazzo Taurino Yahudi Müzesi

Eski bir sinagog olduğu düşünülen Palazzo Taurino Yahudi Müzesi, adeta Lecce’nin binlerce yıl önce barındırdığı Yahudi tarihinin yerin altına gömülmesine bir göndermeymişçesine, konum olarak da yer altında bulunuyor. Binanın mevcut sahibi binayı restore ederken karşısına çıkan bulguları göstermeye karar vermiş. Şehrin tarihi ile ilgilenen farklı yeteneklere sahip bir grup arkadaşın inisiyatifiyle bir proje başlatmışlar. Bu projenin temel amacı Ortaçağ’da bölgede yaşayan Yahudi Cemaati’nin tarihini geri getirmek olmuş ve ‘Palazzo Taurino’ bugünkü haline yani Lecce Ortaçağ Yahudi Kültür Merkezine dönüştürülmüş. Bu projenin hayata geçmesindeki en önemli isim ise bugün Solento ve Floransa Üniversitelerinde Yahudi Edebiyatı dersleri veren Profesör Fabrizio Lelli. Lelli’yle iletişim kurma hikâyeme birazdan değineceğim. Müzenin bulunduğu meydan ve çevresi eski Yahudi mahallesinde yer alıyor. Müzenin içinde sergilenen dört mikve var. Bina Bay Taurino’nun eline geçmeden evvel burası restoran olarak işletildiğinden iki mikveyi kapatmışlar. Müzede o döneme ait Yahudi kıyafetlerinden tutun, Puglia Yahudi tarihini anlatan panolara kadar birçok sergi bulunuyor. Müzenin araka kapısından çıktığınızda ise çok bariz görünen kapı girişindeki mezuza yeri ve eski sinagog sütunları şans eseri günümüze kadar muhafaza edilmiş.

Müze turunun sonu ise kısa bir belgeselle bitiyor.

Bu film İkinci Dünya Savaşı sonrası hayatta kalan Yahudilerin bir kısmının Amerika’ya ve İsrail’e göçünü beklediği, transit nokta haline gelmiş Puglia bölgesindeki yaşamı konu alıyor. Bu ara zaman diliminde, bu topraklarda evlenmiş, çocuk doğurmuş, birçok anı biriktirmiş ailenin, bizzat kendilerinin veya ikinci ve üçüncü kuşakların köklerini bulmak için bu topraklara gelmelerini konu alıyor. Belgeseli izlerken ‘Villa Arditti’yi gördüm ve aklıma soyadı Arditti olan çok yakın bir arkadaşım geldi. Can’ın ataları da buradan geçmiş miydi acaba? Herkesin izlemesini tavsiye edeceğim, çok dokunaklı bir belgesel. Bir toprağın ne kadar kısa sürede bir insana dokunduğunu, kendini yuva diye benimsettiğini hissettiriyor, insanoğlunun ise ne kadar kısa sürede bir başka yere uyum sağlayabileceğini anlatıyor. Bu insanların ölüm kampından çıkmış olmaları ise belgeselin vermeye çalıştığı mesajı daha etkili kılıyor. Müze var oluşunun amacını bu kısa belgeselle daha güçlü ir şekilde vurguluyor. Köklerini bulmak isteyen birçok Yahudi’ye ışık tutmaya çalışıyorlar. Aklımda birçok soruyla bu müzeden ayrılacaktım ki müze rehberi Mirella, bana Profesör Fabrizio Lelli’den bahsetti ve kendisinden daha fazla bilgi alabileceğimi söyledi. Fabrizio Lelli, Lecce’deki Salento Üniversitesinde İbrani Dili ve Edebiyatı bölümünde doçent doktorluk yapıyor, aynı zamanda da Floransa’da Floransa Üniversitesinde de ders veriyor. Araştırmalarının ana odak noktası Ortaçağ ve erken modern dönem Yahudi yazarların felsefi ve mistik edebiyatı ve İtalyan Rönesans döneminin Yahudi ve Hıristiyan bilim adamları arasındaki entelektüel ilişkiler. Kendisi ben oradayken maalesef Floransa’daydı. Bu nedenle yüz yüze tanışma fırsatı bulamadık fakat telekonferansla bana bölgenin tarihiyle ilgili bilgiler verdi. Profesör Lelli ile yapmış olduğum görüşme sonrasında kafamdaki birçok sorunun cevabına ulaşmış oldum ve taşlar yerine oturdu.

 

Fabrizio Lelli’den Puglia Yahudilerinin tarihi

Fabrizio Lelli Puglia’daki Yahudilik tarihinin Akdeniz Yahudiliğinin binlerce hikâyesinin, bin yıllık bir dönem boyunca güçlü bir kimlik ihtiva eden parçacıkların bir damıtımı olduğunu söylüyor. Yahudilerin İtalya’ya ilk gelişi Romalıların Kudüs’teki ikinci mabedi yıkmasıyla gerçekleşmiş. MS 70 yılında birçok Yahudi Brindisi limanına yerleşmiş. Göçler, Brindisi‘nin ardından Bari, Otranto ve çok önemli bir liman haline gelmiş olan Tirani’ye devam etmiş. Oradaki topluluğun genişlemesinin ardındaki nedenleri, limanının geniş ticari imkânları ve birkaç yüzyıl boyunca Doğu ile ticaretin merkez üssü olmasıyla açıklayabiliriz. Göç eden Yahudilerin dili Yunanca ve İbraniceymiş. Bu tarih Yahudilerin kutsal topraklarındaki evlerinden çıkışını ve kendilerini diaspora olarak algılamalarının başlangıcına işaret ediyormuş. Nitekim bu tarih bir dereceye kadar Avrupa toplulukların uzun hikâyesini de başlatıyor. Bu dönemin başlangıcı ile Yahudiler Puglia bölgesinde Oria, Lecce, Matera, Tirani, Taranto, Otranto başta olmak üzere çeşitli bölgelere dağılmışlar. Bu şehirlerden Matera, dünyanın halen yaşanmakta olan en eski on şehrinden biri olarak biliniyor. 1063’te Ordinamenta Maris (Deniz Kanunları) ise Tirani’de hazırlanmış. Bu tüzük, denizyolu trafiğiyle başa çıkmak için denizciler ve deniz taşımacılığı yapan şirketler arasındaki emek ilişkileri de dâhil olmak üzere en eski yasalardan bazılarını içermekteymiş ve halen bugün dünyada geçerlidir. Üç imza yetkilisinden ikisi Yahudi imiş: Angelo De Bramo ve Simon De Brado. Ben de bugün deniz taşımacılığı yapan bir firmada çalıştığımdan dolayı bu bilgi özellikle dikkatimi çekti.

Türkiye’de yaşayan Yahudilerden aşina olduğumuz ‘Mitrani’ ismi Puglia bölgesindeki Tirani şehrinden geliyor ayrıca ‘ Taranto’ soyadı da tahmin edeceğiniz gibi yine bu bölgeden geliyor. Profesör Lelli ile sohbetim esnasında Villa Arditti’yi gördüğümü ve halen orada Yahudi Arditti ailesinin yaşayıp yaşamadığını sorduğumda kendisinin Villa Arditti sahipleri ile görüştüğünü ancak Yahudilikle bildikleri bir ilişkileri olmadığını söylediklerini aktardı. Kim bilir belki de zamanında Hıristiyanlaşan Yahudilerdendiler. Fabrizio Lelli arkeolojik, sosyolojik ve kültürel araştırmaları ile Ortaçağ Yahudi ritüellerini tarihe geçirmeye ve insanlara hatırlatmaya çalışırken, aslında pek çoğumuzun atalarının geldiği yerlerin izini sürüyor.

Lecce gibi Avrupalı turistlerin bile uğrak yeri olmayan küçücük bir şehirde Yahudi yaşamına dair bu kadar ize rastlamam bir mucizeydi. Yerlilerin dahi bu şehrin Ferzan Özpetek’in filmlerinden dolayı biraz daha tanındığını söylediğini göz önünde bulundurursanız siz de bu şehrin ne denli küçük ve unutulmuş olduğunu anlayabilirsiniz. Bir sonraki İtalya gezinizde herkesin rağbet ettiği büyük şehirlerin yerine, sokaklarında gezerken zaman zaman bir film setinde zaman zaman ise tarihin sayfalarında dolaştığınızı düşündürecek minicik ama pitoresk bir şehir görmek ve Fabrizio Lelli’nin barok mimarinin altından kazıp çıkardığı Yahudi tarihini keşfetmek isterseniz Lecce’ye gitmenizi kesinlikle öneririm. Unutmadan, Lecce’den ilk defa Yahudilerin yaptığı, kulak şeklinden dolayı orecchiette adını almış olan bu bölgeye has makarnayı tatmadan dönmeyin.

“İnsan ve yaşadığı şehir arasında yakın bir ilişkinin varlığına, bunun insanın kültürel seçimlerini derinden etkileyen ve temelini temsil eden bir bağ olduğuna inanıyorum.”

Fabrizio Lelli