Geçmişten günümüze Girit Yahudilerinin tarihi-2

Geçtiğimiz hafta yazı dizimizin ilk bölümünde, Girit adasında tarihi çağlardaki Yahudi yaşamına ait kalıntıları belirtmiş, 13. yüzyıldan itiberen adayı kontrolü altına alan Venedik Cumhuriyeti yönetimindeki Yahudi yerleşimlerine göz atmıştık. Ikinci bölümde ise, aynı dönemde Yahudilerin adadaki Hıristiyanlarla ilişkilerini ve ekonomik etkinliklerini mercek altına alıyoruz.

Perspektif
21 Haziran 2017 Çarşamba

Siren Bora

Girit Adası, 1204 yılında Venedik Cumhuriyetinin yönetimi altında girdi. Venedik yönetimi 1669 yılına kadar sürdü. Bu süre zarfında Yahudilerin adada dört yerleşim bölgesi oldu.

YAHUDİLERİN HIRİSTİYANLARLA İLİŞKİLERİ

Yine aynı dönemde adadaki Hıristiyan-Yahudi ilişkilerini dört farklı kulvardan izlemek olası: 1) Venedik yönetimi ile Yahudi Cemaatinin ilişkisi 2) Rumlarla Yahudilerin ilişkisi 3) Katolik Kilisesi ve Engizisyon ile Yahudilerin ilişkisi 4) Ekonomik sektörlerdeki ilişkiler.

1- Venedik Yönetimi ile Yahudi Cemaatinin İlişkisi

Yahudiler, Bizans’ın yönetimi altındaki Girit’te, çoğunlukla Bizans Kilisesi tarafından biçimlendirilen devlet politikası ile, ‘ötekileştirilmişler’di. Kilise ve devlet tarafından sıkı bir takibe alınmışlar; bu takip, yasal, sosyal ve mali ayrımcılıkla kurumsallaşmış ve güçlendirilmişti. Girit Venedik yönetimi altına girdiği zaman, Yahudiler aynı anda iki farklı Hıristiyan topluluğu ile karşı karşıya kalmıştı: Latin ırkından olanlar ve Ortodoks Rumlar. Venedik’in Girit’i fethetmesi, Venediklileri ve diğer Latin ırkından olanları, sayısal olarak Rumlar ve Yahudilerden sonra, adanın üçüncü bileşeni haline getirmişti. Venedik yönetimi, bir yandan büyük çoğunluğu Yahudilere ve Rumlara ait olan arazilere el koyarak bunları, Venediklilere ve Venedik askerlerine bedava dağıtırken; öte yandan, yerel Ortodoks Rum Kilisesi üzerinde Katolik Latin Kilisesinin otoritesini oluşturmaya özen göstermişti. Böylece hem adaya Venedikli Latinlerin yerleşimini özendirmeyi; hem de ada Rumları üzerindeki, siyasi ve dini otoritesini kuvvetlendirmeyi hedeflemişti. Saydığım uygulamaların tümü, Girit’te kurulmaya başlanan Venedik hâkimiyetinin farklı boyutlardaki yansımalarıydı. Tüm uygulamalardaki baskın ölçüt ise, dinin etnik işaret olarak kabul edilmesiydi. Başka bir deyişle Katolik dini, sosyal tabakalaşma ve bireysel statü oluşumunda kabul edilebilecek tek temel kriterdi. Bu ölçütün Venedik Cumhuriyetinin tüm deniz aşırı topraklarında kabul gördüğü bilinmekteydi. Böylece Girit’te Rumlar ve Yahudiler, sosyal ya da yasal konumlarına bakılmaksızın hemen bir aşağı sınıfa indirgenmişlerdi.

Halk, konumları göz önüne alınarak farklı sosyal sınıflara ayrılmıştı. En üst konumda olanlar Latin ırkından olan Venedik asilzadeleriydi. Onların hemen altında, çoğunluğu oluşturan tüccar, yönetime katkıda bulunabilecek düzeydeki bürokrat ve doktor gibi sosyal statü açısından halkın diğer kesimlerinden ayrılan gruplar yer almaktaydı. Bu gruba girenlerin büyük bir kısmı Rum’du. Aralarında çok az sayıda ‘ayrıcalıklı’ Yahudi bulunmaktaydı. 1397 yılında kısa bir süre için de olsa, Yahudilerin elbiseleri üzerinde görünür bir yerde yuvarlak sarı bir rozet taşımaları istenmişti. 1496 yılında ise, sarı rozetin yerine geçen Yahudi erkeklerin sarı başlık takma zorunluluğu, toplumsal bir aşağılama unsuru olarak kullanılmaya başlanmıştı.

2- Rumlarla Yahudilerin İlişkisi

Rumlarla Yahudilerin ilişkisi, Girit’in Bizans yönetimi altında olduğu dönemden itibaren, Bizans Kilisesi tarafından biçimlendirilip yönlendirilmişti. Kilise, kararlı bir biçimde Yahudileri takibe aldı; takip kilisenin teolojisi, polemik yazıları, vaazları ve dinsel mesajlar içeren hikayeleri ile desteklenmişti. Sonuçta, bu faktörler Rum cemaatinin her kademesine farklı şekillerde yansımıştı: a) Rum ayaklanmaları, b) Kan iftiraları, c) Ekonomik ve mali sektörlerde oluşan huzursuzluklar ve baskılar.

a) Girit’te meydana gelen Rum ayaklanmaları sırasında, Yahudileri hedef alan saldırılar olmuştu. Her ne kadar Yahudilerin, Rum ayaklanmalarının yarattığı Rum baskısına karşı, Venedik yönetiminin korumasından yararlandığı izlenimi verilmekte ise de; zaman zaman yalnız bırakıldığı da görülmekteydi.

b) Ekonomik ve mali sektörlerindeki Yahudi üstünlüğünün, Ortodoks Kilisesi tarafından şekillendirilmiş olan Yahudi aleyhtarlığını körüklemesi sonucu oluşan kan iftiraları,  Hıristiyan bağnazlık ateşinin bir çeşit dışa vurumu şeklinde de tanımlanabilir. Bizans Kilisesi, Yahudilerin şeytan olduğunu, fiziksel özellikleri ve ahlaki karakterleri ile bağdaştırarak anlatmıştı. Bu anlatım, Rum halkı tarafından benimsenmiş ve yansımaları, zaman zaman kan iftiralarında kendini bulmuştu. Rumlar tarafından dile getirilen kan iftiraları, zaman zaman Katolik Kilisesi, Engizisyon hâkimleri ya da Venedik Senatosu konsülleri tarafından da desteklenmişti.

c) Yahudilerin, Girit ekonomisinin kırsal alandaki ve kentteki tüm sektörlerinde etkinliği mevcuttu. Ekonomik ve mali sektörlerde oluşan huzursuzluklar; ya kan iftiraları şeklinde dışa vurulmuş ya da bireysel veya bölgesel tepkilere, düşmanlıklara yol açmıştı.

3- Katolik Kilisesi ve Engizisyon ile Yahudilerin İlişkisi

Girit Yahudi Cemaatinin, Venedik yönetimi dönemine özgü en belirgin özelliği, cemaat üyelerinin çoğunlukla kentlerde yerleşmeyi yeğlemesiydi. Girit Yahudi nüfusunun büyük bir kısmı, adanın kuzey kıyısı boyunca kurulmuş olan üç kentte -Kandiye, Resmo ve Hanya’da- oturmaktaydı. Yahudilere ilişkin olarak Venedik Cumhuriyeti tarafından yayınlanan kararnamelerin büyük çoğunluğu, söz konusu üç kentteki Yahudi mahallelerinin sınırları ile ilgiliydi. Uygulamada ise, Yahudi - Hıristiyan sosyal ayrıştırılması vurgulanmaktaydı. Roma Kilisesi ve İtalyan Engizisyonu ise, 14. yüzyılın başlarından itibaren Yahudilere yönelik Latin tutumunun temsilcisi olmuştu. Kilisenin ve Engizisyonun başlıca ilgi alanı; ‘din değiştirip Hıristiyan olan Yahudiler’ ve ‘tekrar din değiştirerek Yahudiliğe dönen Yahudilerdi.’ 1320 ile 1335 yılları arasında, Engizisyon savcıları tarafından, adaya yerleşerek tekrar din değiştirip Yahudiliğe dönen ya da başka bir deyişle ‘günaha sapan’ Yahudiler saptanmaya çalışılmıştı. Avignon’lu Oldrado da Ponte, soruşturmalar hakkında şu bilgiyi vermekteydi:

“Girit’e değişik coğrafyalardan gelen Hıristiyan olmayı seçmiş eski Yahudiler, adada tekrar Yahudiliğe dönüş yapıyor. Eğer Engizisyon savcısının soruşturması sırasında Hıristiyan geçmişi saptanıp taciz edilirse, adadan ayrılmayı seçiyor… Genellikle kaçtıkları bölge, Müslüman Arap ülkeleri.”

4- Komşu Ülkelerdeki Yahudi Cemaatleri ile Olan İlişkiler

Giritli Yahudilerin Girit’e komşu ülkelerde yaşayan Yahudi cemaatleri ile olan ilişkilerine dair değişik kaynaklardan elde edilen bulgular mevcut. Akdeniz’in tam ortasında, önemli bir kavşak noktasında yer alan Girit, pek çok Yahudi göçmen için bir çekim merkezi niteliğini taşımaktaydı. 13. yüzyıldan 16. yüzyıla kadar, Almanya, Napoli, Rodos, Fransa, Venedik, İstanbul, Eğriboz, İspanya, Portekiz, Levant ve Ortadoğu’dan gelen Yahudiler burada yerleşmişlerdi. Öte yandan, Kahira Geniza’sındaki belgelerden edinilen bilgiye göre, Mısırlı Yahudi kadınlar Girit’e evlenmek üzere gelmekteydi. Girit, deniz ticaret yolları üzerindeki stratejik öneminden dolayı olsa gerek; adeta bir konaklama yeri gibi de kullanılmıştı. Pek çok Yahudi, Girit’e gelip bir süre kaldıktan sonra başka bir yere gitmişti.

Giritli Yahudilerin bir başka özelliği, ürettikleri kaşer emtia’yı ihraç etmeleriydi. Eski Kahire ya da Fustat’taki sinagoga eklenmiş bir odadaki Geniza’da bulunan belgelere göre Girit, önemli bir peynir ihraç merkeziydi. Söz gelimi, Girit Yahudileri ile İstanbul (Konstantinopolis) Yahudileri arasında alışveriş bazında iş ilişkileri mevcuttu. Girit İstanbul’a kaşer peynir ve şarap satarken; İstanbul’da Venedik yerleşkesine komşu Yahudi mahallesi sakinleri (Galata olmalıdır), Kandiye’deki Yahudi debbağlara deri göndermekteydi. Ayrıca, pek çok Giritli Yahudinin, muhtemelen iki ülke Yahudileri arasındaki ticaret ağını denetleyebilmek amacı ile İstanbul’a yerleşmeyi yeğlediği saptanmıştı. 

YAHUDİLERİN EKONOMİK AKTİVİTELERİ

Giritli Yahudiler, aşağıda adlarını saydığım sektörlerin ve meslek dallarının tümünde, Latin kökenlilerle ve Rumlarla yakın işbirliği içinde çalışmışlardı. 1) Tarım-hayvancılık-nakliye alanları 2) Para-kredi-finans sektörü 3) Esnaf- zanaatkârlar 4) Tıp ve hukuk dalları.

1- Tarım-Hayvancılık-Nakliye Alanları  

Şarap, süt ürünleri ve etten oluşan Yahudi kaşer emtiasının üretimini yapıp bu emtiayı, komşu ülkelerde yaşamakta olan Yahudi cemaatlerine satan Giritli Yahudileri; söz konusu emtianın üretimi ve nakliyesi sırasında Hıristiyanlarla işbirliği içerisindeydi. Öyle görünüyor ki üretim, taşıma ve dağıtım üçlemesinin oluşturduğu ticari ağda işbirliği kaçınılmazdı. Çünkü Yahudilerin çoğu, karada ya da denizde, kendine ait ulaşım aracından yoksundu. Hatta satın alma konusunda da isteksizdi. Gemi taşımacılığında da bir istisna hariç, benzer sonuç söz konusuydu.

Yahudi kasaplar, aynı zamanda kabzımal işlevini üstlenmişlerdi. Hem hayvanları satın alıyor, hem de dinsel ritüellere uygun olarak kesiyorlardı. Kesilen hayvanların derileri, Yahudi ve Hıristiyan debbağlara satılmaktaydı.

2- Para-Kredi-Finans Sektörü

Bizans Devleti, faizciliği günah olarak kabul eden Hıristiyan Batı devletlerinin aksine, faizi meşru saymıştı. Dolayısıyla Bizans yönetimi altındaki Girit’te, kredi ve faiz uygulamaları yasal kabul edilmişti. Girit’in yönetimi Venedik’in eline geçtikten sonra, adadaki finansal sistem aynen devam ettirilmişti. Bu dönemde Latin, Rum ve Yahudi tefecilerin kredi verip faiz aldığı, hatta faizle borç veren Hıristiyanların sayılarının Yahudilerden fazla olduğu görülmekte.

3- Esnaf-Zanaatkârlar

Giritli Yahudi esnaf ve zanaatkârlara ilişkin edindiğimiz bilgiler oldukça sınırlı. Bu konuda Venedik arşivlerinde yer alan verilerde 1342 yılına ait bir kayıtta, hem Yahudi debbağlar hem de nakış işleri yapan Yahudilerle ilgili bilgi yer almakta. 1363 yılına ait bir kayıtta ise, Yahudi terzilerden söz edilmekte. Ayrıca kasap, fırın sahibi, ipek dokumacı, boyacı, demir eşya, balmumu, çivit, kadın giyim eşyası, şeker ve şarap satışı yapan Yahudiler hakkında bilgiler mevcut.

4- Tıp-Hukuk Dalları

Girit, Venedik yönetimi altındayken, pek çok Yahudi hekim ve cerrah Girit’e yerleşmişti. Yahudilerin devlet görevlerinde istihdamı yasaklanmış olmasına rağmen, bir kısmı çeşitli devlet kurumlarında görev alırken, bir kısmı, özel çalışmayı yeğlemişti. 16. yüzyılın ilk çeyreğinde, Rabi Eliya ben Elqanah’ın aynı zamanda hekimlik yaptığı bilinmekte. Ayrıca, Delmedigo ve Nomico aileleri de pek çok hekim ve eczacı yetiştirmişlerdi.

Noterlik işlemleri, ekonomik aktivitenin vazgeçilmezlerindendi. Evlilik sözleşmeleri, Venedik mahkemelerine müracaatlar için gerekli olan dilekçeler ve çeşitli belgelerin hazırlanması için de, noter işlemlerine gereksinme duyulmaktaydı. Pek çok Yahudi’nin Latin ve Rum kökenli noterlere başvurduğu saptanmıştı.

GELECEK HAFTA

Osmanlı Yönetimi Altında Girit Yahudi Cemaati (1669-1898)  

Yazının 1. Bölümü

https://www.salom.com.tr/haber-103457-gecmisten_gunumuze_girit_yahudilerinin_tarihi.html