Web´den Seçmeler

Öyle görünüyor ki, yeni dönemde Filistin meselesinin siyasal boyutunda ısrar eden Hamas içerisindeki ana damar sakınılması gereken bir ‘terörist’ grup olduğu kampanyasını İsrail’den ziyade Arap devletleri yapacak. Bu kampanya sadece Hamas’ın mevzubahis damarıyla sınırlı kalmayacak. Bir ‘siyasal mesele olarak Filistin’ ile bir ‘belediyecilik faaliyeti olarak Filistin’ meseleleri birbirlerinden ayrışıyor. Mevzubahis kampanya, bir siyasal mesele olarak Filistin sorununun da gayrı-meşru hale getirilmesi hedefini güdüyor. Yani Filistinlilerin siyasal talepleri gittikçe Hamas’la, hatta Hamas içerisindeki bir damarla özdeşleştirilip gayrı-meşrulaştırılırken, bir ‘belediyecilik faaliyeti olarak Filistin’ veyahut teknik başlıklara indirgenen Filistin’i ise ya Filistin Yönetimiyle ya da Hamas içerisindeki başka bir damarla özdeşleştirilip ön plana çıkarılacak. GALİP DALAY - KARAR

İzak BARON Diğer
12 Temmuz 2017 Çarşamba

 DÜNYADA TOPLAM YAHUDİ NÜFUSU 14 MİLYON KİŞİ SADECE... O HALDE NASIL OLUYOR DA 7 MİLYAR İNSANIN YAŞADIĞI DÜNYADA 14 MİLYON İNSAN KENDİSİNİ KONUŞTURUYOR? NASIL OLUYOR DA BU % 0,2‘LİK ORAN AĞIRLIĞININ 150 KATI GÜRÜLTÜ ÇIKARIYOR

Almanya’da yaşayan iki milyonu aşkın Türk insanı var. Bu genel nüfusun % 2,6‘sını oluşturuyor. Ancak, politik, sosyal, kültürel ve sanat dallarında uluslararası şöhreti yakalamış Türk kökenli insanlarımızın toplamı % 2,6’nın epey altında kalıyor…

Dikkat çekici bir rastlantıdır… Amerika Birleşik Devletlerinde yaşayan Yahudi azınlık da, genel nüfusun tam % 2,6’sını oluşturuyor. Ancak, bu azınlığın Kongre’de, üniversite kadrolarında, sosyal ve kültürel dallarda ağırlığının, bu nispetin birkaç ve hatta birçok katı olduğu, herkesin iyi bildiği bir gerçektir…

Dünyada toplam Yahudi nüfusu 14 milyon kişi sadece... O halde nasıl oluyor da 7 milyar insanın yaşadığı dünyada 14 milyon insan kendisini konuşturuyor? Nasıl oluyor da bu % 0,2‘lik oran ağırlığının 150 katı gürültü çıkarıyor. İyiyi de üretiyor, kötüyü de üretiyor... Mesela, 100 senelik Nobel listesine bak, onun % 32’si Yahudiler…

Genelde; profesördür, üniversite hocasıdır, sinema ve sanat dünyasındadır, yazardır, araştırmacıdır.(age) BURADA Kİ ANAHTAR CÜMLE EĞİTİMDİR. BAŞKA BİR İZAHI YOK. İYİ EĞİTİM, SIRA DIŞI EĞİTİM.

 

Hikmet Çetinkaya

http://www.izmirport.com.tr/yazarlar/hangi-egitim.html

 

ü BU GİZLİ ANLAŞMAYA GÖRE TÜRKİYE İLE İŞ ANLAŞMASI YAPMIŞ OLAN ALMAN BİLİM İNSANLARI, ALMANYA'DA TOPLAMA KAMPINDAYSA, TOPLAMA KAMPINDAN, HAPİSTEYSE HAPİSTEN KURTARILIP TÜRKİYE'YE GETİRİLECEKTİ

"6 Temmuz 1933'te Ankara'da Alman bilim insanlarıyla Türkiye arasında iki anlaşma yapıldı. İlki açık, resmi anlaşmaydı. Bu anlaşma Alman bilim insanlarının özlük haklarını belirliyordu. İkincisi ve daha önemli olan ve Türkiye Cumhuriyeti'nin dünyadaki saygınlığını artıran ise gizli bir anlaşmaydı. Bu gizli anlaşmaya göre Türkiye ile iş anlaşması yapmış olan Alman bilim insanları, Almanya'da toplama kampındaysa, toplama kampından, hapisteyse hapisten kurtarılıp Türkiye'ye getirilecekti. Bu anlaşma uygulandı. Mesela İstanbul Üniversitesi Dişçilik Fakültesi'nin kurucularından olan Alfred Kantorowicz, Atatürk'ün özel isteği ve çabası ile toplama kampından çıkarılıp Türkiye'ye getirildi. Kiminin de kamplarda bulunan yakınları kurtarıldı."

Olkan Özyurt (Kemal Yalçın Röportajı)

http://www.sabah.com.tr/pazar/2017/07/09/federal-almanya-ankarada-kuruldu

 

ü SONUNDA MAGNETO BÜYÜR VE İNTİKAMINI ALMAK İÇİN NAZİ DOKTORUNUN PEŞİNE DÜŞER. İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI YAHUDİ NAZİ AVCILARI GİBİ ESKİ NAZİLERİ GÜNEY AMERİKA’DA BULUP ÖLDÜRÜR

Örnek olarak X Men’deki kötü adam Magneto’nun doğuş hikayesi çok ilginçtir. Magneto İkinci Dünya Savaşı sırasında ailesiyle birlikte bir toplama kampına atılır. Kampın ilk gününde ailesinden kopartılır ve Nazi bir doktor tarafından deneylerde kullanılmaya başlanır. Sonunda Magneto büyür ve intikamını almak için Nazi doktorunun peşine düşer. İkinci Dünya Savaşı sonrası Yahudi Nazi avcıları gibi eski Nazileri Güney Amerika’da bulup öldürür. Film genel anlamda tabii ki Dr. Xavier’in sağduyulu görüşünün yanında durur. Bu anlamda mutant dünyası Yahudi dünyasının iç çatışmalarını içinde barındırır. Benzerlikler fazladır X-Men’de. Mesela Mutantların gücü ergenliklerinde ortaya çıkar. Yahudi Bar Mitzvah’ı bilindiği gibi kız çocuklarda 12 erkeklerde ise 13 yaşında kutlanır.

Serdar Akbıyık

http://www.star.com.tr/yazar/super-kahramanlar-neden-hep-yahudi-yazi-1234779/

 

ü HADİ DİYELİM Kİ DİNİ HASSASİYETİNİZ VAR VE O AÇIDAN BAKIYORSUNUZ OLAYA, BUNA RAĞMEN İBRANİCE BİLMEK ZORUNDASINIZ, ÇÜNKÜ DİNLERİN TEMELİ İBRANİ KÜLTÜRÜNDEN GEÇİYOR. BİLMEZSEN ANLAMAZSIN...

İsrail devletinin Arap toprakları işgali sonrasında 68 kuşağı kendi ülkelerindeki devrim yürüyüşünün pratik deneyimini Filistin topraklarında İsrail devletine karşı savaşarak başlamıştır. Oraya gidenler Yahudi düşmanlığı için değil, emperyalizme karşı savaşmak için gitmiş ve anti emperyalist düşünceler ile pratiklerini belirlemişlerdir.

68 kuşağının en etkili örgütleri İsrail devletinin emperyalist politikasına karşı savaşmış, büyükelçisini kaçırmıştır. Onları geçmişte Nazi katliamında kurtulan mazlumlar olarak görme yerine o zamanki politikaları yüzünden kaçırmışlar ve eylemlerinde kullanmışlardır. Birilerinin iddia ettiği gibi proje olarak kullanılmamış, para alarak saf duygularını kirletmemişlerdir. (Projeler, 12 Eylül sonrası hayat bulmuş ve daha yaygın olarak eylemler içinde kullanılmıştır, fakat 68 kuşağı devrimcilerini projeler ile bağ kurmak tarihsel olarak imkansızdır.)

Yahudiler ile İsrail devleti arasında bire bir bağlantı kurulamaz... Türkler ile Türk devleti arasında bire bir bağlantı kurulamayacağı gibi…

Tüm devletler sermaye sahipleri için vardır, tüm devletler içinde yaşayan heterojen kültürleri yok etmek için ulus devleti anlayışına uygun olarak asimile eder... Şimdi bütün bunlar tüm devletler için geçerli olmasına rağmen neden bazıları İsrail ile Yahudiler arasında ayrışmaz bağ kurar? İsrail’de dünyanın gelişmiş barış hareketi vardır, solcular Filistinli kardeşleri ile birlikte yaşamdan bahseder. İki dil, iki kültür iki bayraklı tek devlet derler... Yahudi ulusalcılarına karşı mücadele ederler, onlar ile ortak eden Filistinliler de vardır ve onlar ile dayanışmak yerine Yahudileri soykırıma uğratacağını söyleyen İslam devleti savunan ile mi dayanışma yapılacak?

Hadi diyelim ki dini hassasiyetiniz var ve o açıdan bakıyorsunuz olaya, buna rağmen İbranice bilmek zorundasınız, çünkü dinlerin temeli İbrani kültüründen geçiyor. Bilmezsen anlamazsın... Hıristiyan’da İslam da İbrani dilini, kültürünü bilmek ile yükümlüdür...

Ortadoğu karmaşasını anlamak için sadece İngilizce, Fransızca ve Arapça yetmez... Sorunların ortasında duran İsraillerin ne düşündüğünü de ve planladıklarını da bilmek zorundasınız… Onlar her ne kadar homojen gibi gözükseler de aslında heterojen yapı içindeler, göçmenlerin oluşturduğu bir ülkedir.

Neden bazı solcular hala tek dil dünyayı yorumlamak ile uğraşırlar ki, kaç dil bildiğin çok önemlidir, farklı dillerde düşünebilme yetkisi sahibi olanlar gerçek anlamda solcu olur...

İsmail Cem Özkan

http://galatagazete.blogspot.com.tr/2017/07/sol-hastadr.html

 

ü DAHA GENİŞ BİR PERPEKTİFTEN YAPILACAK DEĞERLENDİRME, ASLINDA İSRAİL- HİNDİSTAN İLİŞKİLERİNİN, İSRAİL’İN ASYA İLE İYİ İLİŞKİLER GELİŞTİRME ÇABASININ SADECE BİR PARÇASI OLDUĞUNU GÖSTERECEKTİR

İsrail ve Hint basınını takip edenler, özellikle de “Arap Baharı” sürecinde iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da geliştiğini ve hatta bu ilişkilerin deyim yerindeyse adeta reklamının yapıldığını fark etmişlerdir. İşin reklam yönünün özellikle İsrail’in Arap devletlerine, “Hindistan örneğinde İsrail’in Filistin davasından yana bir devletle sıkı ilişkiler kurabileceği” mesajını vermeye yönelik olduğu tartışma götürmez olsa gerektir. Örnek vermek gerekirse, “Timesofisrael”de “Hindistan’ın yeni dışişleri bakanı İsrail hayranı”, “(Hindistan’da) 20.000 kişi İsrail’e destek için yürüdü” gibi haber başlıkları kullanılmıştır. Daha geniş bir perspektiften yapılacak değerlendirme, aslında İsrail- Hindistan ilişkilerinin, İsrail’in Asya ile iyi ilişkiler geliştirme çabasının sadece bir parçası olduğunu gösterecektir. Zira İsrail bir “Asya Açılımı” başlatmıştır. İsrail özellikle Japonya,Güney Kore, Vietnam, Singapur ve Orta Asya ile ticari ilişkilerini geliştirmek istemekte, bu amaçla Hindistan'ı ileri bir kolu haline getirmeyi hedeflemektedir.

İki devlet arasındaki ilişkilerin "Arap Baharı" ile gelişmesinin nedeni ise özelikle Hindistan tarafından kaynaklanmaktadır. Nedensellik ilişkisi olmasa bile, sözde Bahar süreci Ortadoğu'da yaşanırken, Hindistan' da, Müslüman nüfusun tercihleri konusunda hassas olmayan, İsrail'e sempati duyan aşırı sağ yükselmiş, 2014'de milliyetçi Bharatiya Janata Partisi iktidara gelmiştir. Hindistan' da aşırı sağ, Keşmir sorununda Arap devletlerinden hiç destek görmediklerini, Arap devletlerinin Keşmir sorununun çözümü için Pakistan üzerinde baskı uygulamak gibi çabalarının hiç olmadığını, Arap devletlerinden uzaklaşmalarının nedeni olarak göstermektedir.

Doç. Dr. Dilek Yiğit

http://www.dunyabulteni.net/yazar/doc-dr-dilek-yigit/20896/arap-baharinda-yeseren-israil-hindistan-iliskileri

 

ü “BUGÜN YAHUDİ TOPLUMUNUN MARUZ KALDIĞI ANTİ-SEMİTİZM DE VE BUNA SUSMASINDA DA BUNUN CEVABINI BULURUZ. SEN 1934’TE YOK YERE BENİM EVİME SALDIRIRSAN VE DEVLET BUNA ‘DUR’ DEMEZSE HİÇBİR YEREL MERCİ BUNA KARIŞMAZSA…”

Bugün Trakya’nın tamamında toplasanız iki elin parmağını geçmez yaşayan Yahudi sayısı. Çanakkale’de, Kırklareli’nde ikişer kişi kalmıştır. Edirne’de varsa üç kişi vardır ve Edirne bir dönemin Yahudi başkenti sayılabilecek kadar büyük nüfusuna sahipti. Ve hakikaten gittiğiniz zaman Yahudi mimarisini görmemiz çok mümkündü bundan belki on-yirmi sene öncesine kadar. Ama özellikle geçen son on senede bu ülkenin her köşesinin çok hızla değiştiğini düşünüyorum. Bugün artık geriye kimsenin kalmaması çok önemli bir veri. En son 70’lere kadar görece kalabalık nüfusla yaşadılar ama her zaman Müslüman halktan az olmak kaidesiyle. Dolayısıyla İbrahim Tali’nin tutuğu raporların ışığında örgütlenen planın çok başarılı olduğunu söyleyebilir. 6-7 Eylül’den daha başarılı bir operasyon yaptıkları da kesin. Çünkü bugün bir dönem Nihal Atsız’ın, Atilhan’ın söylediği çok doğru: “Çanakkale çarşısına gidin bakın bütün esnaf Yahudi diye veryansın eder. Alacağız biz onların elinden bunu, Türk uşağı Türk parası yiyecek” gibi. Şuursuzluk çok had safhada. 1934 devletin göz yumduğu, yerelde örgütlediği, başarıya ulaştığı çok ciddi bir eylem planı. Çok az insanın yerinden edilmiş olması da bir şey vermiyor bize. Yahudiler güvensizliği öğrendiler ve bu devlete bir daha güvenmemeyi de öğrendiler. Bugün Yahudi toplumunun maruz kaldığı anti-semitizm de ve buna susmasında da bunun cevabını buluruz. Sen 1934’te yok yere benim evime saldırırsan ve devlet buna ‘dur’ demezse hiçbir yerel merci buna karışmazsa…. 6-7 Eylül’de bütün bu saydıklarım yapıldı asker Taksim’de bekledi. Ve müdahale etmedi o insanlara. Bunu bugün biliyoruz artık. Orgeneral kimdi, neden askere ‘müdahale et’ emri vermedi bütün bunlar Yassıada’da mahkemede görüşüldü ve ortaya döküldü. Bütün bunların günahları ortaya çıktı. Evet, Rumlar da aynı şeyi yaşadılar ‘Bizim canımıza kastedildi, devlet sustu’ dediler bir kısmı 1964’te gönderildi, zorla vatandaşlıktan çıkarıldı toprağından edildi, geri kalanlarda biraz 1964, biraz 6-7 Eylül sebebiyle bu ülkeyi çok büyük oranda terk etti. Bu insanların terk edebilenleri gitti ama fakir olanları gitmedi. İsrail’e zengin olan biri gitmez. Sanıldığının aksine insanlar bu coğrafyaya çok bağlı. Parası var diye de gitmiyor değil. Burada bir Yahudi’nin parasının olması büyük tehlike. İsrail’e gitse o parayla çok daha rahat yaşayabilir. Ama bunu kabul etmek lazım insanların bu coğrafyaya bir bağlılıkları var. Ve herkes kadar burada kalmaya ve bu topraklarda yaşamaya da hakları var. Hrant hep derdi ya: “Evet bu topraklarda gözümüz var ama alıp devlet kurmak için değil en dibine girip yatmak için”. Hakikaten böyle. Ölmek için gelir bir Yahudi buraya, yeniden toprağında olabilmek için. Sadece Sefaradlar diye baktığımızda bile. 1934 olaylarının mağduru çok büyük ölçüde Sefaradlar. Zaten en aşağı 600 yıllık bir tarih süresince burada bu adamlar. 1492’de geliyorsun ve bildiğin tek toprak burası. 500 yıllık bir şecerem var benim niye gideyim!

Erdal Aktaş (Işıl Demirel röportajı)

http://www.sivilsayfalar.org/bes-yuz-yillik-misafirlik-turkiye-yahudilerinin-dunu-bugunu-yarini/

 

ü ÖYLE GÖRÜNÜYOR Kİ, YENİ DÖNEMDE FİLİSTİN MESELESİNİN SİYASAL BOYUTUNDA ISRAR EDEN HAMAS İÇERİSİNDEKİ ANA DAMAR SAKINILMASI GEREKEN BİR ‘TERÖRİST’ GRUP OLDUĞU KAMPANYASINI İSRAİL’DEN ZİYADE ARAP DEVLETLERİ YAPACAK

Bu süreç hem Filistin meselesi hem de Hamas için zorlu bir döneme işaret ediyor. Türkiye, Katar’a müzahir ve Filistin meselesinin siyasal boyutunda ısrarcı olan bir damara karşı, BAE-Mısır ile iş tutan ve Gazze’deki teknik ve maddi sıkıntıları gidermeyi önceleyen diğer bir damar filizleniyor. Tabii ki bir süredir İran ve Hizbullah’la ilişkilerin tekrardan tamir edilmesini ve işbirliğinin tahkim edilmesini salık veren bir damar zaten momentum kazanmış durumda. Siyasal damarda ısrar edenlerin üzerinde ‘terörist’ yaftası Demokles’in kılıcı gibi sallandırılıyor.

Öyle görünüyor ki, yeni dönemde Filistin meselesinin siyasal boyutunda ısrar eden Hamas içerisindeki ana damar sakınılması gereken bir ‘terörist’ grup olduğu kampanyasını İsrail’den ziyade Arap devletleri yapacak. Bu kampanya sadece Hamas’ın mevzubahis damarıyla sınırlı kalmayacak.   Bir ‘siyasal mesele olarak Filistin’ ile bir ‘belediyecilik faaliyeti olarak Filistin’ meseleleri birbirlerinden ayrışıyor. Mevzubahis kampanya, bir siyasal mesele olarak Filistin sorununun da gayrı-meşru hale getirilmesi hedefini güdüyor. Yani Filistinlilerin siyasal talepleri gittikçe Hamas’la, hatta Hamas içerisindeki bir damarla özdeşleştirilip gayrı-meşrulaştırılırken, bir ‘belediyecilik faaliyeti olarak Filistin’ veyahut teknik başlıklara indirgenen Filistin’i ise ya Filistin Yönetimiyle ya da Hamas içerisindeki başka bir damarla özdeşleştirilip ön plana çıkarılacak.

Galip Dalay

http://www.karar.com/yazarlar/galip-dalay/bir-belediyecilik-faaliyeti-olarak-filistin-meselesi-4423

 

ü TÜRKİYE’NİN KADERİ, BEKA GÜVENLİĞİ “ZİHNİYET COĞRAFYASI” OLMALIDIR. KİMİLERİNE TERS GELSE DE İŞTE “İSRAİL ÖRNEĞİ.”İSRAİL TAM ANLAMIYLA ORTADOĞU FİZİKİ COĞRAFYASININ İÇİNDEKİ BİR DEVLET FAKAT “ZİHNİYET CORĞAFYASI” BATIDIR

Türkiye “coğrafya olarak” bir küçük parçası Trakya dışında “Ortadoğu ülkesidir.”

Ama...

Osmanlı’nın imparatorluk olma yolculuğunu Avrupa’dan başlattığı dikkate alınırsa “zihniyet coğrafyası” batıdır.

Gelelim “devletlerin kaderi coğrafyasıdır” söylemine...

Hangi coğrafya?

“Fiziki” mi yoksa “zihniyet” coğrafyası mı?

Türkiye’nin kaderi, beka güvenliği “zihniyet coğrafyası” olmalıdır.

Kimilerine ters gelse de işte “İsrail örneği.”

İsrail tam anlamıyla Ortadoğu fiziki coğrafyasının içindeki bir devlet fakat “zihniyet corğafyası” batıdır.

Ve tek başına küçücük ülkesi, nüfusu ile kendisini yaşatmaya kararlı diğer devletler arasında ayakta ve bekasını güçlü olarak sürdürebiliyor.

Büyük Atatürk İsrail’den çok yıllar önce bu örneği siyaset tarihine “modern Türkiye” olarak yazdırmıştır.

Güneri Civaoğlu

http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/guneri-civaoglu/zihniyet-cografyasi-2479945/

 

Netten okumalar

 

  • BÜYÜK ROMANLAR VE ÇELİŞKİLER – KEREM GÖRKEM

Kitap adını ve hikâyesini, Eski Ahit’in ilk bölümünde Tanrı ile İbrahim peygamber arasında geçen diyalogtan alıyor. Foer’in ‘Ben Burada Yokum’ başlıklı bölümde (bu başlık esasen Jacob’la ilgili yazacağım pek çok şeyi anlatmayı başarıyor) aktardığı biçimiyle, “Tanrı, İbrahim’i sınadı. Ona ‘İbrahim!’ diye seslendi. İbrahim ‘Buradayım,’ dedi.” İbrahim Peygamber’in Tanrı karşısındaki şüphesiz, korkusuz ve itirazsız varlığı, Jacob’ın bir yazar olarak, bir baba olarak, bir eş olarak ve bir Yahudi olarak varoluşunu işaret ediyor. Jacob, İbrahim gibi yazarlığından, babalığından, eşliğinden ve Yahudiliğinden sebep işittiği çağrılara şüphesiz, korkusuz ve itirazsız biçimde yanıt veremiyor, “Buradayım,” diyemiyor. Bu durum, kurgunun ve başkarakterin ilk ve en mühim çelişkisini yaratıyor. Çelişkiden kasıt, kurgu ve karaktere dönük bir eleştiri değil, zira bu çelişki kurgu ve karakteri yaratan temel taşlarından biri.

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/18895/buyuk-romanlar-ve-celiskiler

 

  • HATIRLAMANIN ÜÇ HALİ – A.ÖMER TÜRKEŞ

Theodor Adorno’nun “Auschwitz’den sonra şiir yazılmaz” sözüne sıklıkla atıfta bulunan anlatıcı, bu konuda yazılmış her şeyin bir tekrar olduğunun farkında ama yine de yazdıkları dönüp dolaşıp Auschwitz’e geliyor. Ancak doğrudan söz etmiyor; başka kitaplara göndermeler, duyumlar, anımsamalar, babasının takıntılı belleği aracılığıyla bir leitmotiv olarak hikâyede var oluyor Auschwitz. Michel Laub böylelikle “mağduriyetleri basitleştirmeksizin korku hakkında nasıl konuşacağımızı araştırıyor”.

http://www.hurriyet.com.tr/hatirlamanin-uc-hali-40511291

 

  • TOPLAMA KAMPINDAN BERABER KAÇMIŞLARDI... 70 YILDIR EVLİLER

http://www.cnnturk.com/yasam/toplama-kampindan-beraber-kacmislardi-70-yildir-evliler?page=1

 

  • ALMANYA'DAKİ BİR ŞEHİR MEYDANINDA 'HEİL HİTLER' DİYE BAĞIRIRSANIZ BAŞINIZA NELER GELİR?

Bu ifade nefret suçu kapsamında değerlendiriliyor ve Almanya, Slovakya, Avusturya, Kanada, Çekya, Fransa, Hollanda, İsveç, İsviçre ve Rusya'da cezai hükmü olan birer suç konumunda.

Nazizmden ve zulmünden uzak kalabilmiş Türkiye'de bu konuda yerleşmiş bir toplumsal bilinç olmadığı için, yaptığınız hareket muhtemelen "Ne bağırıyor lan bu deli?" şeklinde tepki görecektir. İnsanlar hayatlarına devam edecek, kimse gelip "Niye öyle dedin kardeşim?" diye sual etmeyecektir.

https://onedio.com/haber/almanya-daki-bir-sehir-meydaninda-heil-hitler-diye-bagirirsaniz-basiniza-neler-gelir-775380

 

  • HANNAH ARENDT’İN ADOLF EİCHMANN’A OLAN İTİRAZI - YAZAR: JUDİTH BUTLER

ÇEVİREN: TOYGAR AKIN - KAYNAK: THE GUARDİAN

Arendt’in Eichmann hakkındaki kitabı bir hayli kavgacıdır. Ancak, sadece İsrail mahkemelerini ve Eichmann’ın idamı hükmüne nasıl karar verildiğini ele almadığını belirtmek gerek. Eichmann’ın tehlikeli birtakım kurallar geliştirip onlara uymasını da eleştirmektedir.

Eichmann’la ilgili kitabının retorik özelliklerinden bir tanesi ise Arendt’in Eichmann’la sık sık kavgaya tutuşmasıdır. Davayı ve adamı genellikle üçüncü kişi olarak anlatır, ancak metinde kimi yerlerde doğrudan ona hitap eder. Örneğin, böyle bir an, Eichmann’ın, son çözümü uygulama sebebinin itaat olduğunu ve bu ahlaki algısına da Kant okuyarak ulaştığını açıkladığında yaşanır.

http://dusunbil.com/hannah-arendtin-adolf-eichmanna-olan-itirazi/

 

  • KAPILARI TIRNAKLARIYLA KAZIYAN ÇIĞLIK – HAKAN KEYSAN

http://www.denizlihaber.com/kultur-sanat-yazarlari/hakan-keysan/denizli-haber-kapilari-tirnaklariyla-kaziyan-ciglik/

 

  • GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE İZMİR YAHUDİLERİ: YERLEŞME, KURUMSALLAŞMA SÜRECİ VE MEVCUT DURUM - HAMMET ARSLAN

http://docplayer.biz.tr/48002846-Gecmisten-gunumuze-izmir-yahudileri-yerlesme-kurumsallasma-sureci-ve-mevcut-durum.html

 

  • ARJANTİN’DE YAŞAYAN 128 YAŞINDAKİ ADAMIN ADOLF HİTLER OLDUĞU İDDİASI

https://teyit.org/arjantinde-yasayan-128-yasindaki-adamin-adolf-hitler-oldugu-iddiasi/

 

  • NAZİLERDEN KAÇAN TASARIMLAR ALMANYA’DA – MERVE AKAL

http://www.kronos.news/tr/nazi-baskisindan-kacan-tasarimlar-almanyaya-dondu/

 

  • HOLOKOST ‘BİRİCİK’ VE ‘EŞSİZ’ Mİ? – ÜMİT KURT

http://www.serbestiyet.com/yazarlar/umit-kurt/holokost-biricik-ve-essiz-mi-798622

 

  • İSRAİL’İN SURİYE PLANI...- NEDRET ERSANEL

http://www.yenisafak.com/yazarlar/nedretersanel/israilin-suriye-plani-2038806

 

Takılan tweetler