Romalıların Kudüs’ü ele geçirerek kutsal mabedi yıkmasının ardından İmparator Titus’un büyük bir zafer ve ganimetlerle şehrine geri dönüşü, günümüzde halen Roma’da Titus’un Zafer Takında hayat bulur. İhtişamı ve kusursuzluğu ile her göreni kendine hayran bırakan bu tak, aynı zamanda Tapınak Tepesinin tarihini reddedenler için de bir ders niteliğindedir.
Roma ziyaretimiz sırasında, eşimle grubumuzdan bir süreliğine ayrıldık ve meşhur Titus’un Zafer Takını (Arch of Titus) görmeye gittik. Takı ziyaret etmek isteyenler, o kadar uzun bir kuyruk oluşturmuştu ki, görebilmek için uzun bir süre beklemek zorunda kaldık.
Ziyaretçilerin Titus Takını tahrip etmesini önlemek için, altını çevrelemişler. Daha sonra, Yahudilerin uzun bir süre takın altından geçmeyi reddettiklerini öğrendik.
Titus Takı, Roma’da Velian sırtının üstündeki Via Sacra’nın (Kutsal Yol) en üst noktası üzerinde yer alıyor. Titus Takının kusursuz oranlarına, görkemli güzelliğine ve ihtişamına odaklandığınız zaman, takın hikâyesi sesini yükseltmeye başlıyor.
Tarihin en karanlık sahnelerinden biri
Titus Takının üzerinde, mermerde oyulmuş duvar kabartmaları, MS 70 yılında, Roma ordusunun Yahudileri yendikten, Kudüs’ü tahrip ettikten ve Süleyman’ın Mabedini imha ettikten sonra, Kudüs’ten aldıkları ganimetlerle Roma’ya girişini resmediyor. Takın bir tarafındaki kabartmalar, esir alınan Yahudi askerlerin ganimetleri taşımalarını resmediyor. Takın diğer tarafındaki kabartmalar ise, muzaffer Roma ordusu ve General Titus’un Roma’ya girişlerini gösteriyor. Titus Takı, Yahudiler için tarihin en rahatsız edici sahnelerinden birini resmediyor.
Roma askerleri başlarına defne kronları takmış, zafer alayında yürüyorlar. Askerler, Titus’un kazanmış olduğu zaferleri anımsatan işaretler taşıyorlar. Resimdeki askerler, Roma’nın Kutsal Yolundaki gerçek zafer alayındaki yüzlerce kişiden sadece birkaçını gösteriyor. Zafer alayı, Roma’ya girmek üzere iken, Titus askerleriyle birlikte, dört atlı savaş arabasında muzaffer bir eda ile ilerliyor.
Yahudi esirler, muzaffer Romalıların zalim bakışları altında, tahrip edilmiş Süleyman Mabedinin som altından yapılmış ganimetlerini taşıyor. Ganimetlerin içinde, Makabilerin Yahudilere yıllar önce kazandırdığı zaferi hatırlatan ve Hanuka bayramında Yahudi evlerinin pencerelerinde ışıldayan Menora’yı (Yedi Kollu Şamdan), şofarları, Tora rulolarını, Yahudilerin Süleyman Mabedinde (Bet Amikdaş) fakir halka ekmek dağıttıkları som altın masayı (table of the shrew bread) sayabiliriz. Roma’daki Titus Takı, bir felaketin en iyi resmedilmiş örneğidir.
Titus Takının üzerindeki kabartmalara bakınca, insan bu filmi geri sarmaktan kendini alamıyor. Binlerce Yahudi’nin katledilmesi, kutsal Kudüs şehrinin tahrip edilmesi, Süleyman Mabedinin harabeye çevrilmesi, ganimetlerin çalınması, yüzlerce Yahudi’nin esir alınması; binlerce ölüm ve yıkımı hayal etmek bile insana korkunç görünüyor. O dönemden sonra Titus Takı, Yahudi diasporasının sembolü oldu. 1948 yılında yaşananlar İsrail’i ulusa döndürene kadar, o dönem Yahudileri, torunlarını neredeyse iki bin yıl kalacakları Avrupa’ya gönderildi. Takın üstündeki yedi kollu şamdan (Menora) ise, İsrail Devletinin amblemi olan Menora’ya model teşkil etti.
Kudüs’ün yenilgisi
Tarihe dönersek, Roma İmparatoru Vespasian, Judea’yı ve Britanya’yı fethetti. Oradaki halkı itaat etmeye zorladı ve imparatorluğun sınırlarını genişletti. Yahudileri yöneten Roma subaylarının, özellikle Gessius Florus’un zulüm ve baskısı, Yahudileri isyan etmeye sevk etti. Yahudiler büyük bir cesaretle savaştı. Önce Vespasian, daha sonra da oğlu Titus, kuşatılmış olan Kudüs’e zorla girdiler. Kalabalık şehirdeki halk açlıktan ölmeye başladı, kaçmak isteyenler çarmıha gerildi, binlerce insan mezara girdi. Öfkeli Yahudiler umutsuz bir mücadele verdiler. Muhteşem bina alevler içinde kalana kadar mabetlerini korudular. Titus’un zaferinin ardından Kudüs tamamen yok edildi.
Titus Kudüs’ü fethettikten sonra, Süleyman Mabedinde ‘Kutsalların Kutsalı’na (On Emir’in saklı olduğu sandukaya) girer ve naralar atar: “Senin Allah’ını kendi evinde yendim. Tanrılarımdan isteklerimi gerçekleştirmelerini istedim. Senin Tanrı’n benim dileklerimin gerçekleşmesine engel olamadı.”
Titus, Süleyman’ın Mabedinden çaldığı ganimetler ile Roma’ya dönüş yolunda ilerlerken, filosu denizde kuvvetli bir fırtınaya yakalandı. Devasa bir dalga, Titus’un kadırgasını nerede ise batıracaktı. Titus, teknesinin parmaklıklarına tutunarak Tanrı’ya sövmeye başlar: “İnananların Tanrı’sı, görüyorum ki, sen sadece sularda kuvvetlisin. Nuh’un gemisinde günahkârları sularda cezalandırdın. Mısırlıları ve firavunun ordusunu sular altında boğdun. Senin evine, Süleyman’ın Mabedine girdiğimde, beni yenecek gücü kendinde bulamadın. Şimdi ise, ben denizdeyim ve sen benimle savaşmaya geliyorsun. Gücün varsa, benimle karada savaş. O zaman, kimin kimi yeneceğini görürüz.”
(Bu bölüm Rabanimlerin Midraşından alındı.)
UNESCO kararı
Ekim 2016’da, Yahudi halkının Tapınak Tepesi ile bağlantısı olmadığını söyleyen UNESCO kararının doğru olmadığını göstermek için, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Kasım 2016’da İtalyan Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella ile buluştu ve Titus Takı hakkında şunları söyledi: “Ülkelerimiz arasında derin bir bağ var. Ancak, Antik Roma’da çok aktif bir Yahudi cemaati olmasına rağmen, iki ülkenin tarihinin hep dostlukla işaretlendiğini söyleyemem. Roma’daki Titus Takı, yaşanan büyük bir trajediyi resmediyor. Titus Takının kabartmalarında, Roma’daki zafer yürüyüşünde, Süleyman’ın Mabedi ellerde taşınıyor. Ayrıca, orada Yahudi devletinin sembolü olan yedi kollu şamdanı (Menora’yı) da görüyorsunuz. Menora, mabedimizin de ana nesnesi idi. Bunu burada anlatmamın nedeni, Yahudi halkının Tapınak Tepesi ile bağlantısı olmadığını söyleyen UNESCO’nun saçma kararını yalanlamak istediğimdendir. Titus Takı, Yahudi halkının, binlerce yıl Tapınak Tepesi ve Kudüs toprağına bağlılığını resmediyor. UNESCO’nun saçma çözümü, bizi birçok açıdan şoke etti. Açıkçası, İtalya’nın oylamasında da büyük bir hayal kırıklığına uğradık. Başbakan Renzi’nin UNESCO’nun oylarının ve İtalya’nın çekimserliğinin karşısında şoke olduğunu söylemesinden memnuniyet duydum.
UNESCO’nun, Yahudilerin Mabedin Dağı ile hiçbir bağlantısı olmadığını söylemesi, Yahudi tarihini silmek için yaptığı bir girişim olarak algılıyoruz. Bu sözler yalnız yanlış, pervasız ve sahte olmakla kalmıyor, aynı zamanda barışın daha da zorlaşmasına neden olacak sözlerdir.”