Edebiyat sinemanın hizmetinde

1992’den günümüze yaptığı filmlerde edebiyattan eslenen Roman Polanski son filminde Delphine de Vigan’ın ödüllü romanını beyaz perdeye aktarıyor.

Viktor APALAÇİ Sanat
9 Ağustos 2017 Çarşamba

Olivier Assayas ile müştereken yazdıkları senaryoda Polanski, yaratıcılık sorunu yaşayan bir kadın yazarın yaşadığı travmayı anlatıyor. 83 yaşında üretkenliğini sürdüren yönetmen bu psikolojik drama filminde formda gözüküyor. Romancının hayatına giren esrarengiz hayran rolündeki Eva Green, Emmanuelle Seigner ile gözüktüğü her sahnede rakibini eziyor. Film sırf Eva Green’in olağanüstü performansı için izlenmeyi hak ediyor. Polanski’nin gerilim dozu yüksek anlatımı ve etkili mizanseninde, görüntü yönetmeni Pawel Edelman ile müzisyen Alexandre Desplat’ın payı var.

 

Festival Organizasyon Komitesi bu yıl ödüllerin dağıtıldığı günün öncesine yarışma filmi koymadı. O gün programdaki tek film, yarışma dışı gösterilen Roman Polanski’nin ‘Gerçek Bir Olaya Göre/D’Aprés Une Histoire Vraie’ adlı son eseriydi.

1992’den günümüze yaptığı tüm filmlerde edebiyattan beslenen Polonyalı sanatçı, bu son filminde Delphine de Vigan’ın 2015 tarihli, çok satan, ödüllü romanını beyaz perdeye aktarıyor.

Bu iş için senaryo yazılımında usta bir sinema adamını, Olivier Assayas’ı yanına almış. Assayas (çok ıslıklansa da) geçen yıl Cannes’da ‘Personal Shopper’ ile Mizansen Ödülü’nü kazanmıştı.

Polanski bu 21. uzun metrajlı filminde, ‘acıları sinemada en iyi dile getiren yönetmenlerden biri’ olduğunu kanıtlamayı sürdürüyor. Bunun izlerini sürmek için sanatçının çocukluğunda ve gençlik yıllarında çektiği acıları hatırlatmak lazım.

Paris doğumlu, Polonyalı bir Yahudi ile bir Rus göçmeninin oğlu olan Roman Polanski, 1940’ta Polonya’nın Krakov Gettosundan ailesiyle birlikte toplama kampına gönderildi.

Babasının yardımıyla kaçmayı, iyiliksever Katolik bir ailenin yardımı sayesinde hayatta kalmayı başardı. Babası kurtuldu ama annesi Auschwitz’de öldü.

Nazi zulmünden 25 yıl sonra sevgili eşinin vahşi şekilde katledilmesi acısını yaşadı. Güzel aktris Sharon Tate 1969’da Manson Çetesi tarafından öldürüldü.

Günümüzde 83 yaşında olan, üretkenliğini sürdüren Roman Polanski, kariyeri boyunca edebiyattan beslenen filmler yaptı. Başyapıtı ‘Piyanist’ Polonyalı müzisyen Wladyslaw Szpilman’ın otobiyografik romanını beyaz perdeye taşırken, Varşova Gettosunda yaşanan dramlara ayna tuttu.

Edebiyat dünyasını sorgulamayı sürdürdüğü bu son filminde, Polanski yayınlanan son kitabının ardından yaratıcılık sorunu yaşayan bir kadın yazarın yaşadığı acılara odaklanıyor.

Bu psikolojik dramada, gerçekle, kurmaca arasında bocalama yaşayan yazara kâbus gibi çöken baskılar, pişmanlıklar inceleme konusu ediliyor.

Delphine de Vigan’ın romanı Polanski’nin sinemasına uyan ve sevdiği birçok temayı barındırıyor. Kendisine yaratıcılık ve şöhret temaları etrafında önemli şeyler söylemesine fırsat yaratıyor.

TOPLUM BASKISI VE PİŞMANLIKLAR

Film ünlü romancı Delphine Dayrieux’un (Emmanuelle Seigner) annesinden esinlenerek yazdığı, çok sıcak karşılanan son romanı ‘Vienne La Nuit’nin imza gününde başlıyor.

Kitabını hayran oldukları kadın yazara imzalatmak için hayranları çok uzun bir kuyrukta beklemektedir. Bunlardan biri, roman yazarı olmayı düşleyen, edebiyat tutkunu genç ve güzel Elle’dir (Eva Green).

Delphine’in yolu tesadüfen bu hayranı ile tekrar kesişir. Aslında sevgilisi François (Vincent Perez) sık sık iş seyahatinde olan Delphine, derin bir depresyonun içerisindedir. Okuyucularından aldığı imzasız mektuplarda, annesinden esinlenerek yazdığı son romanında aile içi sırları açığa çıkarmak ve ailesine ihanet etmekle suçlanmaktadır. Yaşadığı derin travma yüzünden planladığı yeni kitabına bir türlü başlama gücünü kendinde bulamamaktadır.

Bozuk bir psikoloji içinde, kendine olan güvenini kaybetmek üzere iken Delphine, zeki ve eğlenceli bulduğu Elle’in arkadaşlık teklifine olumlu cevap verir.

 Kısa zamanda Elle’in kendisini herkesten çok iyi anladığına ve moralini yükselteceğine kanaat getirir. Böylece travmasını atlatabilecek ve tekrar yazmaya koyulabilecektir.

Delphine’in güvenini kazanan, onun hayatını kolaylaştıran, neşelendiren Elle, aralarındaki yakınlaşma sürecinde çıtayı sürekli yukarı çıkarır. Ev sahibinin oturduğu daireyi satacağını söylediğinde, ne yapıp edip kendini Delphine’in evine atar.

Özgüven patlaması yaşayan Elle, ünlü romancının özel eşyalarını karıştırır, hayatına müdahale eder, tavsiyelerin yerini emirler alır. Çok geçmeden Delphine bu çok güvendiği yeni arkadaşının hayatını çalmak üzere olduğunu keşfeder. Ama onun da kendine göre bir planı vardır: Bu gizemli, hırslı kadını yeni romanının kahramanı yapacaktır. Elle’in de edebiyat dünyasına atılmak için, benzer bir konuda planları olduğunu öğreniriz.

Egoların çarpıştığı, gizli ajandaların hayata geçirildiği bu gerilimli psikolojik savaşın kazananı kim olacaktır? Amacı Delphine’in hazırlamakta olduğu yeni kitabında kontrolü eline geçirmek olan Elle mi? Yoksa bestseller yaratmada deneyim sahibi olan Delphine mi?

EN ÖNEMLİ ÜÇ FESTİVALDEN ÖDÜLLÜ YÖNETMEN

Roman Polanski gerilim dozu yüksek anlatımı, atmosfer yaratmadaki bilinen becerisiyle, filmin sürprizli finalinde bu soruların cevabını verecektir.

Etkili mizanseninde, evvelce birlikte çalışmış olduğu görüntü yönetmeni Pawel Edelman, müzisyen Alexandre Desplat ve şaşırtıcı performansıyla, oyuncusu Eva Green kendisine birinci derecede destek olurlar.

‘Piyanist’teki (2002) çalışması Oscar’a aday gösterilen Polonyalı görüntü yönetmeni, vatandaşı Polanski ile ‘Kürklü Venüs’te (2013) de birlikte çalışmıştı.

Bu son filmin müzik partisyonnda imzalı olan Fransız Alexandre Desplat, 2015’te ‘Büyük Budapeşte Oteli’ndeki çalışmasıyla Oscar Ödülü kazanmıştı.

Eva Green’e gelince; aktris Marlene Jobart’ın kızı olan Eva Green, yeteneğini Bernardo Bertolucci, Tim Burton, Ridley Scott gibi uluslararası ünlü yönetmenlerin filmlerinde gösterdi, ama ülkesinde ilk defa kamera karşısına çıkma fırsatı buldu.

Ünlü bir romancının güvenini kazanıp, hayatının kontrolünü ele geçirmeyi planlayan, gizemli Elle rolünde Eva Green, belki de kariyerinin en başarılı performansını çıkarıyor. Polanski’nin hayat arkadaşı Emmanuelle Seigner- Eva Green savaşının tartışmasız galibi Eva Green.

30 yıla yaklaşan evlilik hayatında kocasının beş filminde başrolü oynayan Emmanuelle Seigner’i Eva Green, birlikte oynadıkları her sahnede eziyor.

Polanski’nin ‘ilham perim’ olarak nitelediği Seigner’i hiç bu filmdeki kadar silik görmemiştim.

Sinema dünyasının en önemli üç festivalinin büyük ödülünü kazanmış, Oscar Ödüllü Roman Polanski, Berlin’de ‘Cul-de-Sac’ (1966) ile Altın Ayı, ‘Piyanist’ (2002) ile Cannes’da Altın Palmiye, 1993 Venedik Film Festivali’nde Onursal Altın Aslan Ödülü sahibi oldu.

Cannes Festivali’ne altı kez katılan yönetmen, 1972’de ‘Macbeth’ ile 1976’da ‘Kiracı/Le Locataire’ ile 1986’da açılışın yarışma dışı filmi ‘Korsanlar/Pirates’ ile 2002’de ‘Piyanist’ ile 2013’te ‘Kürklü Venüs’ ile programda yer aldı.

Polanski’ye senaryo yazılımıyla ortaklık eden Olivier Assayas, senarist sıfatıyla Cannes’da iki kez yarıştı; 1985’te ‘Rendez-Vous’, 1986’da ‘Le Lieu du Crime’.