US Open 2017’nin ardından...

2017 yılını kapatan son Grand Slam serisi US OPEN başlarken Andy Murray, Stan Wawrinka, Novak Djokovic yok

Spor
13 Eylül 2017 Çarşamba

Mete Yaylalı

 

2017 yılını kapatan son Grand Slam serisi US OPEN başlarken Andy Murray, Stan Wawrinka, Novak Djokovic yok. Erkeklerde ‘Rafael Nadal'ı belki zorlayabilir’ diyeceğimiz Kei Nishikori de yok. Bütün Türkiye nedense Roger Federer hayranı olduğu için “1 numara Nadal ile 2 numara Federer oynar ve ekselansları (!) yine kazanır” diyenler çeyrek finalde Del Potro'ya çarpılan İsviçre çakısına İstanbul'dan teselli mesajları gönderdi, Federer de emin olun çok sevinmiştir! Federer evine dönünce finalin bir ayağı ve haliyle de şampiyon belliydi de kimsenin aklına 32 numara Güney Afrikalı Kevin Anderson gelmemiştir. Zaten onun aklına bile gelmemiş olmalı ki üç sette biten final maçı Nadal'a güzel bir antrenman oldu. Yine de bu finalle 31 yaşındaki Anderson dünya sıralamasında 15 numara oldu. Tenis böyledir, bazen top seni sevecek bazen de fikstür. İlk 5'in 3'ünün yokluğunda güzel bir fikstür kariyerinin sonlarına doğru Kevin Anderson'a hem güzel para kazandırdı hem de 15 sıra birden tepeye fırladı. Fikstürler belli olunca baktım "Nadal kazanır" dedim ama Federer'in erken havlu atacağını düşünmedim.

Bir başka oyuncuyu daha gözden kaçırdım: 19 yaşındaki Rus Andrey Rublev. 2012 yılında Özbekistan Taşkent ITF Jr turnuvasında ilk defa seyretmiştim bu çocuğu; 14 yaşındaydı. Turnuvaya wild card ile girmişti ve ilk turda hem iki yaş büyük ve hem de sıralama olarak çok üstte Cem İlkel'i son iki sette çok rahat geçmişti. Hani bazen dersiniz ya "Bu çocukta farklı bir şeyler var" diye, işte Rublev için bunu düşünmüştüm. Rublev turnuva öncesi 53 numara olarak girdiği klasmanda bugün 37 numara. Bizde ise eleme ilk turda mağlup olan Cem İlkel 228 numara. Elbette Rublev başka bir klasmanın oyuncusu. Biz eleme ilk turdan bahsederken Rublev ikinci turda 7 numaralı seribaşı Grigor Dimitrov ve dördüncü turda 9 numaralı seribaşı David Goffin'i set vermeden mağlup ediyor, çeyrek finalde şampiyon Nadal karşısında üç sette toplam beş oyun alabiliyordu.

Bana göre bu turnuvanın yıldızlarından biri final oynayan Kevin Anderson, diğeri de underdog sayılacak Andrey Rublev'dir. Nadal'ın şampiyonluğuna diyecek söz olamaz ama kendisi beklenen şarkıydı zaten.

 

Erkekler tarafı böyle de kadınlar da durum nasıl gelişti?

Serena Williams hamile, Maria Sharapova cezadan yeni döndü, bir türlü kimsenin içine sindiremediği Karolina Pliskova klasmanın tepesinde oturuyor, ruhsuz Simona Halep, bir türlü bekleneni veremeyen Garbine Muguruza ile başlayan bir kadınlar turnuvası bana göre müthiş bir şekilde bitti. Özellikle ABD kadın tenisinde parlak bir döneme girildiği söylenebilir. 1981 US Open turnuvasından sonra ilk defa bu yıl yarı final dört Amerikalı kadın tenisçi gördü, İngilizcesini de yazalım havalı olsun ‘All-American’. Catherine ‘Coco’ Vandeweghe - Madison Keys, Venus Williams - Sloane Stephens yarı finallerinde üç siyah oyuncu korta çıktı. 1981 tarihli turnuvanın yarı finalistlerini de hatırlamadan geçmeyelim: Chris Evert-Martina Navratilova, Tracy Austin-Barbara Potter. Şampiyon 19 yaşındaki Tracy Austin olacaktır.

2002 yılında Williams kardeşlerden Serena'nın ablası Venus'u mağlup ettiği finalden beri ilk defa ‘All-American’ bir final oynandı Arthur Ashe Kortunda. İki yakın arkadaş - 83 numara Sloane Stephens ile 16 numara Madison Keys - iki siyah tenisçi Williams kardeşlerin izinden bu spora renk getiriyordu. 1957 yılında Althea Gibson bu turnuvayı kazanan ilk siyah kadın sporcu olurken Serena ile Venus yıllardır kortların altını üstüne getiriyor. Hatta Serena'nın olmadığı bir Grand Slam keçiboynuzu bile sayılabilirdi. Maç bitti, Sloane ile Maddie filede birbirine sarıldı dakikalarca birbirlerini tebrik ettiler, sevinçten ağladılar, yan yana oturdular ve dediler ki "Bizler Venus'un izinden buraya geldik ve burada onunla birlikte olmak bir onurdur." Elbette orada Venus vardı, Serena yoktu ama aslında kastettikleri de Williams kardeşlerdi.

Madison Keys finalden sonra, "Avustralya'da kim derdi ki bu turnuvada Sloane ile final oynayacağız? Hayatımın en büyük tecrübesini en yakın arkadaşımla yaşadığım için çok mutluyum” dedi.

Çünkü her iki sporcu da 2016 yılını sakatlıklar ve ameliyatlarla kapatmışlar, Avustralya'yı kaçırmışlar ve ancak yılın ilk üç ayından sonra kortlara dönebilmişlerdir. Nasıl bir ekibin bu sporcuları hazırladığını ve final oynattığını da ayrıca düşünmek gerekiyor!

Turnuvadan sonra bu dört yarı finalistten Venus Williams 5, Madison Keys 12, Coco Vandeweghe 16 ve şampiyon Sloane Stephens 17. sıraya yerleşti. İlk 100 içinde 13 sporcu ABD bayrağını taşıyor. Bir Grand Slam kazanmadan 1 numara pek yerine oturmuyor diye düşünülen Pliskova yerini yadırgadı ve dördüncü sıraya düşerken koltuğa 2016 Roland Garros ve 2017 Wimbledon unvanları olan Garbine Muguruza oturdu ve yerini buldu. Bana göre kadınlardaki en parlak yıldızı şampiyon Sloane Stephens sonuna kadar hak ederken Coco Vandeweghe ayrı bir övgüye layıktır. 25 yaşındaki sporcu üçüncü turda Agnieszka Radwanska ve çeyrek finalde dünya 1 numara Karolina Pliskova'yı mağlup ederek kariyerinde ilk defa bu yıl AUS OPEN ardından ikinci Grand Slam serisi yarı final görmüş oluyor hem de altı sıra birden yükselip ilk 20 içinde 16. sıraya yerleşiyordu, onun boşalttığı yere de Serena Williams geçiyordu.

Peki, Maria Sharapova ne oldu? 2006 yılından beri New York'ta şampiyonluk göremeyen Rus yıldız, doping cezası dönüşünde ilk turda 2 numara Simona Halep'i evine gönderdi ama dördüncü turda Anastasia Sevastova'yı geçip çeyrek final göremedi. Fakat yine de 43 basamak yükselip 103 oldu.

Sonuçta kadın tenisinde yeni bir döneme girildi. Sloane Stephens, Madison Keys, Coco Vandeweghe, geri döner mi bilinmez Serena ve daha ne kadar zirveye oynar bilinmez Venus ile yerinin hakkını vereceğini umduğum Muguruza ile kadın tenisi yeni bir ruh kazanacaktır.

 

Madison Keys


Turnuvaya Türk sporcular da katıldı.

Elemelerde Çağla Büyükakçay ve Başak Eraydın ikinci turda kaldılar fakat İpek Soylu ana tabloya yükselme başarısı gösterdi. 22 yaşındaki sporcumuz İpek Soylu ilk eleme turunda Amerikalı 16 yaşında Amanda Anisimova'yı mağlup etti ki kendisi ABD'nin gelecekteki yıldız adaylarından biridir. İşte bu Anisimova aynı zamanda JR turnuvasına da katıldı ve şampiyon oldu. Finalde mağlup ettiği de bir başka siyah Amerikalı genç yıldız 13 yaşındaki Cori Gauff oldu. GAUFF bu turnuva tarihinde final oynayan en genç sporcu oluyordu. Bu iki gencin de yakında zirveyi zorlaması bekleniyor. Amanda Anisimova'dan bahsederken ilginç bir not da ekleyelim. Amanda Anisimova bu turnuvanın çiftler serisinde Türk asıllı bir Amerikalı ile yarıştı: 24 yaşında 351 numara Emine Bektaş.

Böylece bir US OPEN sonuna geldik. Milyonlarca dolarlık dev bir endüstri 137. kez saat gibi işleyip, 50 milyon dolar ödül dağıttı ve kapılarını seneye açılmak üzere kapattı. Her büyük sistemde olduğu gibi yeni yıldızlar çıkardı, yeni umutlar verdi. Benim aklımda da Caroline Wozniacki'nin turnuva organizasyonuna sitemi kaldı. 5 numara seribaşı eski dünya 1 numara Wozniacki, ikinci turda Ekaterina Makarova'ya elendikten sonra dedi ki "Sharapova doping cezalısı bir sporcu olarak bütün maçlarını Arthur Ashe Stadyumunda oynuyor, biz oynayamıyoruz. Gençlere kötü örnek oluyor!" İşte Wozniacki bir türlü anlayamıyor ki tenis bir gösteri endüstrisidir, bir eğlencedir. Gösterinin yıldızları, başrol oyuncuları vardır ve seyirci böyle gösterilere yıldızlar için gelir. Onlar geldiği için de milyonlarca dolarlık bütçeler oluşur, sponsorlar gelir. Sharapova'yı seversiniz kızarsınız başkadır ama bu gösterinin yıldızlarından birisidir, Wozniacki değildir. Sharapova da kendisine cevap olarak "Maç programını ben yapmıyorum, istenirse gidip otoparkta da oynarım çünkü ben büyük bir yarışmacıyım, şu anda dördüncü turdayım kendisi nerede bilmiyorum!"