Nomofobi

Biricik hayatımızda, beynimizi ve yüreğimizi esaret altına alan cep telefonlarının olmadığı günleri gençler bilseler başka bir gezegende yaşadığımızı sanırlardı muhtemelen. Gençliğimin yılları olan 80’lerde, sadece bir sırt çantası ve kamp eşyaları ile Avrupa’ya giden gençler vardı.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
11 Ekim 2017 Çarşamba

Gençliğimin yılları olan 80’lerde, sadece bir sırt çantası ve kamp eşyaları ile Avrupa’ya giden gençler vardı. Çıktıkları bilinmezlik ve macera dolu seyahatlerinde evleri ile irtibatları, sadece bulabildikleri bir yerden yaptıkları ve saatler sonra gerçekleşebilecek ödemeli telefon konuşmaları ile sevdiklerine gönderdikleri ve muhtemelen eve döndüklerinden sonra ulaşacak posta kartlarından ibaretti.

Bir de günümüzü düşünün. Zamandan bağımsız olarak ötekinden bir tuş uzaklığında olmanızı sağlayan cep telefonlarını düşünün. İnsanlığın tarihindeki ötekiyle iletişimi sonsuz anlamda farklı kılan ve ilişkilerin kimyasını kökten değiştiren yüzyılların en büyük buluşunun gücünü ve yarattığı ‘yeni hayat kodu’nu düşünün. Artık onsuz bir düzen mümkün olabilir mi?

Geçenlerde kölesi olduğumuz cep telefonunun aslında vücudumuzun organik olmayan ama onlar kadar önemli bir yeni uzvumuz olduğunu kötü bir tecrübeyle öğrenmiş oldum. Gecenin başladığı bir saatte telefonun yavaş yavaş kapandığını ve bir daha hiç açılamadığını idrak ettiğimde hafif bir depresyona girmek durumunda kaldım. Tüm yeni düzen ‘cep’ köleleri gibi hayatımın yıllardır biriktirdiğim bilginin ve birçok detayın birden yeryüzünden silindiğini görünce paniklemedim dersem hem yalan söylemiş olurum hem de yeni kuşak esareti, karşılığı olmayan bir inkâr dünyasına hapsetmiş olurum. Cep telefonunun bir türlü açılmak istemeyen kapkara ekranı köleyi hastalıklı bir ruh haline dönüştürdüğünde kaybolan bilgilerin ve iletişimsizliğin yarattığı travmayı sadece yaşayan bilebilirdi. Adeta hayati bir uzvum işlevsiz hale gelmiş ve kısmi felç geçiren bir organizma düzeyine geçmiştim.

Özcümle, ‘Bulut’un güvenliğinden pek emin olamadığım için cep telefonundaki çoğu bilgiler böylelikle evrenin sonsuzluğundaki dijital çöplüğe gitmişti. Esaret zaten yenik başladığı yeni düzen hayatında devasa golü de yemiş oluyordu, böylelikle. Zira hayat seni bambaşka, özgürlük havasını soluyabileceğin yeni bir düzene evrilebilme gücü vermiyordu artık kimseye.

Cep telefonundan mahrum kalma korkusuna nomofobi deniliyormuş. İngilizceden hareket ederek yaratılmış, ‘no mobile phobia’ - cep telefonsuzluk fobisi - artık psikoloji/psikiyatri bilimine çoktan giriş yapmış durumda.

Lakin benim fobime gelince; teknoloji ve yarattığı sözde ‘kolaylıklar’ yüzünden travmatik zaman dilimi, kölelik sistemine tekrar başlama suretiyle nihayete ermiş olacaktı bir süre sonra. Tekrar esaret sürüsüne katılmanın, nomofobi’den ve yalnızlıktan kurtulup kalabalık yalnızlıklar dünyasına yeniden ait olmanın uyuşturucu keyfi ile hayata dönecektim nihayetinde. Alternatifi yoktu bu hayatın. Teknoloji, yaşamımızı ‘kolaylaştırırken’, kendisine karşı yarattığı bağımlılık sayesinde alternatifsizliğin zaferini çoktan ilan etmişti bile. Oysaki çok değil, 30 yıl önce hayatımız çok mu zordu? Onsuz alışveriş yapamıyor muyduk? Mesaj atmadan insanlarla iletişime geçemiyor muyduk? Sevgilimize “seni seviyorum” diyemiyor muyduk? Bankaya para gönderemiyor muyduk? Bilgiye sahip olamıyor muyduk?

Her şey algıda ve onun yönelttiği beynimizde bitiyordu son tahlilde. Hayatımızı kolaylaştıran dinamikler dediğimiz aslında teknolojinin bireye hayatını kolaylaştırma adına dayattığı yeni oyunlar değil midir? Kim yalnızlığa ve sürüden ayrılma kabiliyetine sahip olabilir ki bu noktada?

Artık çok geç. Yeni bir dünya artık mümkün değil…

Teknolojinin bireyin hayatını kolaylaştırma adına, ona oyuncaklarında kullandırttığı ve yarattırdığı bilgileri algoritmalar eşliğinde ‘big data’ya çevirip pazarlama dünyasında kapitalizme büyük yararlar sağladığı gerçeğini konuşmak muhtemelen sizi ‘demode’ kılacaktır. ‘Big data’ sayesinde kabul edelim ki, tüketicinin ihtiyacına göre ürün sunmak bireyin ‘iyiliğine’ olabiliyor pekala da. Bunu inkâr etmek dogmaların içinde boğulmaktan öteye götüremeyecektir sizi, lakin bu ‘big data’ sayesinde mahremiyetinizin, özel, kişisel ve hatta gizli hayatımızın sona erdiğini görmüyor muyuz?

Teknolojinin ve özellikle cep telefonlarının yarattığı kolaylıkların diyeti yoksa, özel hayatımız mı?

Veya bu diyet, oluşan bağımlılığın melatonin salgısını azaltması nedeniyle ortaya çıkan mutsuzluk halimiz mi?

Düşünmeye değer bir takas hikâyesi değil mi bu?