“Çağdaş bir klasiğin içinde olma fikri çok heyecan veriyor”

Tennessee Williams’ın ünlü eseri ‘Kızgın Damdaki Kedi’ Mam’Art Tiyatro tarafından sahneye kondu. İlk gösterimleri çok beğenilen oyunu, Mam’Art Tiyatro’nun kurucusu Feri Baycu Güler ve oyunun çevirmenlerinden ve başrol oyuncularından olan Tuğrul Tülek ile konuştuk. İki tiyatrocu küçük yaşlarda başlayan sahne serüvenlerini, Kızgın Damdaki Kedi’nin doğuş serüvenini ve gelecek planlarını anlattı.

Sara YANAROCAK Sanat
8 Kasım 2017 Çarşamba

Serkan Salihoğlu, Tuğrul Tülek ve Feri Baycu Güler tarafından Türkçeye kazandırılan Tennessee Williams’ın ünlü eseri ‘Kızgın Damdaki Kedi’, Mam’Art Tiyatro tarafından sahneye kondu. Serkan Salihoğlu tarafından yönetilen oyunda Sezin Akbaşoğulları, Tuğrul Tülek, Ayten Uncuoğlu, Ünal Silver, Bennur Duyucu ve Ömür Kayakırılmaz rol alıyor. Seyircinin büyük beğenisini toplayan oyunun dekor ve kostüm tasarımları Mam’Art’ın kurucusu Feri Baycu Güler’e ait. Bu çerçevede Baycu Güler ve oyunun başrol erkek oyuncusu Tuğrul Tülek ile siz okuyucularımız için söyleştik.


 


Oyunun dekor ve kostüm tasarımları Mam’Art’ın kurucusu Feri Baycu Güler’e ait.


Feri Baycu Güler’i bize tanıtır mısınız?

1976 yılında İstanbul’da doğdum. Herhalde en klasik biçimi ile böyle başlamak lazım bu sorunun cevabına. Sanatla çok alakası olmayan bir aile içinde büyüdüm. Aslında çok alakası olmayan dediğime bakmayın siz; dedem nefis resim çizer, babam da inanılmaz güzel dans edermiş bir zamanlar. Hatta babamın dans şampiyonalarında kupa almışlığı bile varmış.

Annem sayıların kadınıdır, eğer biraz ticari kafam varsa ondan almışımdır. Bir de annem çok cesurdur, “Çalış Tanrı sana destek olur” der hep bize; biz de onun dediklerini yapmaya çalışıyoruz hâlâ…

Kızkardeşim, annemle babamın bana en kıymetli hediyesidir. Hem en yakın dostum hem çok yetenekli bir kızdır kendisi.

2007’de evlendim. Kayhan, yani kocam, hayat arkadaşım en büyük destekçim; belki de tiyatro kurma hayalimde bana bu kadar destek olmasaydı, sanırım ben de o kadar cesur olamazdım. 

Ve kızım, bana birçok şeyi öğreten, bildiklerimi yeniden anlamamı sağlayan, bana ezber bozduran küçük dostum...

Ben; bu kıymetlilerim arasında, onların desteğiyle yaşayan, bolca takıntılı, sevdiklerine beş dakika ulaşamayınca ortalığı ayağa kaldıran, sürekli kafasında planları olan, sanata âşık, önce ailesini, sonra işini düşünen ve daima sahip oldukları için şükreden biriyim.

Tiyatro merakı nasıl başladı ve gelişti?

Çocukken aynanın karşısına geçer, kendi kendimle röportaj yapardım. Ve soru hep aynı olurdu: Kaç mesleğiniz var? Cevap: On.

Manken, avukat, spiker, tiyatrocu ve ve ve... Çocuk doktorum bile söylerdi, hatırlıyorum: “Bu kız ya spiker olur ya avukat” diye:) Artık ne kadar çok  konuşup adamı da baymışsam… İlkokul zamanlarında müsamerelerde hep önlerde bulurdum kendimi. Ancak tiyatroyla, dansla ya da müzikle gerçek anlamda haşır neşir olmam Dostluk Yurdu Derneği ile tanıştığım yıllara denk gelir. Yıllar içerisinde burada birçok müzikal ve tiyatroda yer aldım. 

Sonra bir gün, bir oyun sonrası eve gittiğimde annem, Haldun Dormen’in telefonla beni aradığını söyledi. İnanılmaz şaşırdım. Haldun Bey’in o akşam bizi izlemeye geldiğini biliyordum ama açıkçası beni neden aradığını anlamamıştım. 

Neyse ertesi gün kendisini aradım, beni tiyatroya davet etti ve orada bana “Sen neden konservatuar okumuyorsun, çok yeteneklisin, mutlaka oyuncu olmalısın” dedi.

Hayat garip tesadüflerle dolu... O sene lise sondaydım ve hiçbir hazırlığım yoktu, üniversite sınavlarına bile hazırlanmıyordum. Nasıl olsa bir yere girerim gibi düşüncelerdeyken, Haldun Abi’nin sorusu kafamda bir ampul yaktı sanki.

Hemen annemle paylaştım; ne ile mutlu olacaksam onu yapmam gerektiğini söyledi. Her zaman da öyle söylemiştir zaten, müthiş destekçi bir kadındır o, bence hayatımın en büyük şanslarından biridir annem ve daima şükrederim içine doğduğum ailem için.

Neticede Güneş Berberoğlu ve Ayhan Kavas ile sınavlara hazırlanamaya başladım. Arada Şebnem Sönmez de destek verdi. Sağ olsunlar hepsinin emeği var üzerimde. Sonuç olarak sınavı kazandım. Artık İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı öğrencisiydim. Şahane geçen dört yıl boyunca amatör ve profesyonel oyunlarda yer aldım. Okul bitince iki senelik Müzikal Ön Lisans Bölümünü kazandım ve bir yıl da orada okudum.

Okul hayatım boyunca kendi paramı kazanabilmek için turizm rehberliği yaptım. Okul bittikten bir süre sonra tiyatroya ara vermek ve turizme yoğunlaşmak istedim. 17 sene rehberlik yaptım. Yetmişin üzerinde ülkeye gittim. İspanyolca, İtalyanca öğrendim. Böylece beş dil bilen biri oldum. 2006 yılında kocam ile tanıştım, evlendik ve bir kızımız oldu. Kızımız dünyaya gelince kendi turizm şirketimizi kurduk. Tüm bu zaman boyunca tiyatrodan oldukça uzak kaldım. Taa ki artık içimde bir şeyler kıpırdanmaya başladığı günlere kadar... 

Sınıf arkadaşlarımın neredeyse tamamı ya profesyonel oyuncu ya da yönetmen olmuşlardı. Ben de artık bir şeyler yapmak istediğime karar verdim. Önce motoru tekrardan çalıştırmak için ufak tefek work shoplara katıldım. Sonra bir gün eşimin de desteğiyle kendi tiyatro grubumu kurmaya karar verdim. Tiyatronun isim annesi canım kızım Dafne’dir. Kendisine “Senin süper kahramanın kim, söyle onun adını koyalım bu tiyatroya” dediğimde “Anneciğim benim süper kahramanım sensin” dedi ve böylece adı Mam’Art oldu. Bu sene üçüncü yılımızı doldurduk bile. Artık kendi atölyemiz var, orada çocuklara ve yetişkinlere oyunculuk eğitimi veriyoruz

Mam’Art tiyatrosu ne zaman kuruldu? Bu sahneye konan ilk oyun mu?

2014’te kurduk; ilk oyunumuz Neil LaBute’ün ‘Some Girls’ adlı oyunu idi. Türkçeye ‘Özel Kadınlar Listesi’ olarak çevirdik.

Oyunun çevirmenlerinden biri de sizsiniz, ayrıca oyuncuların kostüm tasarımlarında da sizin imzanız var. Zorlu bir süreç olsa gerek?

Üstelik kendim oynamıyorum da öyle değil mi:)). Aslına bakarsanız Kızgın Damdaki Kedi oyununa  gerçekten âşık oldum ve o yüzden de kendim oynamayacağım halde bu oyunu mutlaka gerçekleştirmek istedim. 

Üstelik bu benim için de çok önemli bir süreç idi, zira ilk defa bir oyunun hem çevirisinde hem kostümünde, hem de dekorunda karar verenlerden biri oldum. Bolca araştırma yapma fırsatım oldu. Kendimi kamera arkası çalışanı gibi hissettim; süreç gerçekten çok keyifliydi. Zordu evet, ama çok keyifliydi

Aslında bir topluluk (company) olmak da bu demek değil mi? Bazen çok iyi bir oyun bulursunuz ama içinde kendinizi göremezsiniz yani size ait bir rol yoktur ama ne olursa olsun oyunu sahnelemek istersiniz, işte bu da öyle oldu. Oyunu izlediğimde iyi ki bu oyunu sahneledik diyorum. Arkadaşlarımı büyük bir hayranlıkla izliyorum.

 Sahneye koyduğunuz oyunlarda siz de oynamayı düşünmez misiniz? Gelecekle ilgili başka düşleriniz var mı?

Aslına bakarsanız ilk defa Mam’Art oyunlarından birinde oynamıyorum.  Bundan önceki iki oyunda da oynamıştım; hatta geçen seneki oyun, bu sene de devam ettiği için, aslında hâlâ sahnelerdeyim diyebilirim.

Zaman içerisinde bu ve bunun gibi başka oyunlar da olacaktır, benim için bu işin bir gerçeği var.  Bu tiyatroyu sadece kendim oynamak için kurmadım başından bir de böyle bir hayalim de yoktu zaten. 

 Mam’Art Tiyatro’da farklı  oyuncu ve yönetmenlerle çalışmayı çok arzu ediyoruz. Umarım böylece yepyeni yollara açılıyor, yepyeni insanlar tanıyor olacağız.

"Oyunun günümüz jargonuna uygun hale getirilmesi gerekiyordu"

Tuğrul Tülek kimdir?

2007 yılından beri aralıksız tiyatro yapan, tiyatro eğitiminden önce İngilizce Öğretmenliği Bölümünü bitirmiş, çeviren, yöneten, oynayan, oynamayı çok seven, müzik, edebiyat, yemek ve başka kültürlere meraklı bir dünyalı.

Tiyatro sevdası nasıl başladı?

Açıkçası tam olarak hatırlamıyorum ama çok ufakken, daha okuma yazmayı yeni öğrenmişken oyunlar yazar, mahalledeki arkadaşlarıma rolleri dağıtır sonra da yönetirdim. Bütün okul gösterilerinde de rol almaya çok hevesliydim. Sahnede olmayı, başka insanları canlandırmayı hep sevdim, seyirci olmayı ve izlemeyi de sevdim. Tiyatro binaları yahut sahneleri beni hep çok heyecanlandırmıştır.

Oyunun hem çevirmenlerinden birisiniz, hem de başrolü üstlendiniz. Süreci anlatır mısınız?

'Kızgın Damdaki Kedi' daha evvel Türkçeye çevrilmiş bir oyundu ancak yenilenmesi ve günümüz jargonuna uygun bir hale getirilmesi gerekiyordu. O yüzden oyunun yönetmeni Serkan Salihoğlu, Feri Baycu Güler ve ben metni baştan çevirmeye karar verdik. Uzun yıllardır günümüz yazarlarının oyunlarını oynadığım için çağdaş bir klasiğin içinde olma fikri beni çok heyecanlandırdı. Serkan kendi reji anlayışını bu klasik metne şahane bir şekilde adapte etti ve bu yüzden içinde yer almaktan çok mutlu olduğum, tiyatronun sonsuz anlatı özgürlüğünü de kullanan tam bir ekip çalışması çıktı ortaya. Umarım seyircilerimiz de aynı şekilde keyif alırlar.

Gelecekle ilgili başka planlarınız var mı?

Güzel işlerde yer almak, Mam’Art atölyeyi harekete geçirmek, daha çok çalışmak, farklı şehirlerde daha çok seyirciyle buluşmak, yazmak, çizmek, okumak...