Web´den Seçmeler

İYİ AMA, ABD “BEN KUDÜS’Ü TANIYIP BÜYÜKELÇİLİĞİMİ ORAYA TAŞIYACAĞIM” DEYİNCE BİZ KİME TEPKİ GÖSTERİYORUZ? Ertuğrul Özkök/ Hürriyet

İzak BARON Diğer
6 Aralık 2017 Çarşamba
  • TRUMP’ın yediği halta tepki göstermeyi anlıyorum...

    Bütün dünya ayakta ve bizim de ayakta olmamız normal...

    Onu da anlıyorum, ben ve Tansu da acayip öfkeliyiz.

    Ama anlamadığım bir şey var...

    İsrail 1948 yılından beri Kudüs’ü başkenti olarak ilan ediyor.

    Birleşmiş Milletler bu kararı tanımıyor ama Avrupa Birliği belgelerinde de itiraz kaydı konulup aynı bilgi veriliyor.

    Almanya Dışişleri Bakanlığı kendi sitesinde Kudüs’ü başkent olarak gösteriyor.

    Biz de Kudüs’ü başkent olarak kabul etmediğimiz halde İsrail’le ilişkileri sürdürüyoruz.

    İyi ama, ABD “Ben Kudüs’ü tanıyıp büyükelçiliğimi oraya taşıyacağım” deyince biz kime tepki gösteriyoruz?

    Orayı 1948’den beri başkent kabul eden İsrail’e mi...

    Yoksa bugün orayı tanıyacağım diyen ABD’ye mi...

    Tabii şunu da unutmayın.

    Biz KKTC’yi tanıdık, orada büyükelçilik açtık diye Yunanistan bile bizimle diplomatik ilişkisini kesmedi.

    Durum böyleyken nedir bu hiddet ve öfke şimdi...

    Ertuğrul Özkök

    http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ertugrul-ozkok/tamam-allah-seninle-de-biz-derken-otekiler-kim-40670264

     

    • İSRAİL’DE “DURUN YAHU, NE GEREK VAR?” DİYECEK AKLISELİM BİRİLERİ ÇIKMAZ İSE ORTADOĞU DAHA DA HUZURSUZ BİR YER OLACAK

    Trump’ın bölgede barış ve huzur değil, daha fazla kargaşa, daha fazla düşmanlık istediği açıkça görülüyor.

    Çünkü bu karardan sonra, zaten ilişkilerin gergin olduğu Türkiye değil, sadece savaşmak istediği İran değil, bölgedeki en yakın müttefikleri Suudi Arabistan’ın da, darbeci Sisi’nin de Kudüs’ün başkent olmasına kayıtsız kalmaları zordan öte neredeyse imkânsız.

    Trump’ın bu adımından sonra Ortadoğu’yu karışmaktan kurtaracak tek bir ülke kalıyor: İsrail.

    İsrail’de “Durun yahu, ne gerek var?” diyecek aklıselim birileri çıkmaz ise Ortadoğu daha da huzursuz bir yer olacak.

    İsrail ise bölgede Suudileri ve Mısır’ı da kaybedecek.

    Belki de tek dostu olarak bazı Kürtler kalacak.

    Fatih Altaylı

    http://www.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli-1001/1744719-ey-kudus

     

    • AMERİKA İÇİNDEN VE AVRUPA’DAN AĞIRLIKLI SİYASİ TEPKİLER OLURSA TRUMP’IN BU TAHRİKİ ASKIYA ALINABİLİR Mİ?

    Amerika’da Yahudi lobisi güçlüdür. Hatta İsrail’i desteklemenin dini bir ibadet olduğuna, çünkü Hz. İsa’nın yere inmesi için İsrail’in “nihai zafer”i kazanması gerektiğine itikat eden Proteston tarikatları vardır. Bu konuda Timothy Weber’in On The Road to Armageddon kitabı çok değerli bir araştırmadır.

    Fakat bütün Amerika böyle değildir; Trump’ın bu sorumsuz adımının çok vahim sonuçlar doğuracağını görenler de çoktur, özellikle Demokrat Parti’de.

    Bütün Yahudiler de İsrail militarizmini destekliyor değildir.

    Trump Kudüs’e İsrail’in başkenti demekle kalmıyor, Amerikan büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması için emir verdiğini söylüyor. Halbuki büyükelçiliğin taşınmasını zamana yayması bekleniyordu.

    Trump, dönülmez şekilde fitili ateşledi maalesef.

    Amerika içinden ve Avrupa’dan ağırlıklı siyasi tepkiler olursa Trump’ın bu tahriki askıya alınabilir mi? İnşallah diyelim.

    Taha Akyol

    http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/taha-akyol/kudus-faciasi-40670249

     

    • TRUMP İÇERİDE ÇOK SIKIŞTI VE İÇ POLİTİKADA GİRDİĞİ ÇIKMAZI, BİR “DIŞ POLİTİKA BAŞARI HİKAYESİ” İLE AŞMAK İSTİYOR.

    Şimdi herkes şu soruya yanıt arıyor: “Trump vaadini neden 6 ay, bir yıl sonra değil de şimdi hayata geçirmeye karar verdi?”

    Bu soruyu, İsrail-Filistin meselesini çok iyi bilen bir diplomata sordum. Birçok gerekçe sıraladı ama şu ikisi çok önemliydi:

    - Trump içeride çok sıkıştı ve iç politikada girdiği çıkmazı, bir “dış politika başarı hikayesi” ile aşmak istiyor. Hem İsrail-Filistin barış görüşmelerini canlandırmak, hem ABD’deki Yahudi Lobisini arkasına alarak, aleyhine dönen kamuoyu desteğini yeniden kazanmak, Amerikan devletinin kendisi etrafındaki kuşatmasını kırmak ve koltuğunu sağlamlaştırmak istiyor.

    - Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, bölge ülkelerinin ABD’ye derli toplu tepki vermesini engelleyebilir. Suudi Arabistan’daki hanedan değişikliğinin sonuçları, Mısır’ın darbeci lideri Sisi ile Veliaht Suudi Prens Salman’ın Trump’la birlikte hareket etmesi, İran’a ve Katar’a karşı cephe açması, Lübnan ve Suriye’deki durumun kuzey cephesinde İsrail’i rahatlatması konjonktürün getirdiği en önemli avantajlar. Trump, Ortadoğu ülkeleri birbirleriyle kavga ederken, İsrail lehine kalıcı bir sonuç almayı hedefliyor olabilir. Damadını ve ekibinden en iyi isimleri bu iş için görevlendirmesi bunun göstergesi olarak yorumlanıyor.

    Deniz Zeyrek

    http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/deniz-zeyrek/kudus-neden-simdi-40670294

     

    • İSRAİL’DE ’90’LI YILLARDA “FİLİSTİN BÜYÜKELÇİLİĞİNİ AĞLAMA DUVARI’NIN YANINA İNŞA ETMEK”TEN SÖZ EDEN YEHOSHUA BİLE ARTIK HAVLU ATTI. “İKİ DEVLET BUNDAN BÖYLE HAYALDİR” DİYOR ŞİMDİ VE EKLİYOR: “YALNIZ TRUMP BİZE GÖLGE ETMESİN YETER!”

    Yıllar öncesinde yaptığım yukardaki röportajı, Trump’ın Kudüs bombasının fitilini yeniden ateşlemesiyle bir kez daha hatırladım. 

    Kudüs’ün ruhunu ve geçmişini simgeleyen Shehadeh Djani’yi, Ortadoğu’da büyük umut rüzgârları estiren Oslo barış süreci döneminde tanımıştım. 

    Yazar Yehoshua’ya “İsrail nezdindeki Filistin büyükelçiliğini hemen Ağlama Duvarı’nın yanıbaşına yapmalı!” dedirtecek kertede iyimserliğin hâkim olduğu günlerde, Shehadeh Djani, ailesinin yaşadığı tarihin tecrübesiyle; “Bu iş tutmaz! Kudüs barışa her daim engel olacaktır” diyordu. 

    Yıllar yazık ki Shehadeh Djani’ye hak verdi. 

    Hâlâ hayatta mıdır bilmiyorum ama onunla aynı yaştaki Yehoshua yaşıyor... 

    İsrail’de ’90’lı yıllarda “Filistin büyükelçiliğini Ağlama Duvarı’nın yanına inşa etmek”ten söz eden Yehoshua bile artık havlu attı. “İki devlet bundan böyle hayaldir” diyor şimdi ve ekliyor: “Yalnız Trump bize gölge etmesin yeter!”

    Nilgün Cerrahoğlu

    http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/881270/Kudus_bombasinin_pimi.html

     

    • MOSKOVA, 8 AY KADAR ÖNCE, 6 NİSAN’DA PEK KİMSENİN DİKKAT ETMEDİĞİ BİR ÖNERİDE BULUNDU. EĞER DOĞU KUDÜS FİLİSTİN DEVLETİNİN BAŞKENTİ OLARAK KABUL EDİLECEKSE, RUSYA’NIN DA BATI KUDÜS’Ü İSRAİL’İN BAŞKENTİ OLARAK KABUL EDECEĞİNİ AÇIKLADI

    Yarın Cuma. Muhtemelen dünyanın her yerindeki camilerde Cuma namazı çıkışında gösteriler yapılacak.

    Kudüs’te de yapılacak ve Trump’tan aldıkları güçle, Amerika’nın askeri gücünü artık tamamıyla arkalarında hissederek Kudüs’teki protestoları İsrail asker ve polisinin nasıl bastıracağı ciddi bir endişe konusu.

    Trump, belki de dünya siyasetinin en dokunulmaz konularından Kudüs konusunda masayı devirip dünyaya meydan okuyarak iç siyasette güç toplamaya, böylece dış politikada daha sert adımlar atmaya hazırlanıyor.

    Baksanıza, bir hafta içinde vergi reformundan sonra ikinci seçim vaadi olan Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınmasını da yerine getirdi. Bu siyasi güç yığınağının sonuçları elbette olacaktır. Burada dikkat çekici olan Rusya’nın sessizliği…

    Elimizde yalnızca Vladimir Putin’in Trump’ın ilk demeci ardından Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ı arayıp “İsraillilerle Kudüs’ün statüsü dâhil her şeyi konuşmaya hazır olmasını” telkin ettiği bilgisi var.

    Moskova, 8 ay kadar önce, 6 Nisan’da pek kimsenin dikkat etmediği bir öneride bulundu. Eğer Doğu Kudüs Filistin devletinin başkenti olarak kabul edilecekse, Rusya’nın da Batı Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul edeceğini açıkladı.

    Bu İsrail’in işine gelmiyor. İsrail, Kudüs’ün “bölünmez bir bütün olarak” Yahudi şeriatıyla yönetilen devletin başkenti sayıyor.

    Murat Yetkin

    http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/murat-yetkin/kudus-trump-gozunu-karartmis-erdogan-ofkeli-putin-sessiz-40670284

     

    • YAHUDİLER’İN ÜÇBİN YILLIK TARİHİNDEN VE O TARİH BOYUNCA KUDÜS’ÜN BAŞKENT BİLİNDİĞİNDEN SÖZ EDİLİYOR ŞU GÜNLERDE; GERÇEKTEN DE ÇİLELİ BİR YOLCULUK YAHUDİLER’İN TARİHİ…

    Trump’ın attığı adım ABD’de kendisini, İsrail’de de Netanyahu’yu bir süre daha ayakta tutmaya yarayabilir.

    O da belki.

    Ancak, dünden beri dünyanın bir gün öncesinden daha tehlikeli bir hale geldiği kesin.

    Dünya 1960’lar ve 1970’ler boyunca ‘Filistin sorunu’ ile baş gösteren direnişi barışçı bir zemine çekmek için çabalamak zorunda kalmış, 1980’ler ve 1990’larda yeşeren barış umutlarıyla 2000’lerde ‘iki devletli çözüm’ diye özetlenen formülün taraflarca kabul edilebileceği beklentisi doğmuştu.

    Yeniden başa dönülebilir; hem de bu kez sadece Ortadoğu değil, dünyanın bütün köşeleri en masumu ‘direniş’ sözcüğü ile ifade edilebilen bir hareketlenmeye zemin teşkil edebilir.

    Bundan da en büyük zararı dünya barışı görebilir.

    ‘Kıyamet Savaşı’na (Armageddon) bir adım daha yaklaşır dünyamız.

    Yahudiler’in üçbin yıllık tarihinden ve o tarih boyunca Kudüs’ün başkent bilindiğinden söz ediliyor şu günlerde; gerçekten de çileli bir yolculuk Yahudiler’in tarihi…

    Aynı çileleri şimdi Filistinliler’in de daha derinden yaşaması ve bayram sofralarında “Gelecek yıl Kudüs’te” duasının bütün İslâm Dünyası tarafından tekrarlanır olması mı isteniyor?

    Tehlikeye bakar mısınız?

    Fehmi Koru

    http://fehmikoru.com/bir-deli-kuyuya-kudusu-tartisilir-kilmak-oyle-bir-sey-iste/

     

    • BÜTÜN BU GELİŞMELERİN YAŞANDIĞI BİR SIRADA ABD'NİN BÖYLE BİR KARAR ALMASI SADECE İRAN KARŞITI PLATFORMU SARSMAK VE BUNUN BİRDENBİRE ABD KARŞITI BİR DÖNÜŞÜM GEÇİRMESİNE YOL AÇMAK GİBİ SONUÇ DOĞURMAKLA KALMAYACAK, BU DEFA İRAN VE ARAP ÜLKELERİNİ DE AYNI DAVA ETRAFINDA BİR ARAYA GETİREBİLECEK

    Esas sorulması gereken, Trump'ın bu kararı neden şimdi açıkladığıdır. Öyle ya, Ortadoğu'daki gelişmelerin ABD'nin kurguladığı şekilde ilerlemediğini söylemek mümkün değil. IŞİD ile mücadelede olumlu gelişmeler kaydediliyor, Irak ve Suriye sahası terör örgütünün kontrolünden kurtarılıyor. Öte yandan, Körfez, Suudi Arabistan ve İsrail arasında üstü kapalı bir İran karşıtı platformun oluşmaya başladığı, dolayısıyla ABD'nin İran'a karşı geliştirmek istediği kutuplaşmanın da yavaş yavaş belirginleştiği görülüyor.

    Bütün bu gelişmelerin yaşandığı bir sırada ABD'nin böyle bir karar alması sadece İran karşıtı platformu sarsmak ve bunun birdenbire ABD karşıtı bir dönüşüm geçirmesine yol açmak gibi sonuç doğurmakla kalmayacak, bu defa İran ve Arap ülkelerini de aynı dava etrafında bir araya getirebilecek.

    Ünal Çeviköz

    http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/unal-cevikoz/yanlis-hesap-kudusten-doner-40670302

     

    • ORTADOĞU’DA STRATEJİK FAY KIRILMALARI, DEPREMLER YAŞANIYOR, “MÜMKÜN OLMAZ” DENİLEN İTTİFAKLARA TANIK OLUYORUZ

    Gene de “barışı korumak/kutsamak” adına ya da en azından “Kudüs merkezli Müslüman -Yahudi dinler savaşını” önlemek adımlar atmakta fayda var.

    Bu adımlar “akılcı, sağduyulu, uluslararası hukuk çerçevesinde” diplomatik yörüngelerde olmalıdır. Türkiye’nin dönem başkanı olduğu “İslam konferansı liderlerini toplaması” buna bir örnektir.

    Ayrıca...“Körfez Ülkeleri Birliği” gibi bir dizi güçlü İslam örgütü de var.

    Onlar da ağırlık koyabilirler.

    Ortadoğu’da stratejik fay kırılmaları, depremler yaşanıyor, “mümkün olmaz” denilen ittifaklara tanık oluyoruz.

    “ABD kanatları altında İsrail’in, Suudi Arabistan’la ve BAE (Birleşik Arap Emirlikleri) ile İran’a karşı ittifakı...” İran’ın Katar’la yakınlaşması...

    “Kudüs’ün İsrail başkenti olarak ABD tarafından kabulü ve Filistin’in dışlanarak BM kararını ihlali, Kudüs’teki İslam için kutsal yerlerin koruması için özel yetkiye sahip Ürdün’ün devreden çıkarılması” bütün bu denklemi de bozabilir.

    En çok da ABD ve İsrail’in Ortadoğu’daki İran etkisini ve yayılmacılığını hedefleyen yen ittifak planlarını zehirler.

    İslam’ı Kudüs’ten dışlayan bir İsrail’le Suudi Arabistan ve BAE nasıl “ittifak” yapabilir/sürdürebilir?

    Bu gibi “akıl dolu” argümanlar, zamanı ve dozu öne çekilmiş yüksek volümlü tepkilerden daha etkili olur.

    Güneri Cıvaoğlu

    http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/guneri-civaoglu/pimi-arafta-2568065/

     

    • ARAP ÜLKELERİNDEKİ HEMEN HEMEN TÜM DOSTLARIMIN, “TÜRKİYE’NİN ÖNCÜLÜĞÜNDE BİR ÇABANIN KONU ÖZELİNDE TÜM MÜSLÜMANLARI ÖRGÜTLELEYECEĞİNİ, DİĞER TÜRLÜ ARAP DEVLETLERİNDEN HİÇ BİRİNİN SERT, SAĞLAM VE ETKİLİ BİR GİRİŞİMDE BULUNMAYACAĞINI” DİLE GETİRDİKLERİNİ DE BELİRTEYİM

    Son yüzyıla girilirken I.Dünya Savaşı’nda Britanya’nın öncülüğünde Kudüs Osmanlılardan alınır. 

    1917 yılında Milletler Cemiyeti’nin idaresindeki Filistin, 1922’de Büyük Britanya mandasına verilir. 

    1947 yılında BM Filistin’de Arap ve Yahudi iki devlet kurulmasını ve tarafsız bir yönetim önerir.

    1948’e varıldığında günümüz İstiklal Caddesinde bulunan Mısır Apartmanında kurulan İsrail Devleti, bağımsızlığını ilân eder; Arap kuvvetleri saldırıya geçer.

    1949 ateşkesi sonucunda Batı Kudüs İsrail’e, eski kent ise Ürdün’e verilir.

    1967’de İsrailliler Altı Gün Savaşı’nda eski kenti ele geçirir.

    Ve yıl 2017. Abd’nin tırlak başkanı Trump, Kudüs’ü ateşe verir…

    Bu arada bir dip not. Arap ülkelerindeki hemen hemen tüm dostlarımın, “Türkiye’nin öncülüğünde bir çabanın konu özelinde tüm Müslümanları örgütleleyeceğini, diğer türlü Arap devletlerinden hiç birinin sert, sağlam ve etkili bir girişimde bulunmayacağını” dile getirdiklerini de belirteyim.

    Veysi Dündar

    http://www.ocakmedya.com/ocak_yazar/2017/12/07/kudusun-baskent-ilani-politik-bir-mesgaledir/

     

    • BU COĞRAFYADA AMERİKA İLE KÖKLÜ İLİŞKİLERİ BULUNAN TÜRKİYE İLE İSRAİL ARASINDAKİ TANSİYON DA YÜKSELİYOR. HÂLBUKİ MAVİ MARMARA TRAJEDİSİ SONRASINDA NORMALLEŞMEDE BELLİ BİR DÜZEYE GELİNMİŞTİ

    ABD ve İsrail dışında neredeyse bütün dünya ülkelerinin ayağa kalkmasının çok somut ve haklı nedenleri var. Kudüs sadece Yahudiler için değil, Müslümanlar ve Hıristiyanlar için de kutsal ve çok önemli bir şehir.

    Dolayısıyla burada sadece bir din ve inancın mensuplarını destekleyen bir adım atıp diğerlerinin hassasiyetlerini yok saymak elbette çok tehlikeli.

    Kudüs’ün statüsü ancak Filistinli Araplar ve İsrail arasında kalıcı bir uzlaşma sağlandıktan sonra gündeme gelmeliydi.

    Amerika bu hamlesiyle yukarıda adını saydığım ülkeler arasındaki düşmanlık tohumlarını bir kat daha güçlendirdi.

    Bu coğrafyada Amerika ile köklü ilişkileri bulunan Türkiye ile İsrail arasındaki tansiyon da yükseliyor. Hâlbuki Mavi Marmara trajedisi sonrasında normalleşmede belli bir düzeye gelinmişti.

    Amerika, Ortadoğu’da barış ve istikrarın oluşmasına hiçbir katkı sağlamadığı gibi mevcut kırılgan durumun daha da kötüleşmesine yol açtı.

    Hakan Çelik

    http://www.posta.com.tr/kudus-hakan-celik-yazisi-1359889

     

    • DİPLOMATİK DİLDE BAZEN ÜLKELERİN ADI YERİNE BAŞKENT KULLANILIR

    Okurlarımdan biri İsrail'le Mavi Marmara gemisinde ölen kişilerin tazminatı ile ilgili yapılan anlaşmayı göndermiş. 6 maddeden oluşan bu anlaşmanın son cümlesi şöyle; “Bu anlaşma Ankara ve Kudüs'te 28 Haziran 2016 tarihinde her biri eşit derecede geçerli Türkçe; İbranice ve İngilizce dillerinde ikişer nüsha akdedilmiştir. Yorum farklılığında İngilizce metin esas alınacaktır.” Bu cümledeki Kudüs vurgusuna dikkat ettiniz herhalde. Anlaşma Ankara ile Kudüs arasında yapılmış. Neden Kudüs? Diplomatik dilde bazen ülkelerin adı yerine başkent kullanılır. Bu cümledeki üslup iki ülke adı yerine iki ülkenin başkentlerinin isimlerinin kullanıldığını gösteriyor. Kısacası bu ifadeden Kudüs'ün “İsrail'in başkenti olduğu” anlamı çıkmıyor mu? Yani Türkiye aslında “zımnen” de olsa Kudüs'ün İsrail'in başkenti olduğunu çoktan kabul etmiş ve resmi anlaşmalarında da bunu kullanıyor.

    Can Ataklı

    http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/can-atakli/mavi-marmaradaki-kudus-nedir-2121411/

     

     

     

     Günün şartları içinde, hele bizim gibi harbin sonunda çalkantılı bir dünyanın ortasına düşen ve ABD ile Batılı müttefiklerine gittikçe yanaşan bir ülkenin İsrail’i onlarla birlikte tanımama şansı da yoktu. Nitekim Türkiye, hem Birleşmiş Milletler’deki oylamada hem de İsrail’i tanıma kervanında en başta gelenlerdendi. Uzun müddet Türkiye Arap ülkelerinin yerli yersiz tenkidine hedef oldu. Geçen zaman ve değişen politikalar bu durumda bir düzelme meydana getirmiştir ama Arap dünyasının durumunun düzeldiğini söylemek mümkün değil. En mühim gerçeklerden biri de hem ABD’nin hem İsrail’in Ortadoğu’da Arap olmayan kuvvet unsurları aramasıdır. İran’ın bu dengede yeri yok. İLBER ORTAYLI - HÜRRİYET

  • TÜRKİYE, HEM BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’DEKİ OYLAMADA HEM DE İSRAİL’İ TANIMA KERVANINDA EN BAŞTA GELENLERDENDİ

Tel Aviv’deki manidar törende bağımsız İsrail’in ilanından tam 11 dakika sonra Başkan Truman basın sekretaryası yoluyla İsrail’i tanıdıklarını açıkladı. Buna yetkisi vardı. Yetkisinin o tarihte Yahudi devletinin bağımsızlığına karşı kanaatin ağırlıkta olduğu Dışişleri’nin (State Department) Ortadoğu Dairesi’nden gelecek müdahalelerle yavaşlatılıp saptırılacağından çekiniyordu deniyor.

Aslında ABD’nin müstakbel İsrail’e bakışı bugünkü gibiydi. İlginç olan Sovyet Rusya’nın tutumuydu. O tarihlerde Stalin’in Yahudi düşmanlığı son derecede artmıştı. Rusya Yahudilerinin boşalıp İsrail’e dolacağını umut ediyordu.

İsrail göçmen istemeyen Batılılar için de bir umut ülkesi olmuştu. Günün şartları içinde, hele bizim gibi harbin sonunda çalkantılı bir dünyanın ortasına düşen ve ABD ile Batılı müttefiklerine gittikçe yanaşan bir ülkenin İsrail’i onlarla birlikte tanımama şansı da yoktu. Nitekim Türkiye, hem Birleşmiş Milletler’deki oylamada hem de İsrail’i tanıma kervanında en başta gelenlerdendi.

Uzun müddet Türkiye Arap ülkelerinin yerli yersiz tenkidine hedef oldu. Geçen zaman ve değişen politikalar bu durumda bir düzelme meydana getirmiştir ama Arap dünyasının durumunun düzeldiğini söylemek mümkün değil. En mühim gerçeklerden biri de hem ABD’nin hem İsrail’in Ortadoğu’da Arap olmayan kuvvet unsurları aramasıdır. İran’ın bu dengede yeri yok. Türkiye değişik bir politika güdüyor. Ortadoğu’ya Suriye üzerinden Rusya yerleşiyor ve Kürtler var. 70 yıllık bir sürede dünya dengesinin ne kadar değiştiği, hatta İkinci Cihan Harbi’nin bile değiştirdiğinden daha fazla sarsıntı geçiren ve geçirmekte olan bir Ortadoğu’nun ortaya çıktığı açık.

İlber Ortaylı

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ilber-ortayli/ortadoguda-tarihi-bir-gundu-40665935

 

  • 2016 YILINDA İSRAİL’İN 5 KITADA 100’DEN FAZLA ÜLKEYE YAPTIĞI SİLAH SATIŞLARI 6 MİLYAR DOLARI BULMUŞTU. BU RAKAM İSRAİL’İN TOPLAM MAL VE HİZMET İHRACATININ YÜZDE 6 İLA 7’SİNE KARŞILIK GELİYOR

2016 yılında İsrail’in 5 kıtada 100’den fazla ülkeye yaptığı silah satışları 6 milyar doları bulmuştu. Bu rakam İsrail’in toplam mal ve hizmet ihracatının yüzde 6 ila 7’sine karşılık geliyor. Ancak savunma şirketlerinin ekonomiye katkısı bununla da sınırlı değil. İsrail Savunma Güçleri’nin (IDF) bir numaralı tedarikçileri onlar ve 100 bin civarında insana da istihdam sağlıyorlar.

Müşteriler ise üçe ayrılabilir. En büyük pazarı ABD, AB, Hindistan, Singapur ve Azerbaycan gibi İsrail ile diplomatik ilişkileri bulunan ülkeler oluşturuyor.

İkinci grupta, İsrail’in yine diplomatik ilişkileri bulunan ama Myanmar gibi, ya da geçmişte Güney Amerika’da ya da Afrika’da olduğu gibi diktatörlerin yönettiği, iç savaş yaşayan ya da insan hakları ihlalleri ayyuka çıkmış ülkeler oluşturuyor.

İsrail silah simsarları Etiyopya ve Eritre arasındaki savaşta, iki tarafa da silah tedarik etmişlerdi. En endişe verici olanlardan biriyse, iç savaş devam ederken de kesilmeyen, Güney Sudan’a yapılan satışlardı. İsrail, yerli ve yabancı insan hakları kuruluşlarının ısrarlı çabaları sonucunda, bu satışları daha yeni durdurdu.

İsrail devleti, bu ikinci kategorideki ülkelerle yaptığı silah ticareti konusunda da şeffaf değil. Ama Azeri lider İlham Aliyev geçen Şubat’ta, son 20 yılda İsrail’den 5 milyar dolardan fazla silah satın aldıklarını açıklayınca, bu konudaki bir tabuyu yıkmış oldu.

İsrail’in savunma sanayi için üçüncü pazar grubunda ise, IDF tarafından cephede kullanılıp rüştünü ispatlayan ileri teknoloji silahların satıldığı, diplomatik ilişki bulunmayan ülkeler var. Bunların çoğu Arap ve Müslüman ülkeler.

Bu gruptakilerin satışından elde edilen kazanç ise sadece para değil; aynı zamanda istihbarat bilgisi edinilip, diğer başka konularda “kıyaklar”dan yararlanılıyor. Dahası İsrail’in bir ayağının hep Arap dünyasında olması sağlanıyor.

1980’lerde İsrail, IDF’in hizmet dışına çıkardığı Amerikan yapımı Skyhawk jetlerini ABD’nin de onayı ile Hindistan’a satmıştı. Karşılığında Hindistan da İsrailli uzmanlara Arap düşmanlarının kullandığı Sovyet yapımı sofistike silahlar konusunda bilgi vermişti.

Daha yakın dönemde Ürdün, İsrail helikopterleri ile İHA’larını kiraladı; Mısır da Sina yarımdasındaki IŞİD mevkilerine karşı İsrail İHA’larının bombardımanı ve istihbaratından yararlandı.Ürdün ve Mısır’ın İsrail’le diplomatik ilişkisi bulunmasına rağmen, bu alışverişlerle ilgili bilginin de yabancı medya haberleştirmezse kamuoyuyla paylaşılmadığını ekleyelim.

Işın Eliçin

http://medyascope.tv/2017/11/27/bilinmeyen-yonleriyle-uluslararasi-silah-ticaretinde-israilin-artan-rolu-ve-etkisi/

 

  • BU ÜLKENİN, HELE DE İSTANBUL'UN ZENGİNLİĞİ AZINLIKLARIN, AKILLARI BURDA KALARAK GİTMELERİNİ BİLİYORUM

Eddie Anter'i eski okurlarım hatırlar.. Alkent'te komşum, yakın dostumdu. Pazar Neşesi köşemde çok fıkrasını yayınladım. Sonra Amerika'ya göçtü..

Orada yazmaya başladı.. Romanlar, anılar..

"Vakitsiz kaybedenler" son kitabı.. Daha önce altı tane var..Ne demek vakitsiz kaybedenler peki.. Arka kapakta okuyorsunuz..

"Albert Karako, Kuledibi'nde başlayan hayat yolculuğunu Alper Karaköy olarak devam ettirmek zorunda kaldığında geçmişi sorgulayacak ve bir gün başına gelen bir olay yüzünden tüm yaşamı değişerek vakitsiz kaybedenlerden olacaktı.." O günleri yaşadım.. Bu ülkenin, hele de İstanbul'un zenginliği azınlıkların, akılları burda kalarak gitmelerini biliyorum. Göçtükleri yerde gördüklerim oldu.. Beni "İstanbulumdan geliyorsun" diye nasıl kucaklayarak ağırladılar..

Tel Aviv'de, Kudüs'te hele nerdeyse İstanbul'da gibi oldum. Çok sevdiğim geleneksel Yahudi şarkılarını içeren bir albüm bulmak için girmediğim dükkân kalmadı. Hepsi de koca koca posterleriyle İbrahim Tatlıses.. Orhan Gencebay..

Muazzez Abacı.. Behiye.. Anlattılar, yazdım. İstanbul'dan göçenler bir fasıl heyeti kurmuşlar. Ayda bir toplanır, alaturka yaparlarmış, rakılarını tokuşturarak..

Türk Yahudileri (Bu deyim bana değil, bu ülkede doğan, yaşayan, göçen Yahudilere aittir) nasılsa alırlar..

Ben göçe zorlanıp gidenlerin hasretini benim gibi çekenlere tavsiye ediyorum, Eddie'nin son kitabını..

Hıncal Uluç

https://www.sabah.com.tr/yazarlar/uluc/2017/12/02/bir-dakikanizi-alabilir-miyim

 

  • DİNİN DEVLET İÇERİSİNDEKİ KONUMLAMA SORUNUNDA ÖNEMLİ BİR KURUMSAL YAPININ DA DİNDAR PARTİLERİN PAZARLIĞA DAYALI SİYASAL GÜCÜNÜ OLANAKLI KILDIĞINDAN BAHSETMEK GEREKİR

Meselenin işaret ettiği ikinci uzun erimli kriz potansiyeli ise İsrail’de dinin modern devlet içerisindeki yerleştirilmesi meselesinin hala çözümlenememiş olmasından ileri geliyor. Devlet kuruluş sürecinden itibaren dini otoritenin siyasal alanın pek çok alanından tanınmasıyla ortaya çıkan statükonun belirli alanlarda meydan okumalar maruz kaldığı görülüyor. Şabat krizi bu meydan okumalardan sadece bir tanesi. Geleneksel olarak Yeşiva öğrencilerinin askerlik hizmetinden muaf tutulmasını sağlayan yasalarda son yıllarda meydana gelen değişimler Ultra-Ortodoks toplumun da askere alınmasının önünü açıyor. Bu ise ciddi bir memnuniyetsizlik içerisinde karşılanıyor. Son birkaç haftadır Haredilerin yoğun yaşadığı bölgelerde askere alınmaya karşı kitlesel eylemler gerçekleştirilmektedir. (Bu konuda da Haredi toplumu içerisinde bir bölünme yaşandığını not etmek gerekir), özellikle Hayfa askeri mahkemesinin bazı Harediler hakkında hapis kararı almasından sonra, özellikle Kudüs, Bnei Brak ve Beit Shemesh gibi bölgelerde eş zamanlı olarak çok şiddetli protestolar yaşanması meselenin farklı bir boyutunu göstermesi açısından önemli bir örnek sunmaktadır.

Dinin devlet içerisindeki konumlama sorununda önemli bir kurumsal yapının da dindar partilerin pazarlığa dayalı siyasal gücünü olanaklı kıldığından bahsetmek gerekir. İsrail seçim sisteminin küçük partilerin meclis içerisinde girmesine olanak tanıyan 3.25’lik seçim barajı (ki yakın zamana kadar çok daha azdı) dini partilere iktidarı belirleme gücü verebilmektedir. Dini partiler her daim koalisyonların aranan küçük ortaklarıdır. Bu ise onların kendi sektörel kazançları için önemli gördükleri bakanlıkları almalarını kolaylaştırmaktadır (Örneğin İçişleri Bakanlığı).

Yeniden Şabat konusunda dönecek olursak, aslında bu mesele belirli aralıklarla gündeme geliyor ve hükümet krizlerine ve dağılmalarına yol açabiliyor. O yüzden bugünkü krizi en azından pratikte meydana gelen şeklide olağanüstü bir çerçevede değerlendirmek için bir sebep yok. Öte yandan, öncekilerden farklı olarak bu krizi tanımlayan en önemli boyutlardan bir tanesi her şeyin (istifa tehdidi, verilen ama tutulmayan sözler) herkesin gözü önünde meydan gelmesidir. Mesela Yaakov Litzman, Şabat günü çalışmalarının devam etmesi halinde Pazar günü istifa edeceğini açıkladıktan sonra, artık politikada çok az manevra seçeneği kalmıştı kendisine. Geçtiğimiz hafta Yahudilerin çalıştırılmaması nedeniyle istifasını ertelediği ve tırmanmanın durdurulabileceği bir zamanda, ana akım medyadan bir gazeteci bunun aksini ispatlayacak (Yahudilerin çalıştığını gösteren) görüntüleri Twitter’dan paylaştı ve açık olarak Litzman’a ne yapacağını sordu. Litzman’ın bu çağrıyı duyup duymadığını bilmiyoruz ancak, tüm fikirlerin, iddiaların, tehditlerin ve gerçeklerin anında servis edilerek herkesin bir anda önüne düşmesi herhangi bir manevra alanını ortadan kaldırdığını söylemek mümkün. Bugüne kadar gelen sürede gelişmelere bakıldığında Litzman’ın hem tutumunda ısrarcı olduğunu hem de istifa etmek istemediğini gibi bir tablo ortaya çıksa da dünya ultra-Ortodokslar için de epey küçülmüş durumda.

Ferit Belder

http://ordaf.org/israilde-hukumet-ici-tartismalar-ve-kriz-potansiyelleri/

 

  • TÜRKİYE GİBİ, İSRAİL’İN DE SINIRLARININ ÖTESİNDEN GELEN BİR TEHDİDE KARŞI MEŞRU MÜDAFAA HAKKI VARDIR; ÜSTELİK BU DURUMDA İRAN’DA İSRAİL’İ “HARİTADAN SİLME” HEVESİNDEKİ YÖNETİCİLER DE SÖZ KONUSUDUR AMA ABD’NİN ÜSTÜN MALİ VE ASKERİ GÜCÜNÜ KIŞKIRTARAK SAVAŞ AÇTIRMAYA ÇALIŞMAK BİR BAŞKA ŞEYDİR

Trump’ın Orta Doğu’ya bakışında İsrail ve Suudi Arabistan arasında mekik dokuyan damadı Jared Kushner’in ağırlığı büyük. İsrail, Suriye iç savaşı nedeniyle gelen İran Devrim Muhafızlarının ve Hizbullah güçlerinin Suriye sınırına yaklaşıp İsrail’e saldırmaları halinde vuracağını söylüyor ve en son 2 Aralık’ta olduğu üzere vuruyor da.

Burada bir parantez açmamız gerekiyor. Türkiye gibi, İsrail’in de sınırlarının ötesinden gelen bir tehdide karşı meşru müdafaa hakkı vardır; üstelik bu durumda İran’da İsrail’i “haritadan silme” hevesindeki yöneticiler de söz konusudur ama ABD’nin üstün mali ve askeri gücünü kışkırtarak savaş açtırmaya çalışmak bir başka şeydir.

Trump henüz o aşamada değil ama işte tam bu nedenle bu günlerde Obama’nın İran’la imzaladığı nükleer anlaşmayı bozmak istiyor; daha doğrusu onu bahane edip İran’a yüklenmek istiyor.

İran ise alttan almıyor. Roma’daki forumda konuşan İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, bizim Basra Körfezi dediğimiz körfezin diğer dillerdeki adını hatırlatarak “Buraya İran Körfezi derler” dedi, “Meksika Körfezi değil. Bize ne zaman buralardan gideceğimizi soruyorlar. Hiçbir zaman. Burası bizim evimiz. Nükleer anlaşma ne bizi, ne Amerika’yı memnun etti ama yapılabilecek olan bu olduğu için kabul ettik.”

Nükleer anlaşma konusunda uluslararası güçler İran’ın yanında görünüyor.

Murat Yetkin

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/murat-yetkin/trumpla-tirmanan-iran-gerilimi-zarrab-ve-turkiye-40666819

 

  • “BİZ BABALARIMIZIN VE DEDELERİMİZİN TARİHİNİ DEĞİŞTİREMEYİZ. AMA ÇOCUKLARIMIZ VE TORUNLARIMIZ İÇİN YENİ BİR TARİH YAZABİLİRİZ”

“Biz babalarımızın ve dedelerimizin tarihini değiştiremeyiz. Ama çocuklarımız ve torunlarımız için yeni bir tarih yazabiliriz”

O yıllarda, Madrid’de açık açık, Oslo’da gizliden gizliye yürütülen görüşmeler 1993 yılında sonuç vermişti. Oslo’da varılan anlaşma, “Oslo Barış Anlaşması” resmi adıyla Washington’da İsrail Başbakanı İzak Rabin ve Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat tarafından imzalanmıştı. Bu barış anlaşması nedeniyle, anlaşmanın mimarları olarak Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat ile İsrail Başbakanı Şimon Peres’e , “14 Ekim 1994 tarihinde, “Ortadoğu’da barışın sağlanması için sürdürdükleri çabalar” nedeniyle o yılın Nobel Barış Ödülü layık görülmüştü.

Oslo Barış Anlaşması ile Yaser Arafat ve İzak Rabin tarafından imzalanan ortak bir deklarasyon ile “Özerk Filistin Devleti”nin kurulması kabul edilmişti. Bölgede barış yanlısı bir politika izlenmeye başlanmıştı. Fakat Ortadoğu’nun bu bölgesinde, maalesef hep olduğu gibi, barış dönemi çok kısa sürdü. İsrail Başbakanı İzak Rabin, Nobel Barış Ödülü töreni daha birinci yılını tamamlayamadan, 4 Kasım 1995 tarihinde, henüz 25 yaşındaki aşırı sağcı Yigor Amir adında Siyonist bir öğrenci tarafından katledildi. Bu suikastin arkasında barışı istemeyen çevrelerin etkili olduğu tahmin ediliyor.

Adı geçen Nobel Barış Ödülü’nün verildiği dönemde İsrail Dışişleri Bakanı olan Şimon Perez daha sonra 1995-1996 yıllarında İsrail Başbakanı ve 2007-2014 yılları arasında da İsrail Cumhurbaşkanı olarak görev yaptı. 2016 yılında vefat etti. Yaser Arafat da 2004 yılına kadar Filistin Kurtuluş Örgütü liderliğini sürdürdü. 11 Kasım 2004 tarihinde Parkinson hastalığı nedeniyle tedavi gördüğü Paris’te vefat etti.

Maalesef adı geçen liderlerin eseri olan Oslo Barış Anlaşması Filistinlilerin yaşamlarına çok az yansıdı. Bir yıl sonra dönemin İsrail Başbakanı İzak Rabin’in kendi vatandaşı bir öğrenci tarafından suikaste kurban gitmesi anlaşmanın bir geleceğinin olmadığını gözler önüne sermişti.

1993 yılında başlayan bu umut dolu süreç böyle 1995 yılı Kasım ayında, barış sürecinin baş mimarlarından biri olan İsrail Başbakanı İzak Rabin’in kendi vatandaşı tarafından öldürülmesiyle trajik bir biçimde sonlanmış oldu. Oslo Barış Anlaşması sürecinin devam ettiği 1993 yılında, sürecin Oslo yanında ikinci merkezi olan Madrid yakınlarındaki bir anısını Zülfü Livaneli “Elia ile Yolculuk” adlı eserinde şöyle anlatıyor: 1993 yılının Aralık ayında, İspanya’nın Granada şehrinde, o güzel, görkemli olduğu kadar zarif, tarihi Elhamra Sarayı’ndaydık. UNESCO olarak bizce önemli bir iş başarmış ve Şimon Peres ile Yaser Arafat’ı orada buluşturmuştuk. Gündüzleri, Ortadoğu’da barış umutlarımızı yeşerten toplantılar yapıyorduk. (sh.63)

Keşke bugünün tecrübeleriyle dünü yaşamak mümkün olsaydı. O zaman dünü çok daha güzel yaşayabilecektik. Düne ilişkin pişmanlıklarımız, hayal kırıklıklarımız olmayacaktı. Babalarımızın ve dedelerimizin tarihini çok daha güzel yazmış olacaktık. Ama aradan geçen 23 yıl Arafat ve Peres’in dileklerini gerçekleştirmenin kolay olmadığını defalarca gözler önüne serdi.

Tamer Müftüoğlu

https://www.dunya.com/kose-yazisi/gelecegin-tarihini-yazmak/392779

 

  • HAMAS’I UZLAŞI HÜKÜMETİNE DAHİL EDEREK BU SORUN KISMEN AŞILMIŞ OLSA DA, BARIŞ PLANI MASAYA GETİRİLDİĞİNDE FARKLI TOPLUMSAL GRUPLARIN ENDİŞELERİNİ KARŞILAMAK AMACIYLA DAHA FARKLI VE SERT ADIMLARIN ATILMASI İHTİMALİ GÜNDEME GELEBİLECEKTİR

Donald Trump’ın Filistin-İsrail barış planının hayata geçirilmesi önerisinde ne kadar ciddi olduğu, geçtiğimiz haftalarda ABD ile Filistin yönetimi arasında yaşanan “ofis” gerginliği ile ortaya çıktı. Filistin’in ABD nezdindeki ofisinin izninin uzatılmayabileceğinin açıklanması üzerine taraflar arasında üst düzey toplantılar düzenlendi. Bu toplantılar sırasında, Washington tarafından Mahmud Abbas yönetimine “barış görüşmeleri için masaya oturulması koşuluyla ofisin açık kalabileceği” söylenerek kriz geçici olarak aşıldı. Trump’ın “ofis krizini” Abbas yönetimini ikna etmek için kullanarak barış görüşmeleri önündeki Filistin tarafından kaynaklanan engellerden birini aşmayı hedeflediği söylenebilir.

Bu noktada Mahmud Abbas yönetiminin barış planıyla ilgili görüşünün pek de olumsuz olmadığı görülüyor. Nitekim Eylül ayında yaptığı bir açıklamada Abbas, Trump’ın Filistin-İsrail sorununun çözümüne dair planından “umutlu” olduğunu ifade etmişti. Abbas ayrıca, kendi ekibiyle Trump’ın yetkilendirdiği kişilerinin Ocak 2017’den Eylül ayına kadar en az 20 kez görüştüğünü belirtmiş ve sadece bu görüşme trafiğinin Trump’ın çözüm konusundaki istekliliğini gösterdiğini vurgulamıştı.

Filistin’le ilgili bir başka engel ise hem Batı Şeria hem de Gazze’de uzun yıllar İsrail’in işgal politikalarına karşı mücadele etmiş sivil ve siyasi çevreler. Bu kesimlerin ikna edilmesi, barış planının hayata geçirilmesi açısından büyük önem taşıyor. Hamas’ı uzlaşı hükümetine dahil ederek bu sorun kısmen aşılmış olsa da, barış planı masaya getirildiğinde farklı toplumsal grupların endişelerini karşılamak amacıyla daha farklı ve sert adımların atılması ihtimali gündeme gelebilecektir.

Filistin tarafında rahatsızlık yaratan bir başka konu da Trump’ın barış planını hayata geçirmek adına görevlendirdiği Jason Greenblatt ve Jared Kushner’in Musevi olmaları ve İsrail’le olan yakın ilişkileri. Kushner’in İsrail başbakanı ile yakın temas halinde olması ve ailesinin de bu ülkede büyük yatırımlarının bulunması Filistinliler için bir endişe kaynağı. Bu ikilinin başını çektiği bir ekibin Filistin tarafının taleplerini göz ardı edeceği görüşü öne çıkarken, bu durumun kamuoyunun konuyla ilgili algısını ciddi biçimde etkileyeceği tahmin ediliyor.

Trump’ın barış planının, Filistin tarafının en başat talebi olan “iki-devletli çözüm” seçeneğini ne derece karşılayacağı ise belirsizliğini koruyor. Nitekim gerek Trump’ın konuyla ilgili açıklamalarında gerekse de Kushner’in temasları sırasında “bağımsız bir Filistin devleti” oluşturulması seçeneğini zikretmemeleri, Kudüs’ün bu anlamda en temel talebinin karşılanması ihtimalinin düşük olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla bağımsız bir Filistin devletinin kuruluşunun öngörülmediği, İsrail’in işgal ettiği topraklarla ilgili herhangi bir düzenlemeyi kabul etmediği ve Tel-Aviv’in yerleşim politikasını değiştirmediği bir barış planının Filistinliler açısından kabul edilmesi mümkün gözükmüyor.

Yrd. Doç. Dr. İsmail Numan Telci

http://aa.com.tr/tr/analiz-haber/trump-in-filistin-israil-baris-plani-ne-kadar-gercekci/988929

 

Netten okumalar

 

  • KURUCULARI YAHUDİ OLAN BAZI FİRMALAR ÇAPTAN DÜŞTÜ – RALF ARDİTTİ

https://www.turkisrael.org.il/single-post/2017/11/29/Kurucular%C4%B1-Yahudi-olan-baz%C4%B1-firmalar-%C3%A7aptan-d%C3%BC%C5%9Ft%C3%BC

 

  • FRANSIZ BAYRAĞINI ”TÜRK’ÜM” DİYE İNDİRTEN İZMİRLİYİ ANDIK

http://www.haberhurriyeti.com/fransiz-bayragini-turkum-diye-indirten-izmirliyi-andik-214362.html

 

  • BEŞ GÜNDE DEVRİ İSRAİL – ŞÜKRÜ KÜÇÜKŞAHİN

http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/bes-gunde-devri-israil-40664316

 

  • NÜRNBERG MAHKEMELERİ

http://aykiriakademi.com/dusunce-balonu/dusunce-balonu-gorus-analiz/nurnberg-mahkemeleri

 

  • MUSEVİ HALKINA YARDIM AMACIYLA KİLDEN YARATILIP, BÜYÜYLE HAREKET VERİLEN GOLEM EFSANESİ

https://seyler.eksisozluk.com/musevi-halkina-yardim-amaciyla-kilden-yaratilip-buyuyle-hareket-verilen-golem-efsanesi

 

  • DÜNYANIN EN DAR EVİ: ETGAR KERET EVİ

https://oggito.com/dunyanin-en-dar-evi-etgar-keretin-evi-11201747043

 

  • TOPLAMA KAMPINDAN KURTULMUŞ PSİKİYATR VİKTOR FRANKL'DAN: YAŞAM NASIL ANLAMLANDIRILIR?

https://seyler.eksisozluk.com/toplama-kampindan-kurtulmus-psikiyatr-viktor-frankldan-yasam-nasil-anlamlandirilir

 

  • EMEK SİNEMASI’NDAN SEBAT APARTMANI’NA, ORADAN VARLIK VERGİSİ’NE - YETVART DANZİKYAN

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/19803/emek-sinemasindan-sebat-apartmanina-oradan-varlik-vergisine

 

  • İSRAİL'İN ÇÖLDEKİ MUCİZESİ

http://www.gazeteyenigun.com.tr/foto-galeri/israilin-coldeki-mucizesi/1019/resim/

 

  • ORTAK YAŞAMA ALANI KİBBUTZLAR ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME – OSMAN AROLAT

https://www.dunya.com/kose-yazisi/ortak-yasama-alani-kibbutzlar-uzerine-bir-degerlendirme/392451

 

  • KAYBOLAN BİR DİL, KAYBOLAN BİR MUTFAK: YÖNETMEN DENİZ ALPHAN’LA RÖPORTAJ – EMRE EMİNOĞLU

https://www.themagger.com/kaybolan-bir-dil-kaybolan-bir-mutfak-deniz-alphan/

 

Takılan tweetler

mois‏ @Moisgabay 3 Ara

Daha fazla

Antisemitizmin en ‘ucuz’ olduğu ülke Türkiye! Yazık konu ne olursa olsun bir antisemit mutlaka çıkar!!

 

Karel Valansi‏ @karelvalansi 4 Ara

Daha fazla

“Ama”sız, mazeretsiz özrünüz değerli Ümit Özat: Yahudi halkından özür dilerim

Ümit Özat: Yahudi halkından özür dilerim

https://www.cnnturk.com/spor/futbol/umit-ozat-yahudi-halkindan-ozur-dilerim

 

ishak ibrahimzadeh‏ @ishak5723 4 Ara

Daha fazla

Viyanalı Yahudi bestekar Joseph Sulzer'in Sultan Reşat için yazmış olduğu Türk Marşı Teşekkür @metindelevi

 

 

 

Murad Çobanoğlu‏ @muradcobanoglu 1 Ara

Daha fazla

Yaşı otuzun üzerindekiler olarak #DarioMoreno'ya her zaman bir"selam borçluyuz...". İçerken, ayrılırken, ağlarken, aşık olurken muhakkak onun şarkılarını dinlerdik. Şalom Arugete İzmir'in yaşlanmayan delikanlısı...