Müzik ve anılar…

Joelle PİNTO Köşe Yazısı
17 Ocak 2018 Çarşamba

Sosyal medyada en hoşuma gitmeyen davranışlardan biri, her vefat eden değerli sanatçının ardından üzüntülere boğulan, methiyeler düzen sahte hayranlarıdır. “Kaç şarkısını dinledin, kaç tane yazısını okudun, hangi filmlerini seyrettin?” diye sormak isterim onlara. Gerçek hayranları değildir onlar çünkü… Bugüne kadar ne bir şarkısını paylaşmış, ne bir kitabını okumuşlardır. Çoğu, gündemde olduğu için klavyesinde üzüntülere boğulur.  Koca koca resimlerini yayınlar, altına ışıklar içinde uyu, nurlar içinde uyu anlamına benzeyen “RIP” yazarlar. Rest in Peace (Huzur içinde uyu) yazmaya bile üşenilir bazen. Vefat edilen sanatçının en güzel resimlerinden birini arama motorunda bulup, altına “RIP” yazdığınızda içinizdeki blogger görevini tamamlamıştır. Herkes herkesin en büyük hayrandır. “O hafta geçtikten sonra o sanatçının kaç şarkısını dinlediniz?” diye sorsalar, hayranlık seviyesi tartışılır. 

***

Ancak bazen öyle birililerini yitiririz ki, uzun zamandır o insanı hiç düşünmeseniz bile, çocukluğunuzdan bir parça kopmuş gibi içiniz acır.  Hepimizin içi, gerçekten acır. Geçtiğimiz haftalarda çok kıymetli iki kişi Münir Özkul ve Aydın Boysan aynı gün içinde hayata gözlerini yumdu. Geçen haftaki Şalom Gazetesi’nde Mois Gabay’ın ‘Münir Özkul, Aydın Boysan’ yazısını okurken gözlerim yaşlandı. Konuyla ilgili yazılan onlarca yazıdan belki de benim hislerimi en iyi tasvir eden yazıydı. Onların yitirmek sadece onları değil, çocukluğumuzu, değerlerini, hayalimizdeki İstanbul’u yitirmekti bir anlamda. O gün tekrar çocukluğumuzdan parçalar koptu; Adile Naşit’i bir daha yitirdik, Hababam Sınıfını, Neşeli Günleri, dürüst insanları, Kemal Sunal’ı, Tarık Akan’ı. O gece birçok rakı kadehi Aydın Boysan’ın anısına, aslında anılarına kalktı. Her şeyde bir ‘günah’ aramayan eski İstanbulluların anısına…

***

Bu hafta da sosyal medya The Cranberries’in solisti Dolores O’Riordan için yankılandı. Beni şarkılarıyla anında üniversite ve üniversite sonlarına ışınlayan sesin vefat sebebi bu yazıyı yazdığımda hâlâ anlaşılamamıştı. Genç yaştaki insanların ölümü sebep ne olursa olsun çok acı. Kırklı yaşların başında olduğumdan olsa gerek, kırk altı bana hâlâ çok genç geliyor. Müziğin beyinde dopamin salgılamasını arttırdığını ve bunun da bizi mutlu ettiğini okumuştum. Mutluluk hormonları, hafızayı da güçlendiriyor. Sevdiğiniz bir şarkı, yirmi yıl sonra bile sizi gençliğinize götürebiliyor. Üniversiteye başladığım senelerde “Mozart etkisi” diye bir kavram tartışılırdı. Bir grup araştırmacı küçük yaştan itibaren Mozart’ın müziğini dinlemenin hafızayı güçlendirdiğini savunurken ve üniversite öğrencileri üzerinde başarıyla test ederken, etkisinin kısa bir süre sonra azaldığını ispatlayanlar da olmuştu.  Testlerden bağımsız, sade vatandaş gözüyle baktığımda müziğin de, sevdiğimiz bir parfüm veya pastane kokusunun bile mutluluk hormonu salgılattığına, hafızamızı da güçlendirdiğine eminim. Yoksa bir şarkı sizi nasıl bir anda seneler öncesine ışınlayabilir?