Hedonist birey mutsuz toplum

İktisat ve dört yüz yılı aşkındır var olan kapitalist ekonomi, bireyin özellikle hazcı - hedonist özelliğini kullanarak mutluluğun ve hazzın kaynağının tüketimde olduğu bilincini yerleştirmiştir. Kapitalizmin varsaydığı insan tipi büyük çoğunlukla kendini düşünen, çıkarcı bir bireydir. Bunun sonucu olarak birey için en önemli davranış biçimi, mutluluğun ve hazzın gıdası olan tüketime sarılmaktır. Birey ürün ve hizmetlerden sağlayacağı fayda ile mutluluğunu perçinleştirecektir.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı 0 yorum
17 Ocak 2018 Çarşamba

Ülkemiz dahil, gelişmiş ülke toplumlarının genel manada iyi yolda olmadığı ile her ülkenin kendine özgü ‘mutsuz’, tatminsiz ve rahatsızlığı giderek artan bireylerinin oluşturduğu toplumlara ne olduğu, hem ekonomik, hem siyasi, hem de entelektüel çevrelerde tartışılıyor bugünlerde.

Meseleye ekonomik pencereden bakıp o cenahta sorunun nedenlerini arayanlar, aynı toplum içindeki gelişen ekonomik eaşitsizliğe, pastanın büyümemesinden kaynaklanan büyük orta sınıfın göreli yoksulluğuna odaklanıyor. Türkiye’de de özellikle liberal ekonomiye geçildikten sonra daha da keskinleşen zengin yoksul farklılığı bu görüşe en anlamlı katkıyı veriyor. Keza, Batı ülkelerindeki çok büyük orta sınıfta, hem genel ekonomik gidişatın hem de yeni göçmenlerin varlığının işlerini kaybettirme riski yaratması gelecekleri adına ciddi endişe kaynağı yarattığı da bir başka gerçek.

Günümüz toplumlarının mutsuzluğunun kaynağını belki daha derinlerde aramak lazım.

Bireyin beynini ve ruhunu esir alan ‘tüketim toplumu’ modelinde bu sorunun cevabını arayabilir miyiz acaba?

İktisat bilimi içim iki şey vazgeçilmezdir. Üretim ve tüketim. Devletlerin ve doğal olarak toplumlarının ilerlemesi için üretim, vazgeçilemez yegâne dinamiğidir ekonomik sistemlerin. Dolayısıyla üretim için tüketimin de bu dinamiğin karşıt ikizi olduğunu da kabul ediyoruz.

İktisat ve dört yüz yılı aşkındır var olan kapitalist ekonomi, bireyin özellikle hazcı - hedonist özelliğini kullanarak mutluluğun ve hazzın kaynağının tüketimde olduğu bilincini yerleştirmiştir.

Kapitalizmin varsaydığı insan tipi büyük çoğunlukla kendini düşünen, çıkarcı bir bireydir. Bunun sonucu olarak birey için en önemli davranış biçimi, mutluluğun ve hazzın gıdası olan tüketime sarılmaktır. Birey ürün ve hizmetlerden sağlayacağı fayda ile mutluluğunu perçinleştirecektir.

Öyle midir acaba?

Ürün ve hizmet bolluğunun ve sonsuz seçeneklerinin olduğu bir dünya döneminde, o halde insan neden hâlâ kendini mutlu hissedememektedir? Neden tükettikçe tüketme ‘batağı’na saplanıp kapitalizmin bilinçaltına yerleştirmekte gayet kabiliyetli olduğu tüketimle mutluluğa ulaşma formülünün çalışamadığını görmekte?

Biliyoruz ve görüyoruz ki, tüketim toplumlarının bireylerinin günümüzde hem teknolojinin esiri olarak mutluluğu gölgelenmekte hem de özgürlük alanlarının iyice daralmakta olduğunun bilincine varanlar mutluluklarını yaşayamamaktalar. Mutlu olmak için tüketmek gerektiği sanısına kapılan birey önceki kuşaklara göre hem daha çok çalışarak, hem de daha çok emek ve vakit harcaması gerektiği gerçeğinden hareketle, hem mutsuz oluyor, hem özgürlük alanları daralıyor, hem de ilkönce çevresine ve daha sonra da giderek kendisine yabancılaşıyor. Toplumun bize kanıksatmak istediği tüketim şekli ve modellerine bağlı kalarak, özgünlüğümüzü ve pek tabii ki giderek özgürlüğümüzü yitiriyoruz. Max Weber’in dediği gibi kendimizi ‘demir kafesler’ içine yerleştirip orada mutluluğu aramaya çalışıyor, ama giderek son tahlilde kafası karışık bireylere dönüşüyoruz.

Buradan da haliyle mutlu insan resmi çıkamıyor.

Mutlu olmak için belki de yapılması gereken başka bir şey var. Mutluluğumuzun kaynağını sadece tüketimden gelecek hazzın yanı sıra kendi düşünsel, bilişsel, fiziki, duygusal ve diğer alanlardaki potansiyelimizin farkına varıp onu toplumsal alanda kullanarak, ötekiyle paylaşarak yeni bir hayat tarzı geliştirmek. Birey toplumsal bir varlık olduğuna göre onu bireycilik mutlu kılmıyorsa toplumsal alandaki iletişimle göstereceği potansiyelini gerçekleştirerek mutluluğun ışığını yakalayacak en azından. Buradan alacağı haz, yıllardan beri ona öğretilmiş olan bireysel faydacı haz mutluluğunu kat ve kat aşma şansını da yakalayacak belki de.

İyi ve mutlu yaşam toplumun içinde ve toplumla birlikte gerçekleşecek ancak.

Tüketime dayanan haz ve mutlu insan prototipi sadece iktisatın dilinde kendine yer bulabilir ancak yegâne evrensel gerçek, bu tür hazzın, bireyin kendini bir anlamda gerçekleştirebilmesinden doğan mutlulukla da harmanlanmasında yatıyor olması ihtimali büyük.

Amiyane tabirle, para mutluluk için yegâne araç değil.

Geçenlerde, hayatını hep varlık içinde geçirmiş yaşlı bir dostuma sarf ettiğim, “Seni her gördüğümde, hep ‘güzel’ bir insanı selamlıyorum duygusuna kapılıyorum” sözlerime karşı o da, “Beni hiçbir şey bu sözler kadar mutlu etmedi” şeklinde cevap vermişti.

İş işten geçmeden gerçeğe doğru yol almak lazım demek ki.

Saf mutluluk bireysellik ve hedonizmden değil, ‘toplumsal varlık’ olmaktan geçiyor büyük ihtimalle…

 

1 Yorum