‘Müslüman Nazilerin’ saklı bir tarihin içinde unutturulan geçmişi

Gazeteci Mustafa Hoş, yayınladığı son kitabı ‘Hançer’ ile II. Dünya Savaşı esnasında Türkiye cephesinde yaşanan bazı saklı gerçekleri kaleme aldı. Hoş ile Türk yakın tarihinden bilinmeyenleri yansıtan kitabını konuştuk.

Bahar FEYZAN Köşe Yazısı
31 Ocak 2018 Çarşamba

Haberciliğe getirdiği cesur ve yenilikçi bakış açısıyla, televizyonda yaptığı yaratıcı işlerle kendisini medyada ispatlayan başarılı bir isim Mustafa Hoş. Senelerce medyanın önemli köşelerinde yer aldı. Star Haber, Kanal 6 haber koordinatörlüğü ve genel yayın yönetmenliği yaptı. 24’ü kurdu, en son Ntv Haber’in genel yayın yönetmeniydi. Lakin dönemin ruhu onu da ıskalamadığından bugün tüm yetenekli meslektaşları gibi o da işsiz kaldı. Bir süredir kitap yazıyor.

İlk kitabı kısa hikâyelerdi; sonra medyanın iç yüzünü anlatan ‘Abluka’ ve çocuk istismarını anlatan ‘Çığlık’ı yazdı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın hayatından derlediği ‘Big Boss’ isimli kitabı çok ses getirdi. Son olarak ise ‘Hançer’ ismiyle II. Dünya Savaşı esnasında Türkiye cephesinde yaşanan bazı saklı gerçekleri kaleme aldı.

Mustafa ile yolumuz ilk kez 24’te kesişti. Vicdanlı, dostluğu sağlam ve duruşu olan biridir. Kitaba gelince akıcı bir dili var Mustafa’nın. Her şeyden önce, bir döneme ışık tutuyor ve altından başarıyla kalkıyor.

Mustafa, neden böyle bir konu seçtin?

Müslüman Naziler saklı bir tarihin içinde unutturulan bir geçmiş. Bu geçmiş aslında bugüne de ışık tutuyor. O yüzden bu saklı/gizlenen tarihe ışık tutmak istedim. Nazi geçmişiyle her ülke yüzleşti ama Türkiye bunu yapmadı. Nazi geçmişi olanlar bugün bile itibar görüyor. 

Kitabın ismi ne anlama geliyor. Nedir bu hançer?

Hançer, Bosna’da kurulan ve Müslümanlardan oluşan bir Nazi tümeninin ismi. Tam adı 13. SS Waffen Dağ Tümeni ‘Handschar’. Nazilerin 38 tümeninden biriydi. Handschar (hançer) birliğinin amblemi ise Bosna-Hersek’in sembolü olan pala yapılmıştı.

Türkiye gerçeklerle ne ölçüde yüzleşebilen bir ülke?

Türkiye gerçeklerle yüzleşme ezberi hiç olmayan bir ülke. Uzak ve yakın tarihe baktığımızda bu yüzleşmeyi görmek mümkün değil. Kötülükler hep saklanmış gizlenmiş ve sonrasında hayat o olaylar/durumlar hiç olmamış gibi devam ediyor. Nazi dönemi de böyledir. Bugün de aynı şekilde devam ediyor. Özellikle bugün hafıza kaybı politik bir strateji haline geldi. Sürekli büyük yalanlar var. Çünkü yalan ne kadar büyük olursa gerçekten bir o kadar uzaklaşılıyor. O yüzden hep diyorum. Neo Türkiye’nin panzehri hafızadır.

Kitabında Peyami Safa ve Cevat Rıfat Atilhan gibi isimler de öne çıkıyor. Neden bu isimler?

Nazilerin Türkiye’de bu kadar rahat hareket edebilmesinin önemli etkenlerinden biri o dönemin gazetecileri ve yazarlarıdır. Nazi parası uğruna mesleklerini ve onurlarını satmışlardı. Peyami Safa ismi şundan önemlidir, günümüzde hâlâ adı afişlerde yer alır. Sanki Nazi olmamış, insanlık suçu işlememiş gibi itibar görmekte. Peyami Safa gibi onlarca isim var. Nazi hayranı olan gazeteci ve yazarlar Yunus Nadi, Nadir Nadi, Cevat Rıfat Atilhan, Ziyad Ebüzziya, Mehmet Asım Us, Necmettin Sadak, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Şükrü Esmer, Abidin Daver, Nurettin Topçu… Saymakla bitmeyen, bugün hâlâ itibar gören isimler... Nazi ve güce yaranmak için mesleklerini onurlarını satan bu insanlar vardı ama gerçeği söyleyen Sabiha Sertel gibi insanlar da vardı. Sabiha Sertel’in Nazi eleştirilerine çok ağır ve onur kırıcı bir şekilde karşı çıkan Peyami Safa olmuştu. Bugün de Peyami Safa ruhuna taşıyan onlarca kişi aynı şekilde tetkikçilik yapmaktadır.

Cevat Rıfat Atilhan 1934’deki Trakya Olaylarının kışkırtıcısı ve o korkunç dönemin sorumlularından biridir. Bir Nazi hayranı olmaktan öte Nazileşmiş bir isimdir. Naziler Almanya’da ne yaptıysa o da Türkiye’de aynısını yapmaya yaptırmaya kalkışmıştı. Trakya’dan 14 bine yakın Yahudi’nin göç etmesine neden olacak kadar da ırkçı biriydi. Hitler’le yüz yüze görüşmüş ve Nazizm’in bu topraklarda etkin olmasını sağlamaya çalışmıştı. Sonra da birçokları gibi Naziler yenilince Amerikan İslamcılığının fedaisi olmuştur.

Matbuat tarihimizin güçle olan ilişkisine çözüm sosyal medya olabilir mi?

Matbuat tarihini deştiğimizde çok iyi şeyler karşımıza çıkmıyor. Güçle olan ilişkide hep meslek onuru ve ilkeleri göz ardı edildi. En çok da bu dönem mesleğin ve ilkelerin darmadağın edildiği bir tarih olarak kayda düşecek. Hitler döneminde para ve güç için Nazilik yapıldı. Onlarca insanın hayatını yakıp yıktılar. Bu gerçekleri medyada göremezsiniz. Bu açıdan sosyal medya bir denge sağlayabiliyor. Ama korku dalgası sosyal medyayı da etkiliyor.

Bugün gerçekleri öğrenmek için nereyi okumak, neyi takip etmek gerekiyor?

Gerçek bizim gibi ülkelerde ekmek su gibi ihtiyaç. Bu ihtiyaç için gerçek için bedel ödeyenleri takip etmek ve dayanışma göstermek gerekiyor. Kitapları okumak lazım… Her şeye rağmen direnen tiyatrolara gidelim. Bu ülkenin gerçek gazetecileri var. Hapse girmeyi göze alacak kadar gerçeğe sevdalılar. Bu güzel insanları yalnız bırakmamalıyız.

Kitapta dikkat çeken ayrıntılardan biri de Kemalist bilinen isimlerin Hitler’e olan hayranlığı. Bunu nasıl açıklıyorsun? Atatürk’ün Hitler Almanya’sı ilişkisi nasıldı?

Cumhuriyet Gazetesi’nin Hitler hayranlığını tamamen Mustafa Kemal Atatürk’le özdeşleştirmek tarihi bir çarpıtma ve gerçeklerle uymuyor. Nadir Nadi ve Yunus Nadi’nin hayranlığı dönemin gücünden faydalanma olarak açıklanabilir. Bir nevi çıkar ilişkisi. Hitler ve Nazilerin Atatürk övgüleri de gerçektir. Burada amaç Türkiye’yi yanına çekmek ve savaşa dahil etmektir. Ama Atatürk’ün Nazilere mesafe koyduğu da bir gerçektir. Atatürk Balkan Paktı, Montrö Sözleşmesi gibi Nazilerin hoşuna gitmeyen hamleler yapmıştı. Hitler de buna tepki olarak Türkiye’ye emekliliği gelmiş büyükelçiler göndermişti. Bunların ayrıntıları Hançer’de var.

Naziler Atatürk’ü başlarda hep övüyordu. Ama asıl amaçları neydi?

Hitler ve Nazilerin Atatürk övgüsünde samimiyet olduğunu sanmıyorum. Kafkas petrollerine ulaşmak ve Ortadoğu ile Kuzey Afrika’ya yayılmak için Türkiye’ye daha doğrusu Müslümanlara ihtiyaç vardı. Bunun için İslam’ı kullanmak için her şeyi denediler. İslamcı işbirlikçileri de buna fırsat yarattı. Hitler ve Himmler İslam’ın şehit olma duygusunun savaşta önemli bir güç olduğunu biliyordu. Sovyetleri yenmek için de bu gücü kullanmak istediler. Türkiye gibi bir müttefikle amaçlarına ulaşacaklarına inanıyorlardı.

Führer’in hançerlerine ne oldu?

Kısaca özetlemek gerekirse, Hitler’in hançerleri sonradan ABD’nin fedaisi oldu. Aslında Naziler nasıl İslam’ı kullandılarsa, aynı yöntemi daha sonra Amerika devraldı. Bak bu ‘Yeşil Kuşak’ projesi, sonra Büyük Ortadoğu Projesi, aynı Nazi mantığıyla dayatılmış projeler. Sadece Panİslamistler değil ki PanTürkistler de önce Nazi, sonra ABD güdümlü politikanın oyuncağı oldular. Bu Amerikancı İslamcıların ötesi Nazi’dir. ABD Nazi geçmişlerini silerek onları kendi fedaisi yaptı.”

Günümüzde dünyada birçok denge değişiyor; Amerika Trump şokunu hâlâ atlatamamışken on yıl sonrasını görebiliyor musun? Ya da nasıl bir dünya görüyorsun on yıl sonra?

Dünya bir otoriter döngüye girmiş gibi görünüyor. Ülkeler bu otoriter dalgayı, demokrasiyi ayakta tutan kurumlarını koruyarak aşabilir. Öyle de olacak. ABD için Trump kötü bir kâbus olarak kalacaktır. Zaten kontrolü Trump’a da bırakmıyorlar. Büyük Ortadoğu Projesi başarısız oldu. Şimdi bu başarısızlığı örtmeye çalışıyorlar. Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanı Türkiye’de ise durum hiç iyiye gitmiyor. Laik Türkiye’den uzaklaşıldıkça karanlığa daha çok yaklaşılıyor. Türkiye laik cumhuriyete sahip çıkmak zorunda… Bu kadar nefret ve öfkenin olduğu Türkiye’de tek ortak payda laik cumhuriyettir. Gelecek sadece Atatürk’ün laik cumhuriyetidir. Ve ben bu ülkenin laik cumhuriyete sahip çıkacağını umuyorum. On yıl sonrası laik cumhuriyetle güzel olabilir. Yoksa değil on yıl, bir yıl sonrası bile kocaman karanlıktır.

Dönemin şartlarından dolayı mesleğini artık yapamayan meslektaşlarına neler söylemek istersin?

Dönemin şartları dediğimiz normal bir şey değil. Ülke tarihinin medya açısından en zor dönemi! Bu ülkenin gerçek gazetecileri her şeye rağmen direniyor. Medya plazaları büyük yalanların gösteri merkezidir artık.

Bazıları, belki de çoğumuz Godot’yu bekler gibi dönemlerin geçmesini bekliyoruz. Bunun bir çaresi var mı?

Türkiye kötülük mahzeni gibi bir ülke olsa da, yeryüzünün en büyük kötülükleri ülkeye hakim olsa da çocuk istismarları için diyorum. Bütün bu kötülüklere son verecek olan bizleriz yani bu ülkenin iyi insanları ülkesine çocuğuna sarılır gibi sarılmak zorunda. Kimse kurtarmaya gelmeyecek. O yüzden gelmeyeni beklemenin anlamı yok. İyiliği cesareti bulaştırmaya devam edeceğiz. Korkmadan gerçeğin peşinde koşacağız. Bu sadaka tahakkümüne karşı dayanışmayı ve paylaşmayı inadına büyüteceğiz. Az önce de söyledim. Bu ülkenin kurtuluşu laik cumhuriyettedir.

Kitabına nasıl tepkiler geldi?

Müslüman Nazi ruhunu devam ettirenler hariç olumlu dönüşler oldu. “Bunlar da mı olmuş” diye şaşıran çok var. Bu da gösteriyor ki yakın tarihimizi bile iyi bilmiyoruz. Kocaman yalanlarla avutulan bir ülke burası! Tepkiler ezberlerle örülü daha çok. Okumuyor, bilmiyor ama fikri var. Bu kafa yapısı neredeyse kutsanıyor. Çünkü işe böyleleri yarıyor. Koşullandırılmış bilgisiz reflekslerle gerçeği boğmaya çalışıyorlar.