Romantik anarşizm

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
7 Şubat 2018 Çarşamba

Anarşi denince aklınıza ne geliyor? Huzur kaçıran eylemlerle kendi siyasi görüşlerini dayatma çabası diyebilirsiniz. Örneğin benim aklıma 70’lerde Orly’ye bomba koyan Karakaslı Çakal Carlos, Meksika’da ayaklanarak toprak reformunu başlatan Emiliano Zapata gibi eylemciler geliyor. Türkiye’den ise, aklıma birlik veya kardeşlikten söz açıp aslında başka bayrak ve buyruklara geçmek için anarşist düsturlar kullanan siyasi hareketler geliyor. Algımızı saptırdılar.

Hâlbuki anarşizm kendi başına bir fikir hareketi, başka bir siyasi düşüncenin kendini göstermesine hizmet eden bir araç değil. Başka bir bayrağa başka bir buyruğa geçmek için yapılan eylemler bütünü değil. Biraz anarşizm felsefesinden bahsetmek istiyorum. Zira algımızdaki anarşist ya çok kötü ya da kahramanlaştırıldığı için tamamen iyi. Hâlbuki her felsefenin kendince haklı ve haksız yönleri vardır.

Anarşizm devletsiz toplumu savunan felsefedir. Devlet yerine özerk ve gönüllülük esasına dayalı kurumlar tasarlar. Toplum hiyerarşik olmayan kurumlar ile yaşamalıdır. Anarşizm devleti gereksiz, sevimsiz ve zararlı bulur. Şüphecilik ve değişim en büyük özellikleridir. Dogmatik düşüncelerin tümüne karşı çıkar.

Anarşizm insanın doğal ihtiyacının asgari düzeyde olduğunu ve ancak kendi doğal halinde kalırsa doyuma ulaşıp sürdürülebilir bir yaşam süreceğini öngörür.

Stoacı Zeno ve Sinoplu Diyojen ilk anarşistler sayılabilir. Sade hayat sürmek gerektiğini ve bireye müdahalenin asgari olması gerektiğini söylediler. Mevcut kapitalist devlet düzeninde insan devletçe denetlenmektedir. İnsana güven yoktur. İnsan doğası kötü addedilir. Anarşizm, ekonomideki ‘insan ihtiyaçları sınırsızdır’ önermesine itiraz eder. Anarşizme göre ihtiyaçlar değil, istekler sınırsızdır. İhtiyaç asgari düzeydedir. İnsan doğası ‘iyi’dir, doğa durumu içinde insan iyiye yönelecektir.

Anarşist düşüncede genel anlamıyla bakınca bu somut düşünceler mevcut: İnsanların devletlerin emirlerine uyma gibi bir ödevleri yoktur. Devlet sahip olduğu otoriteyle edindiği gücü insanları sömürmek ve sürekli bir şekilde baskı altında tutmak için kullanmaktadır. İnsanların eşit bir şekilde özgürce bir toplulukta yaşamaları için bu otoritenin ortadan kaldırılması gerekir.

Anarşizmde özgürlük ve eşitlik tamamen aynı şeyi ifade ediyor. Bu nedenle liberalizmden ve sosyalizmden birinin tarafını tutamıyor. Zira liberalizm eşitliğin olamadığı bir özgürlük, sosyalizm ise özgürlüğün olmadığı bir eşitlik öngörebiliyor. Bir Rus Yahudi’si olan Emma Goldman, eylemci anarşinin en ünlü isimlerinden biriydi. En önemli sözünü yazmak isterim: Yalnız olduğunu en çok, ‘yalnız değilsin’ dediklerinde hissedersin.

Bütün bunları araştırmamdaki neden, bu senenin en güçlü filmlerden üç Bilboard Ebbing Çıkışı Missouri’yi izlerken Mildred Hayes adlı karakterin, elindeki molotofları polis istasyonuna atmasını ve devletin polisine itiraz etmesini anarşizm sanmamdı. Ancak şimdi biliyorum ki, Hayes adlı çaresiz anne, üst otoritesiz bir toplum istemiyordu. Aksine mevcut otorite mekanizmasının daha iyi çalışması için onu provoke etmeye çalışıyordu.

Anarşizmin romantik boyutunu algı karmaşasında yitirmeyelim. Kontrolün her türlüsüne duyarsızlaştığımız dünyada, insanın iyiliğine inanan bir felsefeyi öğrenmeye çalışalım…