“Sefarad müziğini koruma çabaları kurumsallaşmalı

Ufak yaşlardan itibaren ilgilenmeye başladığı müzik alanında aldığı eğitimle profesyonelleşmeye çalışan bir isim Cenk Bonfil… Cenk, bu hedef kapsamında yaptığı tez çalışmasını da Sefarad müziğine ayırarak, Türk Yahudilerinin kültürel mirasına imzasını bıraktı.

Dora NİYEGO Yaşam
14 Şubat 2018 Çarşamba

ν Sevgili Cenk, seni tanıyabilir miyiz?

Yirmi bir yaşındayım. Ulus Özel Musevi Lisesi mezunuyum. Uzun süren kararsızlıklardan sonra, İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri Bölümüne girdim. Şu anda son sınıftayım. Ayrıca, üniversiteye başlamadan önce, “Bu dalı mı seçsem?’ diye tereddüt ettiğim Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi Bölümünü de yan dal olarak okuyorum. Müzikle de uğraşıyorum; piyano çalıyorum, şarkı yazıyorum. Bunu bir süre öncesine kadar hobi olarak yapıyordum ama artık pek öyle değil. Yüksek lisansta caz kompozisyonu okumak için çalışıyorum şu ara. Her şey yolunda gider de kazanırsam profesyonel olarak uğraşıyorum diyebileceğimi umarım. Sonrası hâlâ muallakta, ama ilerde kendimi sinema ve müzik arasında bir yerlerde görüyorum.

ν Müziğe başlaman nasıl oldu?

Öncelikle dedemin müzisyen olmasından, sonra İzzet Bana’nın Estreyikas d’Estambol Korosuna katılmamın etkisi oldu. Gençliğinde, dedemin bir müzik grubu varmış. Küçükken, dedem bana sürekli akordeon ve melodika çalardı. Melodika üzerinde notaları bile ufak ufak öğretmişti. Daha sonra, İzzet Bana’nın korosuna katıldım, muhtemelen koronun en kötü şarkı söyleyen çocuğuydum. İzzet Abi ne kadar istekli olduğumu görüp de, bana bu kadar destek olmamış olsaydı şu an profesyonel olarak müzik yapmayı düşünebilecek seviyeye gelmezdim. Daha sonra, “Piyano çalmak istiyorum” dedim ve ders almaya başladım. Derslere başladıktan sonra dedem solfej kitabını aldırttı. Üniversiteye başlayana kadar da okulda ve okul dışında, hep amatör olarak müzikle ilgili şeyler yaptım. Liseye başladığımda, ABRSM’nin sertifika sınavlarına girmeye başladım. Üniversite birinci sınıfta ise, vokal dersi de almaya başladım. Ayrıca okulda, seçmeli ders olarak ‘Şarkı Yazımı’ dersi aldım. Profesyonel olarak müzik yapmamı düşünmemi tetikleyen ilk şey bu oldu. Bu derste, hayatımda ilk defa şarkı yazmayı deneyince, piyano çalmanın müzik yapmaya yeterli olmadığını fark ettim. Önüme konan notayı uğraşıp çıkarıyor çalıyordum fakat aklımda oluşturduğum bir müziği piyanoya aktaramıyor, derdimi anlatamıyordum. Bu dersin hocası, caz şarkıcısı Başak Yavuz’un, derste yazdığım şarkıyı hayata geçirmemde çok büyük yardımı oldu. Derste derdimi sadece piyano çalarak anlatamadığımı görünce, ertesi sene müzik teorisi ve kulak eğitimi dersleri almaya başladım. İki arkadaşımla da kendi şarkılarımızı yazıp çaldığımız, ama şu ana kadar sahnede veya kayıt ile ortaya çıkaramadığımız bir grup kurduk. Bütün bu uğraşılar, caz kompozisyon okuma kararını vermeme kadar sürdü.  

ν Bitirme tezi olarak Sefarad müziğini seçmek nereden aklına geldi?

Bilgi Medya’da C-Lab denen bir bitirme sistemi var. Tez yazmak yerine bir şeyi hayata geçirerek, yani pratik tecrübe edinerek mezun oluyoruz. Bunun için, fakültedeki bazı birimlerde çalışabilir veya bazı hocaların atölyelerine katılarak bağımsız bir proje yapabiliriz. Ben de hem kendi bağımsız işimi yaparak mezun olmak, hem de yüksek lisansa katkısı olmasını istediğim için, müzikle de bağdaştırabileceğim bir iş üretmek istiyordum.

Türk Yahudi Toplumunun bir üyesi olarak da, Yahudi kimliğimi, genel yönelimin aksine saklamamak, olabildiğince açmak gibi bir takıntım vardır. Tabii bu konuyu seçmemde, Estreyikas’ın müziğe başladığım yer olmasının da duygusal bir katkısı var. Birbirinden ayrı bütün bu düşünceler bir araya gelince, Sefarad müziği hakkında bir belgesel çekme fikri ortaya çıktı.   

ν Seçtiğin bu konuyu hocalarının tepkisi ne oldu? İlgilerini çekti mi?

Bu fikri çok beğendiler! Danışmanım, belgesel yönetmeni Ethem Özgüven’di. Bu konu çok ilgisini çekti ve hemen kabul etti. Ekip toplama gibi bir sıkıntım vardı, ama Hocam “Önemli değil, biz bu işi yapalım” dedi. Sonunda, bireysel olarak yaptım. Kamera, kurgu gibi teknik konularda hiç yetkin olmayan birisi için ciddi zor bir süreç oldu ama çok şey öğrendim. 

ν Sefarad müziğinin ölmemesi için toplumumuzda neler yapılıyor? Sence yapılanlar yeterli mi? Başka neler yapılabilir?

Sefarad müziği için toplumumuzda yapılan çalışmalar, ne yazık ki birkaç bireysel çabanın ötesine geçemiyor. Karen Şarhon’un koordinatörlüğünde Osmanlı-Türk Sefarad Kültürü Araştırma Merkezinin çalışmaları var. Yine Karen Şarhon ile İzzet Bana, Yavuz Hubeş ve Selim Hubeş’in kurduğu Los Paşaros Sefaradis ile Janet ve Jak Esim albüm ve konserleriyle, kültürün tanıtımında ve şarkıların kayıt altına alınmasında, çok önemli işler yapılıyor. Ayrıca İzzet Bana’nın, Estreyikas d’Estambol Çocuk Korosu, genç nesillerin de bu şarkıları öğrenmesinde, en azından haberdar olmalarında çok etkili oluyor. Bu çalışmaların hepsi her ne kadar değerli olsa da, yeterli olabildiklerini düşünmüyorum. Ne var ki, yeterli olmamaları, bu işlerle ve işleri yapanlarla ilgili değil tabii. Çok daha geniş çerçevede bakılması gereken bir konu bu. Zaten nüfusu bu kadar azalmış ve hızla küçülen bir toplumun, kültürlerini kendi içlerinde uzun vadede korumalarının imkânsıza yakın olduğunu düşünüyorum. Koruma ve aktarmayla ilgili çalışmalar, ancak kurumsallaşırsa (örneğin akademiye girerse vs) daha etkili olabilir ki, bu da kültürün devam etmesine değil de, ancak kaybolmakta olan bir kültürün incelenmesi ve araştırılması için kayıt ve arşiv çalışmalarına hizmet etmiş olur.   

ν Tezini Sefarad müziği üzerinde hazırlaman sana neler kazandırdı?

Sefarad müziği üstündeki çalışmam bana, zaten İzzet Abi’yle tanışıp koroya girdiğim günden beri, şöyle ya da böyle içinde olduğum bu konuya akademik yönden bakabilmemi, biraz daha derinine bilgi edinebilmemi ve konu hakkında yorum yapabilmemi sağladı. Ayrıca, araştırmamı yaparken Cumhuriyet dönemi boyunca Sefarad müziği yapmış kişileri ve dünyada bu müziği çalışan araştırmacıları ve müzisyenleri de, az çok tanıma fırsatım oldu.

 

ν Bu çalışmayı nasıl hazırladın? Ne kadar zamanını aldı? Safhalarını anlatır mısın?

Belgesel konusunu kararlaştırdıktan sonra ilk olarak kaynak araştırmasına giriştim. Bu en yavaş ilerleyen ve en çok çıkmaza girdiğim kısımdı sanırım, çünkü ne yazık ki bu konu hakkındaki kaynaklarımız çok sınırlı. İzzet Bana ve Karen Şarhon ile görüştüm. Sağ olsunlar, bana verebilecekleri bütün kaynakları verdiler. Onların yardımı ile konuyla ilgili bir iki belgesel izledim. Hepsi çok değerli işler olmakla birlikte, biraz fazla öznel kalıyorlardı. Bir arkadaşımın yönlendirmesiyle, daha önce bu konu üstüne çalışmış akademisyen Celal Eldeniz’le görüşüp fikirler aldım. ÖSYM’nin tez arşivinde, karşıma Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera Anasanat Dalı Başkanı Doç. Linet Şaul’un Sefarad müziği üstüne yazdığı doktora tezi çıktı. Tezde bahsedilenler, benim konumla birebir örtüşüyordu ve bir çerçeve oluşturmamda çok yardımcı oldu. Zaten daha sonra Linet Şaul’la da röportaj yaptım.

Belgeselin temelini bir konser performansı oluşturacaktı fakat hâlihazırda olan bir konser bulmakta çok zorlandım. Aslında sadece bu sorun bile durumu görmeme çok yardımcı oldu diyebilirim. Uzun araştırmalar, kovalamalar, İzzet Abi’yle bol telefon görüşmeleri, danışman hocam ile fikir alışverişleri sonucunda, konser yerine Estreyikas d’Estambol Korosunun bir provasını ziyaret etmeye karar verdim. Belgeseli, ‘İzzet Abi ve korodan bir çocuğun, evlerinde hazırlanıp yemek yedikten sonra sokağa çıkmaları, provaya gitmeleri, prova yapmaları ve provadan çıkmaları’ şeklinde bir hikâye üstüne kurduktan sonra, röportajları ve diğer bütün malzemeleri bu hikâyenin üzerine kurmayı planladım.

Çekim süreci, (daha önce Yahudi Kültürü Avrupa Gününde çektiğim Karen Gerşon’un konuşması dışında), üç - dört gün kadar sürdü. Karen Şarhon’la da röportaj yaptım. O tarihlerde henüz sahnelenmemiş Kula oyununun provasına gittim; hem provadan görüntüler aldım, hem de oyuncularla kısa röportajlar yaptım. Hahambaşlık’ta çalışanlarla ve Or Yom pansiyonerleriyle konuştum, ancak ne yazık ki Or Yom görüntülerini belgesele katamadım. En son ve en büyük çekimim ise, bütün bir güne yayıldı. Sabah İzzet Abi’nin evinde çekim yaptım. Daha sonra kameraman arkadaşım ile İzzet Abi’nin beni tanıştırdığı koro üyesi Jim’e gittim. UÖML’de İzzet Abi ve koro çocuklarıyla röportaj yaptım, provalarını çektim. Ve İzmir’den İstanbul’a geldiğini son anda öğrendiğim ve bana sıkışık programına rağmen zaman ayıran Linet Şaul ile görüştüm.

En son aşama ise, kurgu aşamasıydı. Teknik olarak en yoğun çalıştığım ve sorunlar yaşadığım aşama bu oldu. Boş olduğum hemen her an, kurgu yaparak yaklaşık üç haftada, belgeseli son haline kavuşturdum. Fikir aşamasından, belgeselin dönem sonundaki jüri sunumuna kadar, belgeselin hazırlanması yaklaşık dört ay sürdü.

 

Bana belgeselimi tanıtmam için fırsat verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Belgeselimi seyretmek isteyenler için linkini paylaşmak istiyorum.

https://www.youtube.com/watch?v=1rMMUicqsUw&t=4s