Sevginin Gücü

Yaşam
14 Şubat 2018 Çarşamba

Jilda Abravay*

Tanrı en son insanı yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu. Tanrı önce Adem’i yarattı, daha sonra Adem’in kaburgasından Havva’yı yarattı. Böylece insanları erkek ve dişi olarak ayırmış oldu. Onları kutsadı ve “Verimli olun, çoğalın” dedi. “Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun dedi” diyerek anlatılır. İçlerinde de doğallıktan doğan o en kutsal duygu olan ‘sevgi’ duygusu yerleşerek ve yeşererek yayıldı.

Dogmalarla büyüdüğümüz bugünün dünyasında aslında biz insanoğlu sıcağı, soğuğu, açlık, tokluğu, öfkeyi ve sevgiyi öğreniyoruz. Sevgi denilen duygunun bile doğal ve öğrenilebilir yanları olduğunu söylemek mümkün.

Biz insanlar dansçı değiliz. Biz insanlar dansçı olduğumuzu düşünebiliriz ama dansçıyı taklit edebilir ve Tanrı’nın bizim için belirlediği adımlara uyarak kendi dansımızı ortaya koyabiliriz.

Yaşamda hayat arkadaşımızı seçerken büyük bir titizlikle seçici davranarak sevgimizi paylaşabileceğimiz âşık olacağımız kişiyi ararız. Ve genelde bizim olumsuz yanlarımıza ayna olabilecek insanlara âşık oluruz. Jung’un da söylediği gibi “Başkalarının bizi kızdıran tarafları kendimizi anlamaya yol açar.” Âşık olduğumuz kişi en derinlerdeki sorunlarımızı su yüzeyine çıkarır, güvensizliklerimizi hayata geçirir, bağımsızlıklarımızı ortaya koyar. Biz kendimizi tanır, zor yanlarımızla yüzleşmeyi kabullenmeyi başarabilirsek karşımızdaki kişiyle de sağlıklı bir ilişki kurabiliriz.

Kendi korkularımızı, yaralarımızı, sorumluluklarımızı, kişiliğimizi yani var olan gerçek hayatımızın tüm getirilerini sahiplenir karşımızdaki kişiye yansıtırsak hem kendimiz hem de onun desteğiyle derinden bir sevgi bağı oluşturabiliriz. Kabullenmenin gücünden doğan bu gerçek sevgi uzun vadeli sağlıklı da bir ilişki olacaktır.

Günümüzde belki de ilişkilerin, evliliklerin sona ermesinin göstergesi olarak bu gerçek sevginin, kabullenme tahammüllerinin azalması gerekçelerini gösterebiliriz.

Tüm dünyanın da kabul ettiği gün olan 14 Şubat Sevgililer Günü geldi çattı. Kimilerimizin tamamen tüketim odaklı olduğunu düşünüp kutlamadığını, kimilerinizin ise “İyi ki böyle bir gün var da eşimle, sevgilimle bir program yaptık değişiklik oldu” dediğini duyar gibiyim. Her iki görüşe de katılıyorum. Sevgililer Günü birçok anlamda farklı sektörleri canlandıran, satıcıyı memnun eden, alıcıyı da tüketime iten bir gün. Ama en önemlisi duygularımıza da canlılık veren, heyecan katan ufacık bir adımla bile tebessüm etmemize yarayan bir gün. Hayata ve bugüne hangi pencereden bakmayı seçmek tamamen sizin elinizde.

Sevgililer Günü depresyon sebebi de olmamalıdır. Sevgilinize hediye seçmek veya program yapma konusunda aşırı stres yapmaktansa sakin olun ve günün tadını sevginizin tadını çıkartmaya odaklanın. Gerçek sevginize yoğunlaşarak neşeli ve huzurlu seçimlerle günü kontrol altına alın.

Eğer yalnız geçiriyor iseniz Tanrı’nın size verdiği bugünü tıpkı diğer günlerinizde de olduğu gibi sevdiklerinizle sizi sevenlerle şükrederek geçirmeye odaklanın. Çünkü her günün şükredilecek bir yanı mutlaka vardır...

Sevgiyi her gün yeşertmeniz dileğiyle...

*Uzman Psikolog

[email protected]