Başlama vuruşunu Farhadi yaptı

71. Cannes Film Festivali Açılış Galasında yaşayan yönetmenlerin en büyüğü Martin Scorsese’ye saygı duruşunda bulunuldu

Viktor APALAÇİ Sanat
16 Mayıs 2018 Çarşamba

Cannes, uzun yıllardan beri ilk kez ‘dirty’ Harvey Weinstein’sız bir Açılış Galası yaşadı. Karizmatik aktör Edouard Bear’in takdim ettiği galanın iki kraliçesi vardı: “Herkes Biliyor” filminin oyuncusu Penelope Cruz ile derin sırt dekolteli siyah tuvaletiyle jüri başkanı Cate Blanchett. Festival yönetiminin Nuri B. Ceylan’ın filmine yaptığı haksızlık Cannes’da bulunan Türkleri üzdü. ‘Ahlat Ağacı’ için konulan iki basın seansında filmi gazetecilerin ancak üçte biri izleyebilecek. Fransız basını filmi yarışmanın favorisi olarak gösteriyor. Asghar Farhadi, ‘Elly Hakkında’dan dokuz yıl sonra ‘Herkes Biliyor’da ‘kayıp’ temasını tekrar işliyor. Oscar’lı Polonyalı yönetmen Pawel Pawlikowski’nın siyah – beyaz çektiği ‘Soğuk Savaş’ı, yarışmanın ilk beş gününün en iyisi. Fransız mahkemesi kapanış galasındaki ‘Don Kişot’u Öldüren Adam’ın gösteriminin durdurulması talebini reddetti. Genç Fransız kadın yönetmen Eva Husson’un ‘Güneşin Kızları’ festivalin öne çıkan filmleri arasında.

71. Cannes Film Festivali uzun yıllardan beri ilk kez ‘dirty’ Harvey Weinstein’sız bir Açılış Galası yaşadı. Paris doğumlu 52 yaşındaki aktör-yönetmen-senarist karizmatik Edouard Bear’in takdim ettiği galada kırmızı halının iki kraliçesi vardı: ‘Herkes Biliyor’ filminin galasında eşi Xavier Bardem’in kolunda gelen, tebessümüyle etrafı aydınlatan Penelope Cruz ile derin sırt dekolteli siyah tuvaletiyle jüri başkanı Cate Blanchett.

Onların dışında en büyük ilgiyi, uzun yılların ardından Cannes’a dönen Isabelle Adjani, tüllü, dekolteli ve iddialı beyaz tuvaletiyle jüri üyesi, Fransız aktris Lea Saydoux, festivalin gediklisi haline gelen Julianne Moore ve Belçika doğumlu güzel aktris Cecile de France gördü.

Edouard Bear, 2008 ve 2009 yıllarından sonra, Cannes Açılış Galalarında takdimciliği üçüncü kez üstlendiği gecede, 50 yıl önce yarıda kalan 1968 Cannes Film Festivali’ni anımsattı.

Bear, “Aynı yıl Hollywood’da efsanevi ‘Thomas Crown Affair’ filmi çevrilmişti. Fransız bestekâr Michel Legrand’ın bu film için bestelediği ‘Les Moulins de mon Cæur’ şarkısı günümüzde de zevkle dinleniyor” deyip Juliette Armanet’i sahneye davet etti. Fransız şarkıcı 50 yıldır eskimeyen melodiyi Fransızca seslendirdi. Açılış galasında salonda bulunan 2500 kişi tarafından ayakta alkışlanan Martin Scorsese’ye Cate Blanchett eşlik etti. Yaşayan yönetmenlerin belki de en büyüğü olan Scorsese, 44 yıl önce ilk filmlerinden biri olan ‘Mean Street’i, ‘Yönetmenlerin 15 Günü’ Bölümünde takdim etmek üzere Cannes’a geldi.

Film Yönetmenleri Birliği bu yıl, Altın Araba Ödülü’nü vermek üzere Cannes’a davet ettikleri yönetmene saygı duruşu olarak, filme özel bir seans ayırdılar. Bertrand Bonello ve Altın Palmiyeli Jacques Audiard’ın Scorsese ile yaptıkları bir saatlik öğretici sohbeti keyifle izledim.

Açılış Galasına dönecek olursak, New York’un ‘little big man’i Scorsese ile kendisine eşlik eden, selvi boylu Cate Blanchett arasındaki boy farkı herkesi tebessüm ettirdi.

71. yıl afişinde, ‘Çılgın Pierrot’ filminde beraber oynadığı Jean-Paul Belmondo ile öpüşerek gözüken Anna Karina, ilerlemiş yaşına rağmen, Açılış Galasının ilgi odağı oldu.

‘AHLAT AĞACI’NA YAPILAN HAKSIZLIK

Cannes Film Festivallerinde altı filmle yarışıp, aralarında Altın Palmiye’nin de olduğu yedi ödül kazanan Nuri Bilge Ceylan, 71. festivalde ülkemizi ‘Ahlat Ağacı’ ile temsil edecek.

Bazı Fransız gazeteciler filmi şimdiden Altın Palmiye’nin favorisi olarak gösterdiler. Festival yönetimi bu filme, festivalin son gününde, en son gösterilecek film olarak programda yer verdiler. Basın için yapılan gösterim tablosunda, ‘Ahlat Ağacı’ için sadece iki seans var. Bu iki salonun kapasitesi toplamda 1500 kişilik.

Festivale akredite gazeteci sayısının 4600 olduğu göz önünde bulundurulursa, ‘Ahlat Ağacı’nı Cannes’daki gazetecilerin sadece üçte birinin izleyeceği gerçeği ortaya çıkıyor.

Festival yönetimi ‘Bir Zamanlar Anadolu’da filminin yarıştığı 2011 yılında aynı şekilde davranmış, filmin yarışmanın ikincilik ödülü sayılan Jüri Büyük Ödülü’nü kazanması, Cannes’da bulunan Türklerin tesellisi olmuştu.

‘Ahlat Ağacı’, kitabını bastıracak parayı bulmak için köyüne dönen ve babasının borçlarıyla karşılaşan bir yazar adayı üzerinden, bir baba-oğul ilişkisine odaklanan bir film.

Başlama vuruşu Asghar Farhadi’nin ‘Herkes Biliyor / Todos La Saben’ ile yapılan festivalin ikinci gününde gösterilen tek film, Mısırlı genç bir yönetmenin A.B. Shawky’nin ilk uzun metraj denemesi olan ‘Yomaddine’ idi.

Festival Direktörü T. Frémaux seçkinin ilan edildiği basın konferansında, 71. festivalin sloganının “Genç istidatların önünü açmak olduğunu” söylemişti. Bunlardan biri Shawky idi.

İnsanlardan uzak bir hayat yaşayan, toplumun dışladığı cüzzamlı Beshay’ın hikayesi, filmde Mısır’ı kat eden bir yol filmi formatında anlatıyor. İyileşen, ancak bütün vücudunda cüzzamın izlerini taşıyan Beshay, karısının ölümünden sonra köklerini araştırmak, babasını bulmak üzere, varını yoğunu eşeğinin çektiği bir arabaya yükleyerek yola çıkar.

Yetimhaneden kaçan, Obama takma isimli 10 yaşındaki kimsesiz bir çocuk eşliğindeki Beshay’ın amacı, kötülükleri ve huzurlu anlarıyla dünyamızda bir yuva, bir aile ve bir nebze insanlık arayışıdır. Film sempati toplasa da, uluslararası basından geçer not almadı.

POLONYA, RUS, FRANSIZ SiNEMASINDAN BiRER ÖRNEK

Festivalin ikinci günüdeki Rus filmi ‘Yaz/Leto’, yönetmeni Kirill Serebrennikov’un ülkesinde ev hapsinde olması nedeniyle önem kazanıyordu. Festival yönetiminin sanatçının Cannes’a gelip filmini takdim edebilmesi için yaptığı çağrıya Rusya ret cevabı verdi. Bu durum Cannes’daki galada kırmızı halıda filmin oyuncu kadrosu tarafından protesto edildi.

Rusya’dan bir oyun sahnelemek için aldığı fonu kullanmayıp yolsuzluk yaptığı suçlamasıyla ev hapsine mahkûm edilen Serebrennikov, hükümete karşı sert eleştirileri ile tanınıyor.

Film 1980’lerin Brejnev ve Stalin Rusyasındaki rock müziğinin tarihini anlatırken, ünsüz bir müzisyen olan Viktor Tsoi’yi merkezine alıyor. Viktor, Mike ve karısı Natasha ile tanıştığında aralarında üçlü bir aşk üçgeni oluşur. Parlak müzik kariyeri, Viktor’u Sovyetler Birliği’nin ikonu mertebesine yükseltir. Basın filmi iyi karşıladı. 

Christophe Honoré’nin ‘Beğenmek, Sevmek ve Hızlı Koşmak / Plaire, Aimer et Courir Vite’i, biri Paris’te yazar, diğeri Rennes’de öğrenci iki erkeğin eşcinsel aşk öyküsüne odaklanıyor. Konusu 1990’da geçen filmin başrolüne Christophe Honore müziği yerleştirmiş. AIDS, Uct-up, son günlerini yaşayan AIDS’lilere gösterilen inanılmaz dayanışma derken, tabii ki akla geçen yılın favori filmlerinden, Robin Campillo’nun bol ödüllü filmi ‘Kalp Atışı dakikada 120’ geliyor, ama bu onun kötü bir kopyası olmuş.

‘İda’ ile 2015’in Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ını kazanan Polonyalı Pawel Pawlikowski, ‘Soğuk Savaş / Zimma Wojna’ ile Cannes’a ilk kez katıldı. Yine siyah-beyaz olarak çektiği filmde Pawlikowski, 1950’lerde başlayan Varşova – Paris ekseninde gelişen, inişli çıkışlı bir imkânsız aş öyküsü anlatıyor. Polonya’da başlayan, Berlin, Yugoslavya ve Paris’te devam eden bu dokunaklı aşk öyküsü, ana yarışmanın ilk beş filminin en çok alkış alanı oldu. Film, eleştirmenlerin festivalin ilk dört gününde, en yüksek notu alan yapım oldu. Soğuk Savaş’ın ödül listesinde yer alacağına muhakkak gözüyle bakılıyor.

 

FARHADİ ‘KAYIP’ TEMASINA GERİ DÖNÜYOR

Farhadi’nin kültürler ve diller arası gezintinin son durağı Madrid. 2013’te ‘Geçmiş / Le Passe’ ile yolunu Paris’ten geçiren İranlı sanatçı, ‘Herkes Biliyor’da Madrid taşrasında bağlarla çevrili bir köyde geçen bir öykü anlatıyor.

Tüm senaryolarının kalbine aile bağları, gelenekleri, sırlar ve ahlaki değerler gibi temaları yerleştiren Farhadi, filmlerinin ana karakteristiği olan insan ilişkilerini tahlil etmedeki hünerini ‘Herkes Biliyor’da sürdürüyor.

Kendisine Berlin’de En İyi Yönetmen Ödülü getiren ‘Elly Hakkında’ (2009), Yabancı Dilde En İyi Film Oscar Ödülü ve Altın Ayı Ödülü sahibi yapan ‘Bir Ayrılık’ta (2011) Farhadi, günümüz İran toplumunun sosyal hayatını işlemedeki başarısıyla sivrilmişti.

İran’ın Abbas Kiorastami’den sonra yetiştirdiği en büyük sinema adamı olan Farhadi, konusu Paris’te geçmesine rağmen, ‘Geçmiş’te İranlı bir adamın Fransız eşinden boşanma sürecine odaklanır. Üç yıl sonra Cannes’dan çifte ödülle ayrılan ‘Satıcı’ (2016) ile evli genç bir çift üzerinden orta direk İran halkı hakkında müthiş tespitlerde bulunur.

Yazgı, aile namusu, kıskançlık, çevre baskısı, intikam, gerçeğe ulaşma arzusu gibi temalarla bağlılığı bilinen İranlı usta, ‘Herkes Biliyor’da bireyin ahlak anlayışını otopsi masasına yatırıyor.

Günümüz toplum hayatında mutluluğu yakalamanın ne denli zorluklar içerdiğinin altını çizen filmleriyle sivrilen Farhadi, senaryolarındaki kahramanlarına eşit mesafede durur. İhtilaflarda herkesin kendi gerçekleri olduğunu senaryolarında işleyen Farhadi ‘gerçek nerede?’ sorusuna cevap arar. Bu arayışta, son filminde olduğu gibi ‘gerçekler acıtır’ tespitini yapar.

Farhadi’nin sekizinci filmi olan ‘Herkes Biliyor’un konusuna gelince… Tamamen İspanyolca çekilen, başrollere karı koca oyuncu Penelope Cruz ile Javier Bardem’in tutturduğu kimya ile heyecan verici olan film, bir eve dönüş draması.

Laura (P. Cruz) Arjantinli kocası Alejandro (Ricardo Darin) ve çocuklarıyla Buenos Aires’te yaşayan İspanyol bir kadındır. Laura, kız kardeşinin düğünü için, Madrid taşrasında doğduğu topraklara dönerken, yolculuğu sırasında ortaya çıkan beklenmedik olaylar ve su yüzüne çıkan sırlar yüzünden sarsıntı geçirir.

Cruz ile Bardem’in Cannes karneleri pekiyi. Penelope Cruz, Pedro Almodavar’iın ‘Volver’inin (2006) En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazanan altı kadınlı filmin baş aktrisiydi.

Javier Bardem 2010’da Alejandro Gonzales İnnaritu’nun ‘Biutiful’u ile En İyi Erkek Oyuncu seçilmişti. Bardem ‘Herkes Biliyor’da Cruz’un yıllar sonra karşılaştığı eski aşığını canlandırıyor.

Farhadi’nin, ‘Geçmiş’ hariç, bütün filmlerinin konusu İran’da geçer. Konusu Paris’te geçse de ‘Geçmiş’ yine İran toplumu üzerine bir filmdi. Konusu İspanya’da geçen ‘Herkes Biliyor’da yönetmen evrensel bir meseleye el atıyor. İspanya taşrasında, geçim kaynağı şarapçılık olan bir köyün hayat tarzını, başarılı bir gözlem gücüyle perdeye yansıtan Farhadi için bu film bir kilometre taşı oluşturuyor.

Ancak İranlı usta, ilk uluslararası başarısı ‘Elly Hakkında’daki ‘kayıp’ temasına bu son filminde geri dönüyor. Laura’nın 16 yaşındaki astım hastası kızı İrene düğün gecesi kaçırılıyor.

Düğün öncesi, annesinin geçmişiyle ilgili müthiş bir sırrı öğrenen İrene, aynı günün gecesi kaçırılıyor. Film genç kızın serbest bırakılmasını sağlayacak 300 bin Euroluk fidye parasının denkleştirilme çabasına odaklanıyor. Zengin olduğu varsayılan Arjantinli damat Alejandro’nun iflastan sonra iki yıldır işsiz olduğunu öğreniriz.

Laura’nın ailesi zengin değildir. Laura’nın gençlik aşkı Paco (Javier Bardem) fidye parasını temin etmek için bağdaki payını, ortağına satmayı teklif eder. Köyde yaşayan emekli polis şefinin İrene’yi kaçıran olağan şüpheliler için ileri sürdüğü geçerli ipuçları akılları karıştırır. Gergin ortamdaki aile bireyleri birbirine girince, geçmişte halının altına süpürülen kirli çamaşırlar gün ışığına çıkar. Film üst üste gelen sürprizlerle noktalanır.

Yanık sesli İspanyol şarkılarından oluşan, Xavier Limon imzalı mükemmel müzik partisyonundan destek alan Farhadi, mahalli rengi yansıtmada başarılı oluyor. Ancak ‘Herkes Biliyor’un yönetmeninin filmografisinde önemli bir yeri olmayacak. Uluslararası Film Eleştirmenleri Farhadi’ye çok düşük not verdiler.

KÜRT KADIN ASKERLER IŞİD’E KARŞI

2011’de ‘Melancholia’ adlı filmini takdim etmek üzere Cannes’a gelen Danimarkalı yönetmen Lars Von Trier, Hitler ve Nazizm hayranlığını dile getiren sözleri için festival yönetimi tarafından “persona non grata” ilan edilip Cannes’dan adeta kovulmuştu.

Bir Fransız şirketinin Von Trier hakkında açtığı davada, mahkeme kendisini dinledi, ancak aleyhine bir karar vermedi. Cannes Film Festivali yönetimi, yedi yıl önceki olay için özür dileyip üzgün olduğunu açıklayan Von Trier’e, bu yıl kapılarını tekrar açma kararı aldı.

Lars Von Trier’in son filmi ‘The House That Jack Built’ adlı son filmi yarışma dışı olarak gösterilecek. Film 1970’li yılların Amerika’sında Jack Built’in (Matt Damon) işlediği beş kusursuz cinayet katilin gözünden anlatıyor. Jack işlediği cinayetlere bir sanat eseri gözüyle bakıyor. Polisin kıskacının gittikçe daraldığını gören Jack yeni riskler üstlenmek durumunda kalır. Kendisinin düşünme kalıplarına Verge adlı bir yabancıyla yaptığı konuşmalardan ulaşıyoruz.

41 yaşındaki Fransız yönetmen Eva Husson, ikinci filmi ‘Güneşin Kızları / Le Filles de Soleil’ ile IŞİD’e karşı çarpışan bir Kürt kadın birliğinin öyküsünü anlatıyor. İranlı Golshifteh Farahani’nin oynadığı Bahar adlı kadın, kocasının intikamını almak ve tutsak oğlunu kurtarmak için giriştiği savaşı, bir Fransız kadın savaş muhabiri izliyor. Konusu son yılların kaynayan  kazanı Ortadoğu’da geçen bu çok iddialı politik konulu film tartışmaları da beraberinde getiriyor. Dünya prömiyerini izlediğim ‘Güneşin Kızları’nın basın gösterimindeki şiddetli alkışlar filmin beğenildiğinin bir göstergesi.