Holokost’u Yaşayan Çocuklar

Yahudi asıllı ebeveynini çok çabuk kaybetmiş olan bir çocuk olan Eugen Herman Friede ile henüz beş yaşındayken, Devlet Tiyatrosunda küçük roller oynayarak profesyonel sanat hayatına başlayan Hırvat Yahudi’si Lea Deutsch’un hikayeleri…

Sara YANAROCAK Kavram
15 Ağustos 2018 Çarşamba

EUGEN HERMAN FRİEDE 
Yapayalnız bir çocuk

Eugen Herman Friede, Yahudi asıllı ebeveynini çok çabuk kaybetmiş olan bir çocuktu. Annesi, babasını terk ederek, Yahudi olmayan Julius Friede ile evlenmişti. Bu yüzden Eugen ancak okula başladığı zaman, köklerinin ve Yahudiliğinin bilincine kavuştu.

Önce gittiği Alman devlet okulunda, henüz 10 yaşındayken 1936 yılında, ‘Yahudi Domuz’ olmakla suçlanarak okuldan atıldı. Almanlar, Yahudileri ‘Ötekiler’ olarak nitelendirdiklerinden ‘Sarı Yıldız’ı elbiselerinin üstüne takmak zorundaydı. Annesi onu Berlin’deki Yahudi okuluna yazdırdı.

1942 yılında Naziler tüm Yahudi okullarını kapattılar. Böylece Eugen de, diğer Yahudi öğrenciler gibi, zorla çalışma bölgelerinde çalışmaya mecbur edildi. Reich’a ait bu çalışma kamplarında çocuklara çok az yemek veriliyordu. Eugen son derece zayıflamıştı. Sonunda  kaçıp yer altında saklanmaya karar verdi. Berlin’de, o yıllarda yer altında gizlenen 6 bin Yahudi vardı ve Naziler onlara ‘Denizaltı’ diyordu. Çalışma kampından kaçarken, 16 yaşındaki sevgilisi Helga Weissblut’a veda etti. Bu onu son görüşüydü, çünkü Helga kısa bir zaman sonra, Auschwitz’e götürüldü ve gaz odalarında can verdi.

Eugen, değişik sığınaklarda, kömür depolarında ve kilerlerde saklanıyordu. O dönemde gerçek Alman olan Winkler Ailesi ile tanıştı. Oğulları Hitler Gençliğine mensuptu fakat Nazilerden tiksiniyordu. Eugene anılarını anlatırken bu aile için, “Onlar, yumuşak yürekli, cesur ve bencil olmayan insanlardı” ifadesini kullanıyor ve şöyle diyordu: “Kendinize bir sorun bakalım, kim olduğunuz anlaşılmasın diye sürekli gizlenirken, korkmadan başınızı taşın üzerine koyarak, giyotinin boynunuzu koparmasına izin verir misiniz? İşte ben bunu yaptım. Dışarı çıkarken Nazi Gençliği Üniformasını giyip etrafta dolaşıyordum. Hatta bu forma ile bir resim bile çektirmiştim.”

O dönemde Winkler Ailesi bir direniş örgütü kurmuştu. Ama Aralık 1944 tarihinde açığa çıktılar. Eugen ve Alman ailesi tutuklandı. Ama sorgulandıkları sırada kesinlikle konuşmadılar, hiçbir bilgi vermediler. Gestapo, yaptığı onca işkenceye rağmen onlardan hiçbir malumat edinemedi.

Savaş bittiği zaman hâlâ hapishanedeydiler. Eugen ifadesinde şöyle demişti: “Rus askerleri bizi özgürlüğümüze kavuşturdular. Şimdi yapmam gereken şeyin ne olduğunu çok iyi biliyordum. Benim işim bütün yaşananları tüm insanlara anlatmaktı. Ben bir kahraman değilim, ama bizlere yemek, sığınacak bir yer ve umut veren iyi Almanlar gerçek kahramanlardır. Ben Yahudi bir mahkûmdum, onlar ise Nazilere başkaldırarak hapse tıkılmışlardı ama yine de gözlerini ve kalplerini doğru yoldan ayırmamışlardı. İşte bu, onları kahraman yapmıştı.”

 

LEA DEUTSCH- Holokost’ta ziyan olan çocuk sanatçı

Lea Deutsch,1927 yılında Zagreb’de dünyaya gelmişti. Ailesi Hırvat Yahudi’si idi. Babası Stjepan avukattı, annesi İvka ise, çok kültürlü bir ev hanımıydı. İvka, aynı zamanda çok usta bir satranç oyuncusu idi. Ailenin Sasa adlı bir oğulları da vardı. Deutsch ailesi Zagreb’de Gunduliceva Sokağı, 39 numaralı evde yaşardı. Evleri üç katlıydı.

Lea henüz beş yaşındayken, Devlet Tiyatrosunda küçük roller oynayarak profesyonel sanat hayatına başladı. Moliére ve Shakespeare oyunlarında rol alıyordu. İnsanlar onu hayranlıkla izlerken, onun bu çok özel yeteneğinden etkilenip, Lea’ya ‘Hırvatistan’ın Shirley Temple’ı’ derlerdi. Hatta Paris’in meşhur Pathé Film Şirketi Hırvatistan’a gelip, Lea ile küçük bir belgesel film hazırlamıştı. Kız, kısa bir zaman dilimi içerisinde ‘çocuk sanatçı’ olarak büyük bir şöhret yapmıştı.

1941 yılında, Hırvatistan devlet idaresi, bazı ayrılıkçı yasaları yürürlüğe sokunca, Lea’nın Devlet Tiyatrosu’nda oynaması yasaklandı. Kanunun çıkmasından hemen sonra, küçük kızı tiyatrodan azlettiler. Kısa bir süre sonra devam ettiği devlet okulundan da atıldı. Lea’nın okuduğu okulun müdiresi Relja Basic şöyle anlatıyordu: “Kız her gün Devlet Tiyatrosu’nun karşı kaldırımında bulunan bir bankta, saatlerce hareketsiz bir biçimde oturuyor. Üzerinde balık sırtı desenli mantosuyla, orada öylece durup, bir zamanlar ‘star’ olarak sahneye çıktığı binaya sabit bakışlarla bakıyor. Artık bu binanın kapısından içeri bile girmesi yasak”.Tutuklanma, nakledilme ve ölüm…

Ailesini mutlak bir ölümden kurtarmayı uman babasının isteğiyle, istemeden de olsa Katolik dinini kabul edip, din değiştirmişlerdi. Ama elbette bunların tümü akıntıya karşı kürek çekmekten başkaca bir şey değildi. 5 Mayıs 1943 tarihinde Heinrich Bölgesi Yahudilerin gettosu haline sokuldu ve hemen sonrasında Zagreb Yahudi Cemaati’nin önderleri ve diğer Yahudiler, sınırlarını aşmamaları şartıyla, Zagreb’deki bu bölgenin içine adeta hapsedildiler.

Ulusal tiyatronun diğer Hırvat sanat çevresi, Lea’ya ve ailesine yardım etmeye karar vermişlerdi. Tiko Strazzi, Vika Podgorska ve Hinko Nucic adlı aktörler ve aynı zamanda bir partizan olan tiyatronun müdürü Dusan Zanko, birlik olarak,  Lea ve ailesini o gettodan çıkarmak istiyorlardı. Bu önemli insanlar hep birlikte bir kaçış planı hazırladılar. Karlovac’a yapılacak olan kaçış planına göre, aile partizanların bir parçası olarak kabul edilecekti. Ne yazık ki bu plan gerçekleşemedi ve aile Zagreb’e geri döndü. Çünkü operasyon sırasında sanatçılarla olan iletişimleri kopmuştu. Siyonist bir Yahudi grubun ön ayak olmasıyla, İngiliz mandası idaresi altındaki Filistin’e kaçmaya karar verdiler. Bu da başarısız oldu. Deutsch Ailesinin evlerinin birinci katında onların kiracısı olarak oturan, Hersek’li genç bir delikanlı, Lea’ya sahte bir nikâh kıymalarını teklif etti. Aslında bu genç de Direniş Örgütü’ne mensuptu ve zaman zaman direniş formasını da giydiği olurdu. Deutsch’ların yakın aile dostu olan Nika Grigç’in sonradan anlattığına göre, genç adamın evlilik teklifine rağmen, bilinmeyen sebeplerle bu evlilik planı da gerçekleşemedi.

Mayıs 1943’te Lea, annesi ve erkek kardeşi, trenle Auschwitz Ölüm Kampına nakledildiler. Bindirildikleri hayvan vagonunda, altı gün boyunca, hiç aşağı indirilmeden, aç ve susuz olarak, Auschwitz’e vardıklarında, aşağı inenlerin haricinde, vagonda 25 ceset vardı. Lea’nın ölü bedeni de onların arasındaydı. İddialara göre Lea’nın kırılgan kalbi bu zorlu ve zalim yolculuğa dayanamamıştı. Annesi ve kardeşi Sasa, Auschwitz’deki gaz odasında can verdiler. Babası hayatta kaldı ve 1959 yılında yaşama veda etti.

2003 yılında, bir Yahudi lisesine Lea’nın adı verildi. 2010 yılında film yönetmeni Banko İvanda, ‘Lea i Daria-Djecje Carstuo’ adlı, çocuk sanatçı Lea Deutsch’un trajik alın yazısını anlatan bir sinema filmi çekti.