Siyahlar Giymiş Keşiş ve Anton Çehov

Alper ALMELEK Perspektif 1 yorum
5 Eylül 2018 Çarşamba

Bilim ve sanatla uğraşan birisi, dünyaya önemli ve kalıcı eserler bırakacaksa ‘çılgın’ olmasında hatta ‘deli’ unvanıyla damgalanmasında bir sakınca var mıdır? Kendini çalışmalarından dolayı toplumdan izole etmesi eleştiriyle karşılanmıyor ama normun dışında davranışlar gösterirse o zaman insanlar ondan korkmaya başlıyorlar hatta onu iyileştirmenin çarelerini arıyor. Hikayede anlatılan bu.

Ünlü bir bilim adamı olan Kovrin kendisini taşıyacak ve aşkıyla onu mutlu edecek bir kadınla tanışıyor: Tanya. Bu kadının birçok avantajı var zevcesi olması için. Öncelikle Kovrin’in küçüklüğünden beri hamiliğini üstlenen ve yetiştiği zaman da yakın dostu haline gelen Tanya’nın babası Yegor, evlilikleri için büyük bir lütuf çünkü Yegor da meyvecilik konusunda adeta bir bilim adamı gibi çalışıp kendi girişimi olan çiftliğini büyütmekle meşgul. Bu konuda yazdığı makaleler bile var. Bir yandan da bu işi kime devredeceğini kara kara düşünmekte. Tanya’nın tek başına aile işini devam ettiremeyeceğinden endişeli ona uygun bir koca ararken Kovrin’in damat adayı olarak tekrar karşılarına çıkması onun için sevindirici bir tesadüf! Hatta bu hissini manevi oğlu Kovrin’e de bildiriyor.

Kovrin de ‘kalp dürtülerinin’ gönüllü esiri olarak Tanya’nın karşılıksız bulmadığı hislerini değerlendirip, müstakbel kayınpederinin de doğal teşvikiyle evlilik müessesesine adımı atıyor.

Bu arada Kovrin’in hayatına bir kahraman daha giriyor: Siyahlar giymiş bir keşiş. Bu keşiş aslında bir halüsinasyon, şizofren teşhisi konulabilecek bir kişinin hayal ettiği bir şahıs. Ama halüsinasyon olsa bile o kadar da yararlı ki, durmadan Kovrin’e dünyanın, felsefenin, yaşamanın analizlerini yapıp onu daha iyiye gitmede yönlendiriyor, hatta örnek oluyor. Kovrin hayatından son derece mutlu. Sık sık onunla sohbetlere dalıyor. Keşişin bir hayal olmasından dolayısı kendisinin de bir ‘deli’ olduğunun / olmaya başladığının da farkında. Bu durumla dalga bile geçiyor ve kimseyle paylaşmıyor ta ki Tanya’nın bir gün kendisini boş bir koltukla sohbet ettiğini görene kadar.

Bu ‘hastalık’ ortaya çıktığında hem Tanya hem de babası Yegor panikle Kovrin’in iyileşmesi için ani teşebbüslerde bulunuyorlar (kaçımız bu kadar hızlı davranmazdık ki). Tamamıyla Tanya’nın kocasına duyduğu aşk ve saygı, Yegor’un manevi oğluna ve damadına duyduğu sevgiden kaynaklanıyor bu gayretler. Ve Kovrin iyileştirilmeye başlanıyor. Kimyasal ilaçları içince yakın dostu keşiş ortadan siliniyor. Siliniyor silinmesine de beraberinde bir şey daha götürüyor: Korvin’in hayatını, hayallerini, yaşama sevgisini, yaratacağı icatlarını, topluma kazandıracağı farklı perspektiften yaşam yollarını, nice eğitilecek öğrenciyi, nice ufuk açacak konferansı, bilgelik dolu makale ve yayınları, nice ilham verici anları, hepsini ortadan kaldırıyor.

Tedavi sonrası Kovrin herhangi bir adam haline geliyor. Yalnız bu ona hiç uymuyor. Kendisini kaybettiği için bunu yakın çevresine yansıtmaya da başlıyor. Kayınpederi / dostuyla arası bozuluyor, eşinden gittikçe uzaklaşıyor. Sonunda ikisini de ilelebet yitiriyor. Yegor yaşlılığının keyfini yaşayamadan ölümüyle ödüyor bu dolaylı bedeli. Tanya ise babasının ölümünden dolayı suçladığı kocasından beddualar ve lanetlemelerde kopuyor Kovrin’in hayatından ve belki kendi hayatından da.

Kovrin yalnız bir kez daha görüyor keşişi. Keşişin ona ‘kendi yaşamına veda edeceği haberini getirdiği an’. Bu görüşme Kovrin’in de ölümüyle son buluyor. Keşiş ona çok basitçe şunu söylüyor, “Boşu boşuna iki sene geçirdin ve eline ne geçti? Bir hiç!”

Şimdi hikâyeyi tam tersine çevirelim. Kovrin keşişle olan sohbetlerinden birine tanık olduğu için ‘dostunu’ eşiyle tanıştırsaydı ve Tanya her ne kadar kocası boş bir koltukla konuşuyor olsa da bunu kabullenip Kovrin’in konuşmalarının kendi dehasıyla yaptığı sohbetler olarak görüp bunu hoş görseydi ne olurdu?

Buna iki ayrı sonuç bağlayalım:

λ Kovrin gittikçe kötüleşip daha da hastalıklı olarak belki 2 sene dayanamadan bu halüsinasyonların etkisiyle ölürdü ama arkasından keşişle yaptığı sohbetlerden ve müthiş çalışmalarının kendisinde bıraktığı üst hazlardan dolayı bazı icatlar, topluma ufuk açacak makalelerle ve en önemlisi ‘mutlu’ ayrılırdı dünyadan. Beki Kovrin adı dünya bilim tarihine altın harflerle kazınırdı ve arkasından gelen pek çok bilim insanı onun çalışmalarını daha ileri boyutlara taşırlardı.

λ Kovrin daha fazla halüsinasyonlara kapılsa da kapılmasa da daha uzun yıllar yaşardı ve onun bu çılgın hareketlerini eşi Tanya ile kayınpederi / dostu Yegor onu rencide etmeden toplum içerisinde dengelemeye çalışırlar, onu kendi bilim çalışmaları içinde özgür bırakarak hem mutlu olmasını hem de topluma faydalı olmasını sağlarlardı. Belki 20 yıl daha yaşardı ve keşiş de onunla beraber yaşlanırdı. Yine aile hayatını devam ettirirdi, çocukları da olurdu, Yegor’un çiftliğini bile devam ettirme şansı olurdu ve hayat akıp geçerdi.

Aklınıza ‘Akıl Oyunları’ filmi geliyor mu? John Nash de hayali kahramanlar görmüyor muydu? Onları görürken bir yandan bilim konusundaki çalışmalarını devam ettirip bir de üstüne Nobel Ödülü almamış mıydı?

O zaman cevap bu mu? İkinci şık mı? Seçimi size bırakalım...

Sevgili okur, arzu ederseniz bu hikâyeyi (39 sayfalık) size ulaştırabilirim. Sonrasında da okuyup görüşlerinizi bana e-posta olarak ([email protected]) yollamanız durumunda üzerinde tartışabilir, fikir alışverişinde bulunabiliriz. 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün