Nike, ‘just do it’ sloganının 30. yılı kapsamında çok konuşulacağına emin olduğu bir reklam kampanyası başlattı. Filmin başkarakteri Colin Kaepernick. Belki hatırlarsınız, Kaepernick, 2016 senesinde Amerikan Futbol Ligi maçı öncesi çalan milli marş sırasında tek diz üzerine çökerek ırklar arası adaletsizliğe dikkat çekmek için bir hareket başlatmıştı. Aktivist olarak epey destek görse de futbol kariyeri olarak büyük bir risk almıştı. NFL kulüpleri, onun gibi yetenekli bir oyuncuyu sözleşme ile kendilerine bağlamaktan imtina eder hale gelmişti. Kaepernick 18 aydır serbest bir sporcu olarak sözleşme beklemekte. Futbol federasyonuna açtığı davayı kazansa bile hiçbir kulübü kendisine iş vermeye zorlayamaz. ABD’de futbol çok önemsendiği için milliyetçi duyguları protesto eden bir oyuncu için hiçbir kulüp yorgan yakmayı göze alamıyor.
Nike ise, bu riski göze alarak, kampanyasının başrolünü Kaepernick’e veriyor. Hâlbuki Kaepernick Nike ile işbirliği ihtimali bile yok iken, sadece tarih tarafından iyi tarafa yazılmak için bu hareketi başlatmıştı. Bu hareketin pozitif sonuçlanma ihtimali neredeyse hiç yok gibiydi. Gerçi, Nike’ın daha o günden doğru anı beklediğini ve bunun bir uzun vadeli kurgu olduğunu öğrenmek de beni pek şaşırtmaz…
Reklam filmi, pek çok sporcuya yer veriyor. İçindeki ilham verici cümleleri doğru sporcu görüntüsü ile birleştiriyor. Örneğin ‘kadın tenis şampiyonu olma, dünyanın en iyi sporcusu ol’ derken Serena Williams, ‘tek kolun var diye sadece futbolu izleme, futbolu en yüksek seviyede oyna’ derken Shaquem Griffin’i, ‘evrendeki en iyi basketbol oyuncusu olma basketboldan daha yüce bir şey ol’ derken Lebron James’i gösteriyor. En can alıcı sloganı da Kaepernik’e saklıyor: bir şeye inan, uğruna her şeyi feda etmen gerekse de…
Sonuçta Nike bu kampanya sayesinde epey tepki aldı. Nike ürünlerini yakanlar, kesenler vs. oldu. Bu durum tabii ki komedyenlere gerekli malzemeyi sağladı. Zira protesto şekli insanların kendi spor malzemelerine zarar vermesinden ibaretti. Nike da bu sayede parası ile verdiği reklamların çok daha üstünde yayın zamanına sahip oldu. Önce hisseler ufak bir düşüş yaşasa da hızla toparlayıp bugüne kadarki en yüksek değerine ulaştı.
İşin ticari boyutunu bir kenara bırakmadan önce satışlara olan yansımasına da bakalım. Kampanyanın hedeflediği Afro-amerikanlar ve 35 yaş altı kitle ürünlere olan ilgisini satışla ödüllendirdi. Sonuç olarak kampanya hedef kitlesini iyi belirlediği için satışlar yüzde 31 arttı.
Devlet politikası olmasa da ABD’de adalet uygulamalarında ırksal ayrımcılık var. Kareem Abdul-Jabbar (eski profesyonel basketbolcu) Guardian gazetesinde yayınlanan açık mektupta, NFL kulüplerinin patronlarını uyarıyor: “Oyuncuların hayal kırıklıklarını barışçıl yollarla ifade etme hakkını reddetmek vatanseverlik değil, anayasaya edilmiş bir hakarettir. Ve taraftar kitlenize yaranmaya çalışırken aslında tam tersi bir tepkiye yol açıyor olabilirsiniz.”
Kısacası: Sosyal adalet, çıkar grupları tarafından paraya çevrilebilme mekanizmaları olarak strateji ediliyor. Her biri büyükçe bir kurgunun parçaları gibi dursa da sosyal adaletsizliğe dikkat çeken NFL sporcuları tarihin doğru tarafında durmayı seçerek kendilerini riske attılar. Nike da her ne kadar ticari sebeplerle olsa da onları onurlandırdı… Siz yakmayın Nike malzemelerinizi!