Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz...

Bu atasözünü hepiniz biliyorsunuz… Bağdat’ın böylesine milli kültürümüzde yer almasının ana sebebi bence başlıkta gördüğünüz ve şehrin 9. asırdaki durumunu gösteren temsili resimdir.

Sami AJİ Köşe Yazısı
20 Eylül 2018 Perşembe

Bağdat şehri MS 767 yılında Abbasi Halifesi Mansur tarafından eski bir köyün yerine kurulmuştu. Devrin mimarları, sanatkârları ve astronomları önce planlarını çizmiş, Halife’ye takdim etmişler ve onayını aldıktan sonra inşasına başlamışlar. Hilafetin muhtelif yerlerinden gelen 100 binden fazla işçi, usta ve kalfa burada çalışmışlar.

Burada bir parantez açayım; lütfen Fransa’nın başkenti Paris’in havadan çekilmiş aşağıdaki fotoğrafına bakın ve başlıktaki resimle karşılaştırın.

 

8. asırda yaşamış olan Arap ilim adamlarının, bilgi, kabiliyet ve sanat anlayışlarına hayran kalmamak mümkün mü? (Malumunuz olduğu üzere, Paris bu haline 19. asrın ikinci yarısından sonra, ünlü mimar Hausmann’ın planları sayesinde kavuşmuş.)

Nitekim muhtelif dönemlerde Bağdat’ı ziyaret edenlerin hatıratlarında, şehir hakkında sadece methiyeler okursunuz. İnsan yaşamının en üst seviyede tutulması için, gösterilen gayretler daima gezginlerin dikkatini çekmiş ve orada mucizeler yaratıldığını beyan etmişler.

Örnek olarak, çoğumuzun kitabını okuduğu, ünlü Yahudi seyyah Tudelalı Binyamin’in hatıratından küçük bir bölümünü aktarayım1: “Bağdat şehri çok büyük. Çevresi 10 mildir. Burası palmiyeler, parklar, bahçelerle bezenmiş. Tüm Mezopotamya’da benzerini bulamazsınız. Buraya tüm dünyadan, insanlar gelir. Bazıları tüccardır. Bazıları ilim adamdır, filozoftur. Hatta birçok yerde inanılması imkânsız gösteriler yapan sihirbazları gördüm.” Seyyah, ayrıca, şehirde yaşayanların müthiş zengin olduklarını bilhassa kaydeder.

Dilerseniz şimdi, aynı asırlarda Akdeniz’in diğer bir ucunda, İspanya’nın Cordoba2 şehrine gidelim. O yıllarda Araplar tüm yörenin sahibidir. Ancak Yahudiler, Hristiyanlar ve Araplar arasında müşterek bir uyum karşılıklı saygı ve sevgi hâkimdir.

Şehir hakkında daha iyi bir fikriniz olması açısından ilk önce 1150’li yıllarda yapılan bir kongreden bahsedeyim. Fas’ın kuzeyinde yer alan ‘Fez’ şehrinde, o yıllarda bilinen dünya ülkelerinden ünlü bilim adamları bir araya gelmiş. Tartışacakları konu, sıkı durun, şu idi: “İnsanın tam manasıyla gelişebilmesi için, yaratılması gereken tabii ve kültürel ortam nasıl olmalıdır? Böyle bir yöre ve şehir mevcut mudur?”  Görüşmeler günlerce sürmüş. Ve neticede Endülüs vilayeti ve Cordoba’nın tüm özelliklere sahip olduğu kararına varılmış.

Seçimin ne kadar yerinde olduğunu, Cordoba yetişen ve etkilerini günümüze kadar hissettiğimiz ünlü kişilerin birkaçını tanıdığımız zaman daha iyi anlıyoruz.

İbn-Rüşt (Arap âleminin Aristoteles’i sayılır. Laikliğin babası olarak anılır)

Ebu Kasım Al Zahavi (Muazzam bir tıp ansiklopedisi hazırlamış ve modern cerrahinin yaratıcısıdır). Modern coğrafyanın yaratıcısı El İdrisi ve nihayet Abbas ibni Farnas, kimya fizik ve matematikte çok önemli eserler vermiş. İlk olarak kanatla uçan adamdır.

Özetle, bir ucunda Bağdat diğer ucunda Endülüs’ün bulunduğu bu coğrafya, asırlar boyunca, Arap kültür ve medeniyetinin etkisi altında kalmıştı. En önemlisi Arapça, Avrupa dâhil tüm ülkelerde bir ilim, kültür ve iletişim dili özelliğini taşımıştı. Arapçanın, dünyanın en zengin dillerinden biri olduğu hatta ünlü filozof Ernest Renan, yeryüzünde daha zengin bir dile rastlanamayacağını ifade etmişti.

Böylesine parlak medeniyetin yaratıcısı insanların, bir nevi gerileme devrine girmeleri ve neredeyse kültürel sahadan silinmelerinin sebepleri ciltler dolusu eserlere konu olmuştur. Artık ne Bağdat’ın ve ne de Cordoba’nın eski ihtişamları yok. Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz’in neredeyse tamamından insanlar Batı’ya kaçmak için adeta yarışmaktalar.

Ülkemiz de bu göçten nasibini aldı ve 3,5 milyon Arap şu anda hayatlarını bizimle sürdürmekte ve geleceklerini bizimle idame ettireceklerin sayısının da önemli bir rakama ulaşacağı anlaşılıyor.

Son zamanlarda yaşanan bazı olumsuzluklara rağmen, Suriyelilerin çok yakında, önemli katkılarını görmeye başlayacağımıza dair görüşümü muhafaza ediyorum. Ciddi bir şekilde yeniden eğitime ulaşmaları kolaylaştıkça, iş ve meslek sahibi olmaları bakımından bir zorlukla karşılaşmadıkları sürece, ekonomik, sosyal ve kültürel bakımdan ülkemizi zenginleştireceklerdir.

Yeter ki karşılıklı, önyargısız, sevgi ve saygılı yaklaşımı bulalım. Son analizde çok büyük bir medeniyetin torunları ile yan yanayız. 

1 Benjamin de Tudela (1130-1173) Ünlü İspanyol Yahudi seyyah. Seyahatlerini ‘Libro de Viajes’te anlattı.

2 Cordoba İspanya’nın Endülüs bölgesindeki şehirlerinden biridir. Okulda Endülüs Emevi Devleti tarihini okurken, Kurtuba olarak öğrenmiştik.