Sessize almak

Bir de sosyal medyayı kendi video günlükleri gibi kullanan sevdiklerimiz var… Her sabah yediği kahvaltıdan, sabah sporuna, işe gitmek için giydiği o günkü kıyafetten, akşam yatana kadar tüm yaptıklarını paylaşanlar. O akşam güzel bir lokantaya gittiyse başlangıçtan tatlıya yediklerini yemiş kadar, konsere gitmişse tüm şarkılarını dinleyerek konsere gitmiş kadar olduklarımız.

Joelle PİNTO Köşe Yazısı
10 Ekim 2018 Çarşamba

Hepimizin öyle bir arkadaşı var; mesaj kutularımızı dolduran, whatsApp gruplarımızı adeta sonsuz mesajlarıyla taciz eden… Sanal bir haber spikeri edasında güncel haberlerden bizi geri bırakmayan, yerli, yabancı mecralardan Türkçe, İngilizce, Fransızca ve çeşitli (hatta bilmediğimiz) lisanlarda bize her gün haber, köşe yazıları hatta ‘son dakika’ haberleri yollayan.   Gazete okumayı seven ya da okumamayı seçen arkadaş ve aile gruplarını doyurmayı farkında olmadan günlük “yapılacaklar” listesine yerleştiren sevdiğimiz kişiler. Onlar o kadar sevdiğimiz kişiler ki, mesaj gruplarından ne onları çıkartmak ne de kendimizi çıkartmak imkânsız. “Seni kıracağıma kafamı kırarım” dediklerimizden… Günde onlarca ve yüzlerce mesaj okumaya kendimizi de adamak istemediğimizden, çareyi ‘sessize almak’ta buluyoruz. Neyse ki çoğu sanal sohbet ve mesajlaşma platformunun bu özelliği var. Mesajlarımıza ara sıra göz ucuyla da baksak, son yarım saatte gelen 83 mesaj okunmuş gözüküyor. Mesajın yanındaki küçük işaret maviye dönüyor, herkes rahatlıyor. En önemlisi kalpler kırılmıyor…

 

Bir de sosyal medyayı kendi video günlükleri gibi kullanan sevdiklerimiz var… Her sabah yediği kahvaltıdan, sabah sporuna, işe gitmek için giydiği o günkü kıyafetten, akşam yatana kadar tüm yaptıklarını paylaşanlar. O akşam güzel bir lokantaya gittiyse başlangıçtan tatlıya yediklerini yemiş kadar, konsere gitmişse tüm şarkılarını dinleyerek konsere gitmiş kadar olduklarımız. O akşam evde sakin bir gece geçiriyorsa, sosyal medyada görmeyeceğinizi sanmayın mesela… Pişirdiği yemekten, seyrettiği diziye, pijamalarından, pofuduk çoraplarına kadar anlık hikâyeleriyle karşımızda olanlar var. Seviyorum onları da, ama belki saatlerce canlı yayın bana fazla geliyor. Takipten ve arkadaşlıktan çıkaramayacağımız için özellikle Instagram’ın ‘sessize alma’, Facebook’un da takipten çıkmadan ana ekranda çıkartmama özellikleri çok işimize yarıyor…

 

“Gerçek hayat da sosyal medya gibi olsa keşke” diye düşünüyorum bazen. Araba kullanırken duyduğum amacından şaşan, gereğinden fazla kullanılan korna seslerini sessize almak istiyorum. Evde televizyon keyfi yaparken dizinin içine yerleştirilmiş, ne seyrettiğinizi unutturan yirmi beş dakikalık reklamları kumandayla sessize aldığım gibi, araba kullanırken de elimde bir kumanda olabilse diyorum. İnsanların, hiç tanımadığım başka insanlar hakkında anlattığı çok uzun maceralarını sessize almak istiyorum bazen. Anlatılanların eğlenceli veya sıkıcı olması çok fark etmiyor, o insanları tanımıyorum. Süper iyi huylu, kendi halindeki köpeğimle sokakta gezerken orantı dışı korkan insanları sessize almak istiyorum. Toplantılarda bildiğim konuları uzun uzun duyunca sessize almak istiyorum. Profesyonel olmakla suratsız olmak arasındaki ince çizgiyi anlamamış, donuk ve aşırı mutsuz konuşanları sessize almak istiyorum. Saygısız insanları, düşüncesiz insanları, kendi sesini duymayı çok sevenleri, sessize almak istiyorum. En çok da dertlerini anlatmak için saatlerce telefonda veya yüz yüze konuşan, ama keyifli günlerinde ortalıktan yok olan kişileri sessize almak istiyorum. Gerçek hayatta herkesi sessize alamasam da, onları artık alıyorum. 

 

Peki, telefon, mesaj platformu ve sosyal medyada sizin grubunuzun tacizcisi kim? Her grubun ‘o bir kişisi’ var.  Eğer “bizim grupta öyle biri yok” diye düşünüyorsanız, büyük ihtimalle o kişi sizsinizdir. Bunu bir düşünmeli…

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün