Sevgi ve yargı

Avram VENTURA Köşe Yazısı
17 Ekim 2018 Çarşamba

Dalai Lama’nın sevdiğim, aynı zamanda bir kitabının adını alan bir sözünü paylaşmak istiyorum: 

“Sevgi, yargının yokluğudur!”

Bu güne değin sevgi için söylenmiş on binlerce söz, yazılmış binlerce kitap bulabiliriz. Her biri mutlaka kendince bir tanım, bir birikim, bir deneyim ya da yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkan bir görüşü paylaşıyor. Kimine katılırız, kimine karşı çıkarız, kiminde kendimizi buluruz, kiminde kabuk bağlamış bir yaramızın deşildiğini duyumsarız… Kısacası, konu sevgi olduğunda, her birimizin söyleyebileceği bir şeyler mutlaka vardır. Ayrıca izlediğimiz bir film, okuduğumuz bir öykü, bir roman ya da bir şiir, bu konuya daha çok ilgi duymamıza olanak sağlar. Belki de bu duygumuzu yeniden düşünmemize, bir kez daha sorgulamamıza… Benim de şimdi Dalai Lama’nın sözüne takıldığım gibi…

Düşünüyorum: Birini gerçekten seviyorsak, onu olduğu gibi kabulleniyor muyuz? Söz ve eylemlerini eleştirmeden, davranışlarını yargılamadan, kusur ve hatalarını görmeden… 

Benzer bir yaklaşımla soracak olursak:

Tüm gördüğümüz, ama onaylamadığımız olumsuzluklarına karşın, bir insanı yargılamadan sevebiliyor muyuz?  Bir neden ortaya koymadan, bir beklenti olmadan, hepsinden önemlisi her türlü koşulda bağışlayarak!..

Bunu yalnızca aşktan gözleri körelmiş, aklı başından gitmiş sevdalılar için mi söylemeliyiz; yoksa her tür sevgi için, aynı duyguları taşıyabilir miyiz?

Kendimce düşünüyorum, soruyorum, sorguluyorum…

Bu konuyu bir toplulukta ya da sosyal medyada tartışmaya açsam, çok farklı yanıtlar alacağımı, çoğu insanla aynı noktada buluşamayacağımızı da biliyorum. Diyelim ki, yalnızca Dalai Lama’nın sözünü ortaya attım. Bunu okuduğumuzda önce hangi sevgi türü aklımıza gelecek: Anne-babaya, çocuklara, farklı bir cinse, tüm insanlara, Tanrı’ya… Tümünde aynı duruşu sergileyebileceğimizi, herkesi benzer duygularla yargılamadan sevebileceğimizi savunabilir miyiz?

Sorular, sürekli yeni soruları doğuruyor. Düşünürlere, inanç önderlerine, yazarların görüşlerine sığınarak değişik yanıtların peşinde iz sürebiliriz. Oysaki hiçbirinin, doyurucu bir yanıtla bizi buluşturabileceğine inanmıyorum. Yine de Şems-i Tebrizi’nin bir sözünü anımsatmak istiyorum. Mevlâna’yı çirkin ve sevimsiz sözlerle karalamak isteyenlere, Şems şöyle demiş:

“Siz Mevlâna’yı sevmiyorsunuz; eğer sevseydiniz size öyle sevimsiz ve çirkin görünmezdi. Bir seven, ona karşı kör ve sağır olur, yani sevilenlerin eksik tarafı görülmez ve işitilmez. Sevgisini yitiren hemen kusur görmeye başlar.”

Kendi payıma şunu söyleyebilirim:

Karşılığını göremesek de, önyargısız sevebilir, bir insana ya da bir inanca bağlanabiliriz. Oysaki zaman içinde yaşadığımız olumsuzluklar, bağışlayıcılık duvarımızı aşındırdıkça, bunun sonsuza değin sürebileceğini düşünmüyorum.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün