Zeynep Talu ve Barbaros’tan 70’lerden günümüzde Talu şarkıları

2 Kasım gecesi gerçekleşecek konser öncesinde Zeynep Talu ve Barbaros’la, sahnedeki ortaklıklarını ve projeyi konuştuk.

Sanat
31 Ekim 2018 Çarşamba

Işıl Gerek


Türk pop müziğinde hit olmuş yüzlerce şarkının sözlerine imza atan Zeynep Talu, farklı dil ve türlerdeki geniş repertuvarıyla canlı müzik sahnesinin aranan solistlerinden Barbaros ile bir araya gelerek, ‘Talu Şarkıları’ projesini Okan Bayülgen’in İstanbul’a kazandırdığı yeni gösteri mekânı Dada Salon Kabarett sahnesine taşıyor.

 

Bugüne kadar şarkı sözü yazarı kimliği ile tanıdığımız Zeynep Talu, bu kez mikrofonu eline alıyor ve izleyicileri 70’lerden günümüze uzanan müzikal bir yolculuğa çıkarıyor. Türk pop müziğinin efsane söz yazarı, annesi Çiğdem Talu’dan aldığı müzikal mirası başarıyla taşıyan Zeynep Talu bu kez elinde mikrofon müzikseverlerin ezbere bildiği şarkıları Barbaros ile birlikte yepyeni bir formatta seslendiriyor.

‘İçimdeki Fırtına’dan ‘Yerine Sevemem’e, ‘Sevdik Sevdalandık’tan ‘Bir De Bana Sor’a herkesin kişisel tarihinde yer etmiş şarkıları Şef Firuz İsmailov yönetimindeki büyük orkestra eşliğinde seslendiren Talu ve Barbaros, bu iz bırakan şarkıların bilinmeyen öykülerini de sahnede izleyicilerle paylaşıyor.

‘Talu Şarkıları’nın öyküsünü bizimle paylaşır mısınız, nasıl doğdu bu proje?

Zeynep Talu: En başta, annemin şarkılarıyla benimkileri bir araya getirme fikrinden yola çıktım. Bu şarkılar çok defa farklı yerlerde seslendirildi ama Talu şarkılarının bir arada kullanıldığı hiçbir proje olmadı. Bu bir yerde,  aile hikâyesi anlatmak gibi benim için… Bir kitap yazarı olmadığıma göre bunu şarkılarla anlatmak istedim. Bu projeyi düşünürken bir albüm mü olsun, sahnede mi olsun diye çok düşündüm. Sonra buna sahneden başlamanın ve sahnede seyirciyle buluşturmanın daha enerjik olacağına karar verdim. Ve sonra da yanımda tabii ki çok iyi bir şarkıcı olsun istedim. Hem tanıdığım, hem sevdiğim, hem de çok iyi şarkı söyleyen biri. O da işte, Barbaros!

Barbaros: Çok teşekkür ederim! Tabii ben öncesinde Zeynep’in tasarladıklarını çok bilmiyordum. Fakat bir gece evde otururken bir telefon geldi; Zeynep Bodrum’da o sırada… Bana “Aklımda böyle bir şey var, yapalım mı?” diye sorunca hemen “Yapalım” dedim. Çünkü anlattıkları beni de çok heyecanlandırdı. Devamında işi uygulamaya dökme kısmı da çok iyi gitti.

Uzun yıllara dayanan bir dostluğunuz var... Sahnede birlikte şarkı söylemek nasıl?

B: Birbirimizi iyi tanı   yan, seven, elektriği tutan insanlarız. Onun için de Talu Şarkıları ikili olabildi. Eğer birbirimizi yeni tanımış olsaydık bu kadar rahat olur muyduk bilmiyorum. Sahnede gerçekten çok keyif alıyoruz ve enerjimiz sanırım seyirciye de yansıyor.

ZT: Aynı senelerde olmasa da aynı okul sıralarında geçmiş bir çocukluğumuz var. İkimiz de Saint Benoit mezunuyuz. Ve bence ruhumuza işlemiş birtakım özellikler var; işte titizlik, mükemmeliyetçilik, çalışmaktan keyif alma gibi… Onun için aynı kültürden, ekolden gelmenin de bir avantajı var tabii.

B: Saint Benoit’lı hocalarımıza selam olsun.

800’den fazla şarkının sözlerini yazdınız ve birçoğu da çok önemli sanatçılar tarafından seslendirildi, hit oldu… Peki, şarkı söylemek sizin için nasıl bir deneyim?

ZT: Sahnede olmaktan son derece keyif alıyorum. Bugüne kadar arkadaşlarımın sahnelerine konuk oldum. “Hadi bir şarkı söyle” dediklerinde hiç ikiletmeden hemen söylerim. Ve o zamanlarda da dinleyenlerden hep şunu duydum: “Sen bunları başka türlü söylüyorsun.” Bu tabii doğal bir durum. Çünkü bu şarkıları annem ya da ben yazdım. İnsanın kendi yazdığı şarkıyı söylemesi gerçekten böyle bir fark yaratıyor olabilir. Bu fark iyi mi kötü mü diye tereddüt ediyordum ama sonra baktım ki, insanların hoşuna gidiyor. Bir de bu şarkıları zaten yıllardır bir şekilde söylüyorum; neden bunları insanların gözlerinin içine bakarak söylemeyeyim ki dedim. Ayrıca söz yazmak tabii ki tek başına olmayı gerektiren bir süreç. Bu biraz da ağır bir yük. Böyle bir ekiple, insanların arasında bir şeyler yapmak da iyi geldi doğrusu… Onun için de çok mutluyum.

Sizi de sahne performanslarınızdan, birçok dilde şarkıyı içeren geniş repertuarınızdan tanıyor ve seviyoruz. Talu şarkıları sizin için ne anlam ifade ediyor?

B: Hep özendiğim ve istediğim bir şeydi Çiğdem Talu şarkıları söylemek… Çünkü küçüklüğüm, gençliğim öyle geçti, o şarkılarla büyüdüm. Barış Manço, Erol Evgin, Sezen Aksu… Bu isimlerle büyüdük. Talu şarkıları da hayatımda çok özel yeri olan şarkılar… Sadece benim de değil… Bu topraklarda yaşayan herkesin kendinden bir şeyler bulduğu şarkılar… 

800’ü aşkın şarkı sözü diyoruz… Peki, içlerinde sizin için yeri çok ayrı olan bir şarkı var mı?

ZT: Var tabii; hâlâ dinlediğim zaman “Allah Allah bu lafı nasıl bulmuşum”  dediğim… Ya da dinlediğim zaman hâlâ gözlerimin dolduğu… Mesela Jale’nin söylediği ‘Üzgünüm’, Ali Güven’in ‘Yolcu’su, ‘Hey Yıllar’… Bu saydıklarım beni gerçekten çok etkiler, sanki başkasının şarkısıymış gibi…

Barış Manço, Leman Sam, Ajda Pekkan, Harun Kolçak, Nükhet Duru, Sertab Erener gibi çok önemli isimlerle çalışma fırsatınız olmuş. Bu isimlerle ilgili unutamadığınız bir anı var mı?

 

B: Hiç unutamadığım bir an var… O zamanlar Leman Sam’a vokal yapıyordum, Diyarbakır’a gittik. Bir ova, gece… Meşaleler falan yakmışlar, her taraf ışıl ışıl. Yüz bin kişi falan var… Civar yerlerden birçok insan gelip toplanmış. Leman Hanım şalvarla çıktı sahneye, ben de arkadayım ve çok heyecanlıyım. Leman Hanım bir anda şarkıya girdi ve bütün Diyarbakır, orada olan herkes aynı anda “Anladım ki hiç kimse, hiç kimse sen değil…” diyerek şarkıyı söylemeye başladı. İnanılmaz bir andı, hani tüyleriniz ürperir ya… Öyle bir an… Ve ben o zamanlar bu şarkının Zeynep’in olduğunu bilmiyordum.

Sizce Talu şarkıları neden bu kadar çok seviliyor?

ZT: Annem de çok samimi biriydi. Ben de öyleyim. Biz içimizden gelmeyen hiçbir şeyi yazmadık. O melodi bize ne hissettiriyorsa, söyleyecek şarkıcı o günlerde ne yaşıyorsa ya da bizler, yakınlarımız ne yaşıyorsak hep onları anlatan sözler yazdık. Annemle dilimizin çok benzediği şarkılar olduğu gibi, onun sözlerinden çok uzak olan sözlerim de var. Tabii 90’larda çok başka bir tarzda da yazdığım için muhakkak farklılıklar da var. Ama sonuçta çok basit cümlelerle, kelimelerle derin şeyleri anlatmaya çalıştık. İnsanlar da bu samimiyeti, netliği anladı bence.

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün