İnsanlar doğuştan şiddet eğilimli olabilir mi?

“Eşitsiz karakterdeki insanların eşit yasalara boyun eğmesini istemek korkunç bir adaletsizliktir: Birine uyan yasa diğerine kesinlikle uymaz.” - MARQUIS DE SADE

Perspektif
21 Kasım 2018 Çarşamba

Armina  Gül Korkmaz

 

Sıla ve Ahmet Kural olayında şiddet sarmalını ya da merhamet-sevgi-şefkat eğilimimizi açıklayacak başka bir bilgiye ihtiyaç var. Şu ana değin ortaya konulan bilgi kırıntılarının yetersiz geldiği, soruna dönüşen olayları çözemediği açık ortada. Sorunun altında yatan temel nedenleri yıllardır düşünürüm. Medyaya yansıyan her şiddet olayında bir dedektif gibi dosyayı önüme koyar, kendimle ince ince tartışırım. Yaşamımız boyunca eylemlerimize yön veren alt kimliğimizi oluşturan öğelere bir yenisini daha vakit kaybetmeden eklememiz gerekir. Bu öğeyi doğruca betimledikten sonra kimliğimizin bir parçası kabul ederek,  kişisel olarak ikiyüzlülüğe düşmeden açıkça itiraf etmemiz ve ifşa etmemiz günümüz dünyasında artık bir zorunluluktur.

Alt kültür-kimlik, bildiğimiz kültürün ötesinde seçimimiz dışında oluşan kültürdür. Aile ile sıkı sıkıya bağlıdır. Doğduğumuz çevre, yetiştiğimiz semt, kent, din, gelenekler, ananeler, yani insanın kişiliğini oluşturması aşamasında onu etkileyen tüm faktörlerin tümüdür. Bir insanın iradesi dışında edindiği kimlikler beş tanedir: 1.Aile Kimliği, 2.Coğrafi Kimliği, 3.Din ya da mezhep kimliği, 4.Irk ya da milliyet kimliği, 5.Vatandaşlık kimliği.

Hâlihazırda tüm toplumlar ‘extrem’ sosyal ve cinsel kimliklere mesafeli bir halde iken önereceğim yeni bir alt kültür kimliği öğesine yaklaşımın da çekinceli olacağından eminim. Tüm bunlara rağmen insanların ‘şiddet eğilimi ya da merhamet-sevgi-şefkat eğilimi düzeyi’ kişinin gerek kendi özgür ifadesi gerek psikiyatr tanısıyla belirlenmeli ve açıkça ifade edilmeli fikrindeyim. Kişiler mevcut gerçeğiyle yüzleştiğinde ve çevresindekiler bunun bilincinde olduğu vakit ona uygun davranışlar geliştireceklerdir. Ve sanıyorum ki bu tür yürekten bir içten tanışıklık, şiddet konusunda beklenmedik bir suiistimalin yaşanmasının da önüne geçecektir. Derin araştırmalarım ve gözlemlerim insanların şiddet eğilimli -çevresindekilere şiddet uygulamaktan zevk alan (Sadist), şiddet görmekten zevk alan (Mazoşist), bünyesinde her iki eğilimin de var olduğu (Sado ve mazoşist), ya da bütünüyle uysal-barışçıl bir davranış sistemiyle yaşadığını, eylemlerini o yönlü gerçekleştirdiklerini gösteriyor.

Bir insanın iradesi dışında edindiği kimliklere altıncı öneri: Şiddet ve de uysal (merhamet-sevgi-şefkat) eğilim kimliği... Thomas Hobbes der ki: Her suçun kökeni ya algıdaki bir sorun ya sebeplendirmedeki bir sorun ya da ani bir tutku nöbetidir. Şimdi önerdiğim öğenin doğru betimlendiğini ve kişilerin bundan sonra şiddet ya da merhamet-sevgi-şefkat eğilimlerini çevrelerindeki insanlara doğrudan açıkladıklarını bir düşünelim. Bir grup insan toplum tarafından kabul görmek için şu ana değin davrandığı gibi şiddet eğilimli olduğunu itiraf etmeyebilir. Ne ki zaman içindeki davranışları onun asıl gerçeğini ortaya çıkarır ve çevresindeki insanlar da hayal kırıklığına uğrarlar. Ya da gizlediği şiddet eğilimi ve o yönlü eyledikleri günün birinde kriminal bir dosyaya konu olur ve kişi öyle aşikâr olur.  Demem o ki, eğilimlerimizi gizlememiz onun hiçbir zaman açığa çıkmayacağı anlamını taşımaz. Ve yine başka şeffaf bir hayatı düşlüyorsak, var olan hayat zorlu, acımasız, içtensiz ve yavan geliyorsa bazılarımıza, rotamızı farklı bir yöne çevirip eğilimlerimizi cesaretle demeli başkalarını hayal kırıklığına uğratmamalı incitmemeliyiz.

Kişilerarası iletişim sonucunda birey, beklenmedik sürpriz kişiliklerle hemhal olmaz, suiistimal edilmez ve dahası şiddet ve merhamet ve sevgi eğilimi olmasından ötürü suçlu ya da aşağılanmış hissetmez.

Kişilerin şiddet ya da merhamet-sevgi-şefkat eğilim kimliği her zaman sosyal kimliğiyle uyuşmayabilir. Gönüllü ifşa bu nedenle önemlidir. Kişinin konuşmalarından niyet okuma, jest ve mimiklerinden çıkarım yapma kişiye dair her zaman doğru sonuçlar vermeyebilir. Eğilimimizi açıkça ifade ederken amaçladığımız şey; eğilimlerimizin kesiştiği insanlarla bir araya gelmek olmalı. Şiddet eğilimli sadist bir bireyin mazoşist bir bireyle biraradalığı çatışma yaratmaz. Tersinden,  uysal merhametli birey ve şiddet eğilimli sadist birey arasında çatışma hiç eksik olmaz. Lütfen dikkat, burada salt cinsel etkinliğe gönderme yapmıyorum. Şiddet eğilimli sadist bireyler çevresindekilere karşı, psikolojik şiddet, ekonomik şiddet, fiziksel şiddet de uygularlar. Ve yine diyorum ki; “şans eseri” eğilimleri kesişen yetişkin bireyler eğilim enerjilerini bir potada eritebilirlerse, toplumun diğer katmanları başkalarının eğilimlerinin negatif etkilerinden de korunmuş olurlar.

“Peki, Sıla’nın şiddeti bizzat kendisine gösteren şiddet eğilimli biriyle tekrar beraber olmayı neden tercih ettiğini kimse sormayacak mı?”

Bu soruyu çok değerli görüyorum ve soruyu tekrar tekrar okuyunca cevabın soruda saklı olduğunu fark ediyorum. (“neden tercih ettiğini”) Elbette bu bir gizli tercih meselesi olabilir. Bilemiyoruz. İnsanlar eğilimleri hakkında kendileri bir şey söylemedikçe biz yalnızca varsayımlarda bulunabiliriz.

Çok yakından tanıdığım bir antropolog, aktivist, akademisyen kadın uzun yıllardır eşi tarafından sistematik şiddet görüyor. Ne ki kadının yaşadığı şiddet sonrasında eşini ihbar etmişliği yok, hukuki yardım, ayrılma talebi de yok. Ekonomik anlamda da özgür, yaşamak geçinmek için bir erkeğe de muhtaç değil ki bu kadın. Ve acaba niçin o adamla birlikte yaşamayı tercih ediyor. Müzmin bir mazoşist olabilir mi? Neden olmasın? Yoo, kadın mazoşist mi acaba deyince hayal ettiğiniz akademisyen imajı bozulmasın bir anda. Dışarıdan gayet ‘normal’ görünen biri, insancıl, barışçıl. Öğrencilerinin hakkında söylediklerine birkaç örnek:

“Sadece antropoloji değil, insanlığa - insan ilişkilerine, dünya ilişkilerine dair de pek çok şey öğrenilebilecek güzel kadın. Ha antropoloji hakkında derya deniz, ama sadece o kadar değil, ezilen tüm kimliklerin yanında.”

“İyi bir sosyal/kültürel antropolog olmasının yanı sıra, son derece iyi bir hoca.” Sanıyorum ki; insanların eğilimleri ve onu tatbik etme, yaşanılır bir sürece taşıma ya da baskılama aşamasında yasaların; insan hakları mücadelesinin, modern dünyada suç ve ceza tanımının etkisi çok fazladır. Bir kadının fiziksel şiddet tanımıyla dövülmesinin, psikolojik, ekonomik şiddete maruz bırakılmasının cezai müeyyidesinin olduğunu bilen mazoşist eğilimli bir kadın, eğilimi ve yasalar arasında bocalar. Toplum ve yasalar şiddet görmesinin aşağılayıcı bir şey olduğunu söyler ona, eğilimi ise ondan haz aldığını, şiddet gördüğünde aşağılık hissetmediğini.

‘Suçun’ kökenini doğru sebeplendirebilirsek ve eğilimlerimizin algılanmasının önündeki engelleri aşabilirsek sorunlarımız kolayca çözülür. İnsani varoluşun karanlık taraflarına başka bir perspektiften ışık tutabilirsek eğer, aydınlatamayacağımız mesele kalmaz eminim.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün