Sekülerizm herkes içindir

Perspektif
28 Kasım 2018 Çarşamba

Meriç Aytekin

 

Dünyanın hiçbir yerinde ‘sekülerizm’ kelimesi Türkiye’de olduğu gibi kendi öz anlamı dışında bu kadar çağrışıma sahip değildir. Sekülerizm ve onunla eş anlamlı olmasa da güncel kullanımda onunla özdeşleştirilen laiklik, Türkiye’de uzun zamandır belli bir kültüre ve yaşam biçimine karşılık gelmekte. Şayet bir kişi seküler bir ülke beklentisini dillendiriyorsa ekonomiye ve sosyal yapıya dair beklentileri ne olursa olsun istisnasız bir şekilde Kemalist olarak etiketlenir.

Ekonomik ve sosyal farkların asıl politik eksen olmadığı/olamadığı, siyasal İslam ve aydınlanma antagonizminin son 150 yıldır ülkenin kaderini belirlediği bir tarihsellikte toplumun genelinin böyle düşünmesinden elbette daha doğal bir şey olamaz. Bilhassa siyasal İslamcılar için bu aks son derece açıktır. Selanik, Manastır, Sabataycılık Yahudi, Mustafa Kemal, Aydınlanma, Batıcılık, İzmir, saltanatın kaldırılması, Hareket Ordusu… Tüm bu tarihsel kavramlar, mekânlar, kişiler ve olgular siyasal İslamcılar için tek bir potada kolaylıkla eritilebilirdir: Sekülerizm /Laiklik. Bazı durumlarda Yahudi kelimesi sekülerizm yerine tüm bu kavramların üst başlığı olarak da kullanılabilmekte.

Hangi kavramsal zincir takip ediliyor olursa olsun sekülerizm siyasal İslamcı için neredeyse sekülerizmin kendi anlamı dışında kendisi gibi yaşamayan veya düşünmeyen her şeyi tanımlamak için kullanılabilmekte. Dolayısıyla bugünün hegemonik siyasal İslam’ı için Yahudi ile seküler neredeyse aşağı yukarı aynı şeye tekabül eder. Belki siyasal İslam’ın büyük ötekisi dünya ölçeğinde tartışmasız bir şekilde ‘Yahudi’ olarak karışımıza çıkmakta ama Türkiye ölçeğinde seküler ile Yahudi siyasal İslamcının gözünde aşağı yukarı aynı yere tekabül eder.

Bazı sol sosyalist çevrelerin de Kemalizm’i veya kurucu ideolojiyi çağrıştırmasından dolayı sekülerizmi bile isteye önemli bir talep olarak dillendirmemesi düşünülmeye değerdir. Ermeni, Rum ve Yahudi toplumu içerisinde de sekülerizmi sadece kurucu ideoloji çağrışımıyla düşünenler maalesef ki vardır ancak sekülerizmi sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki yapıların herhangi bir din referansıyla şekillendirilmemesi olarak ele almamız politik okumamızı tamamen değiştirecektir. Her şeyden önce böylesi bir sekülerizm talebi Türkiye’de yaşayan dini veya politik bütün azınlıkların daha demokratik ve eşit bir toplumda yaşamalarına bir imkân tanıyacaktır. Basit bir örnek olarak bir devlet kurunda herhangi bir dine mensup kişinin özel ve ayrıcalıklı bir statüsünün olmasının önüne geçilecektir.

Bu açıdan Türkiye’nin geniş toplumunun yanında Müslüman olmayan azınlıklar kısmi de olsa bir eşitlik elde etmiş olacaklardır.

Bugün sekülerizmin ivme kaybettiği hatta neredeyse yok olduğu bir Türkiye’de kuşkusuz cumhuriyetçi ve demokrat olan Türkler kadar Ermeni, Rum ve Yahudiler de güvende değildir çünkü sekülerizm Kemalizm’in tarihinden bağımsız olarak hepimiz için özgür ve eşit bir yaşamın en temel zeminlerinden birini oluşturmaktadır. Şayet bu zemin kaymışsa veya yıpratılmışsa bunun olumsuz sonuçlarına her türlü azınlık maruz kalacaktır. Sekülerizm siyasal İslamcıların iddia ettiği gibi tek bir siyasi gruba karşılık gelen bir kavram olmasa da toplumun çok farklı kesimlerini siyasal İslam’ın hegemonik baskısı karşısında politik bir değerde ortaklaştırabilme potansiyeline sahiptir.
Bugüne kadar siyasal İslam topluma sekülerizmi sadece bir devlet ideolojisinin çıktısı olarak lanse etmeye çalıştı. Sekülerizm veya laiklik kelimeleri Atatürkçülük konusunda aşırı duyarlı CHP’li teyze imajıyla özdeşleştirildi ve bu şekilde medyaya servis edildi. Hoş, bugün o teyzelerin de birçok konuda haklı olduğunu birinci elden tecrübe ediyor olsak da sekülerizm bütün politik yükün bindirildiği CHP’li teyze imajından çok daha fazlasıdır.

Burada Türkiye için Kemalizm ile sekülerizmin tarihsel olarak bir ilişkisi olduğunu yok saymıyorum. Kuşkusuz kendini hem Kemalist hem de seküler olarak tanımlayan birçok insan vardır ancak sekülerizmin tamamen Kemalizm’e indirgenmesi onun güncel bir ihtiyaç olduğu gerçeğini görmemizi engellemektedir. Bunca post modern ve post yapısalcı teori arasında sekülerizmin hala güncel bir ihtiyaç olduğunu söylemek belki birçoğumuzu şaşırtacaktır ama sekülerizm Türkiye için neredeyse hiç olmadığı kadar güncel bir meseledir.

Yazıyı sonlandırmaya yaklaşırken sekülerizmin sadece Yahudi, Hristiyan ve ‘laik’ Türkler için gerekli bir politik talep olduğu düşünülmemelidir. Kuşkusuz siyasi, ekonomik ve hukuki kurumların herhangi bir dine göre şekillendirilmesini istemeyen Müslümanlar için de sekülerizm gereklidir çünkü sadece sekülerizm bu garantiyi farklı inanç gruplarına verebilmektedir. Sekülerizmin Kemalizm ile olan tarihselliğini yok saymadan ama bu tarihsellikten de ibaret olmadığını bilerek seküler bir Türkiye talebini hep birlikte tekrardan sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum. Bunu yapabilmemiz için sekülerizme siyasal islamın bize empoze ettiği kavramlardan ve kalıplardan kurtularak bakmaya ihtiyacımız var. Güncel sorunlarımıza uygun bir sekülerizm kavrayışının bu yüzden siyasi bir imkân olduğunu kabul etmeliyiz.

Sonuç olarak sekülerizm siyasal İslamcıların iddia ettiği bir grubun siyasal ihtiyaçlarına yönelik bir araç değil hepimizin demokratik bir Türkiye’de yaşayabilmesi için gerekli olan ön koşullardan biridir ve evet sekülerizm hepimiz içindir.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün