Erasmus´sun 
Sen Bizim Canımız

Litvanya ve Letonya seyahatlerimden anladım ki, Erasmus yapmayan üniversite öğrencisi veya çalışanı akademik dünyanın en büyük nimetlerinden birini kullanmamış demektedir. O zaman tanıtım şart, bilgi paylaştıkça çoğalır.

Cüneyt DİRİCAN Ekonomi
3 Ocak 2019 Perşembe

Rotterdam’da bulunan Erasmus Üniversitesinin tarihçesi öğrencilerin, akademisyenlerin hayatlarına yeni ufuklar açan bir projenin aslında çıkış noktası. Desiderius Erasmus Roterodamus 1466 yılında doğmuş bir Hollandalı filozof, din adamı ve hümanist. Kendisinin bir dünya vatandaşı olduğunu söylüyor ve bütün dünya sizin vatanınız diyor. İşte bu anlayış Avrupa Birliği’ndeki büyük kültürel ve akademik değişim ve hareketlilik programının adını oluşturuyor. Yunan zafer tanrıçası Nee-key (Nike) reklamı gibi “Dünya sizin oyun alanınız” diyor özetle Erasmus Plus programları.

Akademik dünyada öğrencilerin ve çalışanların eğitim, spor, öğretim ve gençlik projeleri üzerine Avrupa Birliği nezdinde oluşturulan program ve fona kısaca Erasmus denebilir. 2007-2013 yılları arasındaki Comenius, Erasmus, Leonardo da Vinci, Grundtvig adındaki ‘Hayat Boyu Öğrenme ve Gençlik Programları’ artık konsolide edilmiş ve yalınlaşmış olarak Erasmus Plus adını alıyor. Bireysel öğrenme hareketliliği, iyi uygulamaların değişimi için iş birliği ve politika reformuna destek olarak üç ana eylem planı var. En çok ilki öğrenciler ve akademi çalışanları tarafından kullanılıyor. Akademik personel eğitim alma, verme, anlaşma yapma gibi amaçlarla kısa ve uzun süreli başka okullara gidebiliyor. Öğrenciler ise öğrenim veya staj, gençlik aktiviteleri ve gönüllü çalışmalar gibi amaçlarla. Genelde dönem uzadığı için bursu kesilsin istemeyenler daha çok stajı ve aktivite ile gönüllülüğü tercih ediyor. Spor destekleri ve Jean Monnet (Bursu) Programı ise özel eylem kapsamına giriyor.

Erasmus aslında akademik dünya öncelikli bilinse de ilk, orta okul, meslek okulları gibi daha geniş bir kitleye imkân sunuyor. 28 Avrupa Birliği ülkesi dışında İskandinav ülkeler, Makedonya, Türkiye, Kuzey Afrika ülkeleri, Rusya Federasyonu, İsrail gibi ülkeler programa dahiller. 15 milyar Euro’ya yakın bütçesi bu faaliyetleri desteklemek için var. 2020 yılında biteceği öngörülüyor. Sonrası kanaatimce Avrupa Birliği’nin geleceği ile doğrudan orantılı. Süper starımız Ajda’nın parçası ile Erasmus’un tadını alan birisi olarak burada yorumumuzu katalım: “Yeniden başlasın, burada kalmasın.” Sitesindeki Türkiye ile ilgili son rapor 2016 yılına ait. 76 milyon Euro kullanmışız. 41.275 kişi 991 projede bu fondan faydalanmış. Genelde yarısı kadarı üniversite projelerine ait. 2016 yılında Ankara, Marmara ve Anadolu Üniversiteleri ilk üçteymiş ve Polonya, Almanya, İtalya ilk üç gidilen ülke olmuş. 2.779 öğretim üyesi giderken, 1.521 tanesi gelmiş.

Sistem tıkır tıkır işliyor genelde. Eve döndüğünüzde ‘ec.europa.eu’ uzantılı ‘European Comission’ adresinden gelen anket ile memnuniyet, üç taraflı katkı ölçülüyor. Okullarda prosedürler net ve hızlı. Valla bravo Erasmus Plus. Ankette, tanıtımında basını kullanacağım şıkkını da işaretledim, sözüm söz.

 

Seviyoruz seni 
canı gönülden

Şimdi gelelim Erasmus maceramın ikinci bölümüne. 5 Aralık’taki “Avrupa Avrupa Duy Sesimizi” başlıklı ilk bölümde Vilnius’taki Kartallı Baklava anımdan yola çıkarak Avrupa’daki Türk izlerini sizlerle paylaşmıştım. Siauliai State College benim Erasmus hareketliliğimin ev sahibi idi. Okulda bu dönem toplamda dört Türk Erasmus öğrencisi vardı. Karslı Sevgi, Sivaslı Rabia ve Adanalı Kevser İskenderun’dan gelmişler. İkisi yüksek lisansta elektronik mühendisi, birisi sağlık yönetimi bölümünden. Dördüncü ise Çorum Hitit Üniversitesinden Azeri Türk’ü Nihat. İtalya’dan ve İspanya’dan gelen diğer Erasmus öğrencileri ile Rūta Çukulata Fabrikası ziyaretimizde kültürel çeşitliliğin nasıl kaynaştırıldığını iyice gördüm. Sekiz saat derslerine girdiğim muhasebe bölümü öğrencileri ise genelde bizimkiler gibi, pek okumuyorlar, araştırmıyorlar, ilgisizler. Erasmus ve Schengen için son fırsatlarınız, mutlaka kullanın dedim.

Siauliai’deki (Şalu’daki) diğer üniversitede de çok (Türk) Erasmus öğrencisi varmış. Vilnius’a trenle iki saat mesafede. Şalu’da genelde otelde konaklama yerine ev kiralanıyor. 130 bin nüfuslu küçük bir şehir, bizim Kars kadar. Fakat Siauliai Arena bizim Ülker Arena gibi aynı. Litvanlar basketbolda dünyada söz sahibi. Ben de gitmişken ‘Home Town’ olarak Utena Juventus maçını kaçırmadım. Biz yendik tabii ki. Bu arada İstanbul Arel Üniversitesi Tahincioğlu Basketbol Ligi’nde Büyükçekmece Basketbol Takımına sponsor oldu. Gazanfer Bilge Spor Salonundaki yendikleri Pınar Karşıyaka ve Cebeci Spor Salonu’ndaki İstanbul Büyükşehir Belediye maçında seyrettiğim kadarı ile Arel Üniversitesi Büyükçekmece Basketbol takımı bu sene sürpriz yapabilecek bir kadroya sahip, ayrıca Siauliai ve Utena Juventus’tan daha iyiler.

Siauliai’de Hill of Crosses kesinlikle görülmesi gereken bir yer. Vatikan’da San Pietro’ya, Mardin’de Mor Gabriel, Deyrulzafaran Manastırlarına, İstanbul’da Patrikhane’ye, Barselona’da La Sagrada Familia’ya gitmiş birisi olarak gerçekten itiraf etmeliyim ki çok farklı ve etkileyici bir yer. Dünyanın her yerinden gelenlerin bıraktığı milyondan fazla haçtan oluşmuş üç minik tepe çok mistik.

Litvanya’da altyapı Rus, arabalar Alman ağırlıklı. Letonya da aynı şekilde, fazladan azıcık Fransız ve Japon arabası var. Bu iki ülkenin Schengen üyeliğinden anladım ki futbol maçın sonunda Almanların kazandığı bir oyun. Hem Rusların önünü kesmek hem ucuz iş gücü hem Alman arabaları için Baltıklar yeni bir pazar olmuş. Şalu Riga’ya iki saat mesafede. Ancak Litvanya’dan Letonya’ya geçtiğinizi “Letonya’ya hoş geldiniz, büyükelçilik numarası” SMS mesajından anlıyorsunuz. Hollanda’dan Belçika’ya geçerken göstermelik olsa dahi bir tabela ve yazı var.

Riga Vilnius ve Siauliai’ye göre daha gelişmiş ve turistik bir yer. Ortaçağ, Rus izlerinin yanında dört Radisson Hotel ile aynı zamanda daha Avrupalı. Lido aynı bizim Konyalı gibi yöresel yemekleri çok güzel sunuyor, mutlaka uğranmalı. Old Town’da yerin altında mahzenlerden oluşan ve çalışanlarının da kıyafetleri ile tam bir ortaçağ hanında yemek isteyenler içinse Rozengrāls mutlaka görülmeli. Christmas’ın meydanlara geldiği Baltık’larda, ortamı koklayan akıncı Malkoçoğlu Cüneyt gibi hancı ile konuştuk, sözüm var herkese tavsiye edeceğim diye. Eski KGB binası yine ziyaret edilmesi gereken yerlerden biri.  Riga otobüs terminalinden Baltık’lara, İskandinavya’ya, Rusya Federasyonu’na devamlı otobüs kalkıyor. En uzak yer dört beş saat mesafede, bizim 500T ile gittiğin mesafe kadar çoğu. Akşam Siauliai’ye dönerken aynı perondan kalkan Saint Petersburg otobüsüne binsem, “kısmet ver elini Rusya” kadar kolay yani. Otobüs terminalleri derken bizim Beşiktaş’ta daha fazla peron var, o kadar minikler.

Son gün Vilnius tren garından havaalanına gitmek için gerekli otobüsü kime sorayım derken, garın karşısındaki kebapçı Türk kardeşimiz sağ olsun iki Litvan kardeşimizden daha fazla yardımcı oldu. Kars havaalanı kadar büyüklükte olan Vilnius havaalanından dönerken, Riga’da çat kapı ziyaret ettiğim Letonya Üniversitesi Uluslarararası Hareketlilik Ofisi ve Ekonomi Fakültesi ile yapmak istediğim Erasmus anlaşmasını düşünerek, Baltıklara “dönüşüm muhteşem olacak” mesajımı planlamaya başlamıştım.

Baltıklar: Geçmişten günümüze

Osmanlı’nın Kırım’ı alması sonrasında, Rusya’nın Akdeniz’e geçişini engelleme planları, Baltıklara geçişini de engelleme ile devam ederken ve Volga ve Don nehirlerini birleştirerek tüm denizleri ve su ulaşımını kontrol alma planları ile tüm coğrafyada daha aktif olacakken, korkan İngiltere ve Fransa’nın desteklediği İsveç ile anlaşmasına kadar uzanmış. İsveç’in Rusları durdurmak için Osmanlı ile çeşitli vergiler karşılığında anlaşması ile son bulmuş, karşılığında Akdeniz’de rahat hareket edebilmiş, Baltıklar ise zaman içerisinde önce İsveç sonrasında ise Ruslara kalmış. Litvanya, Letonya gibi ülkeler bu şekilde İsveç ve Rusya arasında gitgeller yaşamışlar, bir dönem Osmanlı ile mücadele etmişler. Letonya 2. Dünya Savaşı’nda Almanların istilasında kalmış. Bu nedenle özellikle Litvanya’da halk hem Rus hem Alman mirası olarak (ya da soğuktan sanırım) biraz çekingen, ürkek. Tüm bölgede ayrıca geniş bir (Karay Türk) Yahudi mirası da bulunuyor.

Ekonomilerine bakıldığında ise Litvanya’da; Yıllık oranında x (işsizlik %8,3 + GSYİH büyüme %2,4 + enflasyon %2,5), cari açığın GSYİH’ya oranı -%0,9 ve kamu borcu %39,7, bütçenin GSYİH’ya oranı %0,5 ile genel olarak iyi durumda. Letonya’da; Yıllık oranında x (işsizlik %7 + GSYİH büyüme %4,7 + enflasyon %3), cari açığın GSYİH’ya oranı -%08 ve kamu borcu %40,1, bütçenin GSYİH’ya oranı -%0,5 ile genel olarak iyi durumda. Kamu borcu Euro Bölgesinin yarısı kadar, enflasyonu ve büyümesi daha hızlı, işsizlik rakamı ve bütçe açık oranı Euro Bölgesi ile aynı olan bu iki ülke Almanların maçı kazanması ile farklı olarak cari açık veriyor. Özetle, bugün Avrupa Birliği’nde ayrılsalar ekonomik rasyoları daha iyi durumda. Ama en son 2017 başında NATO Alman tankları bu iki ülkeye Rus’ları caydırmak için gitmişti.

Son söz: Erasmus Plus olmasa bu haber olmazdı.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün