“Gelecekte teknolojik bir kast sistemi olabilir”

Başarılı iş insanı Emre Sayer’in ilk kitabı ‘2048- Geleceğe Hazır mısın?’ Büyükada Yayıncılık etiketiyle raflarda yerini aldı. Kitabın arka kapağında da ifade edildiği gibi; yapay zekâ, biyo-teknoloji, dijitalleşme ve veri devrimi; toplumları, kültürleri, insanları; kısacası hayatın her alanını dönüşü olmayan bir şekilde değiştirmeye başladı bile. Bu romanda geleceğin aşkı var, geleceğin iş hayatı var, geleceğin toplum yapısı ve kültürü de var.

Zehra ÇENGİL Yaşam
16 Ocak 2019 Çarşamba

Gelecek bilinmezliğiyle hem hepimizi korkutuyor, hem de gizemiyle karşı konulmaz bir şekilde içine çekiyor. Emre Sayer, 2048 yılını anlattığı fütüristik romanıyla hayal gücümüze bir nebze ışık tutarken, hepimizin değişikliklere mental olarak hazırlanması gerektiğini söylüyor. Sayer “Gelecekte hem genetiği değiştirilmiş insanlar, hem de doğduktan sonra birtakım teknolojilerle donanmış insanlar olabilir. Bu da insanların kastlara ayrılma derdini ortaya çıkartabilir. Kendini modifiye etmiş, altıncı ya da yedinci duyu ile donanmış üstün bir ırk ortaya çıkabilir. Bir nevi teknolojik bir kast sistemi gibi. Böylesine bir değişim 100 sene içinde gerçekleşebilir” cümleleriyle iddialı bir öngörüde de bulunuyor.

 

Kitabınızın ismi ‘2048- Geleceğe Hazır mısın?’ Siz geleceğe hazır mısınız?

Onu ben de bilmiyorum, bence kimse geleceğe tam anlamıyla hazır olamaz. Gelecek tahmin edilemez, sürekli bir değişim geçiriyoruz. Kitapta bahsettiğim teknolojilerin belki hiçbiri gerçekleşmeyecek belki de birdenbire on yıl içinde hepsi hayatımıza girecek. Özellikle yapay zekâ. Bu motto şuradan çıktı aslında; insanlar günlük dertleriyle o kadar meşguller ve üzerlerinde öyle bir baskı var ki, kimse geleceğe odaklanamıyor.  Kitabı yazmamdaki hedef, biraz olsun yoğun gündemlerimizden uzaklaşıp geleceğin getirebileceği değişimlere dikkat çekmekti.

 

Kitabı yazma fikri nasıl doğdu? Konusundan biraz bahsedebilir misiniz?

Biraz şans eseri oldu. Zaten fütürizm, kapitalizm, sosyalizm, Marx, globalizasyon konularına çok ilgim var. Kitaplarımı hep elektronik ortamda İngilizce olarak okurum. İş icabı ayda 3-4 kez seyahat ediyorum. 1,5 yıl evvel İstanbul çıkışlı Amerika ve İngiltere uçuşlarında elektronik yasağı getirilmişti. Bunların hiçbiri yanımda olmayınca, en sevdiğim yazar olan Osman Aysu’nun kitaplarını okumaya başladım. Sonra bir kitap yazmayı hayal ettim. Hem ilk kitabım olması, hem de gelecekle ilgili olması epey zorladı beni.  Çok iddialı bir konu oldu. Kitap, 2048’de geçen aşk ve macera karışımı fütüristik bir hikâye. Erol adlı kahramanımızın ağzından dinliyoruz her şeyi.  Erol, Amerika’da yaşayan bir Türk. Girişim şirketi sahibi ve şirket büyüdükçe ortağı Selim’le ün kazanmışlar.  Bir gün konferans vermeye Türkiye’ye davet ediliyor ve yıllar içinde robotlaştığını hissediyor. Bu zinciri kırmak için İstanbul’a geliyor. Amerika ve Türkiye arasındaki teknolojik ve kültürel uçurumu fark ediyor. Türkiye’de Beste isimli bir kızla tanışıyor ve arkadaşlık kurmak istiyor. Çünkü o kadar kendini insanlığa adamış ki, gönül macerasına vakit bulamamış. Hayatı biraz alt üst oluyor. Yazarken de temel hedefimi olabilecek dönüşümleri aktarıp, kültürlerin topluma etkilerini göstermek olarak belirledim.

 

Geçmişe dönük kitap yazarken araştırma da yapılarak gerçek bilgiler kaynak olarak alınabiliyor. Siz bir bilinmeyeni yazdınız, gerçek üstü bir hayal gücü lazım bunun için, zorlandınız mı?

Kitabı yazdıktan sonra aldığım en büyük eleştiri, çok teknik olduğuydu. Aslında geçmişten de çok örnek verdim. Süreci de anlatmaya çalıştım. Biraz zorlandım açıkçası. 2048’i yaratmazsam okuyucuya pek fazla bir şey katamayacaktım.  Nasıl bir havaalanı var, araçlar, şehirler nasıl olmuş... Çok araştırdım ve okudum bu konuyla ilgili. Belki 7-8 bin web sitesi gezdim, kitaplar okudum. Belki o yıllarda bambaşka bir dünya olacak.  İnanılmaz zevk alarak yazdım; büyük ihtimalle devamını yazacağım.

 

“ROBOT ASİSTANLAR HAYATIMIZA GİRECEK”

Gerçekten sektörün önde gelen iş insanlarından birisiniz. Fırsatınız olsa kitaptaki Mimi gibi bir robot asistanınız olmasını tercih mi ederdiniz?

Mimi karakteri kitabın en önemli konularından biri. Robot asistanlar büyük ihtimalle hayatlarımıza girecek, bununla ilgili çalışmalar var. İnsanlar buna adapte olmak zorunda kalacak. Mimi gibi yardımcılar hayatımıza girdiği zaman hayatımızı çok rahatlatacak. Bu teknolojileri ilk kullananlardan olurum.  Kendi kurguladığım gibiyse hemen alırım. Ama sonuçta asla unutmayan bir makine taşıyacaksınız yanınızda ve birbirimize yalan söyleyemeyeceğiz gibi bir sürü konu var, yine de iyi olur.

 

Bir klasik olan kara ütopya ‘1984’, en çok okunanlar arasında yerini koruyor. Kitabınızda da Global Puanlama Sistemi gibi ilginç ve insanların denetim altında tutulduğu noktalar var. Sizce insanlar gelecekte mekanikliğin denetimi altında mı olacak?

Global Puanlama Sistemi ütopik bir şey. İnsanların şu anda sürdürülebilir bazı problemleri var. En başta çevre ve iklim. Bu tüketim çılgınlığı ve büyüme iştahı sürdürülemez hale gelebilir. İnsanlık buna bir çare bulacaktır. Kitapta kurguladığım puanlamada temel amaç, insanların çevreye duyarlılığını arttırmak. Nasıl bugün otel ve restoranların puanı varsa, bu satın alanlar için de önemli bir gösterge oldu... İşletmeler de puan düşmemesi için servis ve hizmet kalitesini maksimum düzeyde tutmaya çalışıyor. Ben de insanlar çevreye daha az zarar versin diye “Böyle bir sistem getirilebilir mi?” diye düşündüm. Bu fabrikalar, nakliye sistemleri, marketler, evler her adımı kastediyor. Çok gelişmiş yapay zekâlar lazım bunun için. Fikrimce bu olmayacaktır, çünkü bu altyapıyı oluşturmak çok zor. Buna benzer bir takım önlemler göreceğiz diye düşünüyorum.  İnsan hayatının kalitesini arttırabilen, daha sağlıklı yaşamasını sağlayacak şeyler olabilir. Teknolojiyi düşman olarak görmemek lazım, bundan kurtuluş yok.

 

“FACEBOOK BİZİ EŞLERİMİZDEN İYİ TANIYOR”

Facebook’un ABD’de seçim zamanı verileri sızdırarak, sonuçları manipüle ettiği haberleri basında yer almıştı. Teknolojinin ilerliyor olması, kitleleri de etkileyecek sonuçlar doğurabiliyor. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?

Önümüzdeki dönemde dünyadaki en değerli şirket bence Facebook olacak. Whatsapp onların, Instagram onların... Geliştirdikleri yeni yazılımlar var. Kitabın zaten temel doktrini veri devrimi. Biz her saniye veriler üretiyoruz, eskiden boşa akıp gidiyordu. 2019 itibari ile Facebook’un insanları eşlerinden, sevgililerinden daha iyi tanıdığını size garanti edebilirim. Bugün Amerikan seçimlerinde Facebook kimin nereye oy vereceğini, kimin neden oy vermeyeceğini dahi biliyor. Ve bizler manipüle edilip sistemin içine entegre olmak zorunda kaldık.  En basit örnek, navigasyon. Kestirme yolu bilmelerine rağmen insanlar makineleri dinliyor. Karar mekanizmalarını makinelere devrettik farkında olmadan. Belki makineler ileride bize yol gösterecek, belki de fikrimizi soran olmayacak. İnanılmaz bir değer erozyonu bizi bekliyor.

 

Gelecek öngörüleriniz arasında ‘Gazeteler basılmıyor, basılı yayın organı yok’ konusu da var. Bu değişim sizce ne kadar süre içinde gerçekleşecek?

Bugün medyada kapanan ya da fiziksel olarak basılmayan dergi ve gazetelerin temel sorunu ekonomik gelir gider dengesi. Ama şu anda dünyanın neresine giderseniz gidin, yaşı 10 ve altında olan çocuklar bambaşka bir kültürde yetişiyor. Benim oğlum ve kızım da dahil. Bilgilerini ve ihtiyaç duydukları eğlenceyi YouTube veya benzeri dijital ortamlarda buluyorlar. Gençler alışılagelmiş şekilde büyümüyor. Değer transferi belki biz ebeveynlerin elinde ama toplum da insana çok yeni değerler katıyor. Gördüğüm bu nesil, her şeyi anlık olarak takip etmek istiyor. İnsanların kitap okuma alışkanlıkları bile azalabilir. Basılı mecralar, kendilerini geliştirip yeni modeller bularak değişime ayak uydurmak zorunda.

 

“ÇOCUKLARIMIZI MENTAL OLARAK DEĞİŞİME HAZIRLAMALIYIZ”

Böyle bir teknoloji içinde ebeveynler değer transferini yapmayı nasıl başaracak?

Kitabı yazarken en büyük çıkış noktam buydu. İnsanlar çocuklarını nasıl eğitecek, hangi branşa yönlendirecek? Bugün okuyacağınız branş belki 20 yıl sonra olmayabilir. Hakikaten büyük bir değişim geliyor. Avukatlık, doktorluk gibi branşlar bile makinelerin eline bırakılacak gibi duruyor. Değişime çocuklarımızı mental olarak hazırlamamız lazım.

 

Bir bölümde, “Türk insanı sürücüsüz araçlara ayak uyduramıyor, muhabbet istiyor” dediniz. Gelecekte yaşanacak bu tip gelişmeler en çok Türk halkını mı zorlar sizce sosyolojik ve kültürel bağlamda?

Türk insanı inanılmaz dinamik ve yeniliklere adapte oluyor ayrıca çok çalışkan.  Bir yandan da değerlerine çok bağlı bir kesim var. Kitapta Amerika’da daha mekanize bir hayat varken, Türkiye’de bugüne daha benzeyen bir hayat kurguladım. Türkiye’nin bu Osmanlı’dan gelen bazı değerlerinin değişmesi bana zor olacakmış gibi geliyor. Belki teknolojiye güvenmeyecekler ama belki daha da hızlı adapte olacaklar.

 

Kitabınızın kahramanları ‘2026 Beşiktaş’ın Berlin’deki Şampiyonlar Ligi Şampiyonluk Maçı’ndan bahsediyor. Bu da gelecek hayalleriniz arasında mı?

Ailecek koyu Beşiktaşlı’yız. Kitabın bu bölümüyle ilgili çok fazla mesaj aldım. Bu hayalimiz inşallah gerçekleşir. Bu gidişle biraz zor ama neden olmasın? Türk takımlarının bugünkü sermaye yapılarıyla dünya takımlarıyla rekabeti zor. Galatasaray başardı, belki Beşiktaş da başarır.

 

Blok zincir yapısını Bitcoin ile tanıdık daha çok. Sanal para ile alışverişe sizce insanlarımız nasıl bakar? Blok zincirin yaygınlaşmasının Türkiye’de özelinde ne gibi faydaları olur?

Blok zincir teknolojisi aslında Bitcoin’in sisteminin altyapısı. Bu blok zincir sistemi dünyanın trendi olacak. Henüz gündelik hayatımızı etkilemiyor, daha çok kurumsal hayatta var. En büyük özelliğiyse verisinin değiştirilemiyor ve açık kaynak olması. Romanda teknolojilerin blok zincirle birbirine bağlantısını anlattım. Blok zincir teknolojisi veri devrimini hızlandıracak. Bugün bir yemek sipariş ettiğinizde kredi kartı bilgilerinizi bile girmiyorsunuz, bir şekilde sisteme güvenmişsiniz. Hayatın daha çok birimi ileride blok zincirle kayıt altında olabilir. Nasıl bugün dünyanın her yerinde kredi kartı taşımak zorundaysanız, Japonya “Ben block chain ödeme alırım” dediğinde ne yapacaksınız? Sosyal medyayı Avrupa’da en çok kullanan ülkelerden biriyiz, gelecekte kullanmak zorunda kalacağımız teknolojiler de gelebilir.

 

“İNSAN VE ROBOTUN DUYGUSAL İLİŞKİSİ İMKÂNSIZ DEĞİL”

Al Pacino’nun kendi yarattığı Simone adlı robota âşık olduğu bir film vardı. Sizce gelecekte insanlar ve robotlar arasında duygusal bir ilişki olma ihtimali ne?

Zor ama imkânsız değil. Bugün bize tuhaf gelecek, değerlerimize aykırı konular yarın yeni normal olabilir. Eğer yapay zekâlar düşündüğüm gibi gelişecekse, sohbet edebilecekse, insanların birtakım dertlerine çare bulacaksa, bunu güzel robot ve insanvari bir karışımla süsleyeceklerse neden olmasın?

 

Günümüzde küçük çocukların bizim neslimizde olduğu gibi oyuncaklarla oynamak yerine, akıllı telefon ve tabletlere maruz bırakılması çok eleştiriliyor. Eleştirilere katılıyor musunuz?

Bunun zararlı mı, zararsız mı olduğunu zaman gösterecek. Ben zararlı bulmuyorum ama her şeyin aşırısı zararlı olduğu gibi bu aygıtların da çok aşırı kullanılması zararlı tabii. Bu çocuklar başka türlü yetişiyor. Teknolojiye adapte olmak zorundalar, çocuğu mahrum bırakmak ileride birtakım zorluklar çekmesine neden olabilir.

 

Geçtiğimiz günlerde He Jiankui adındaki Çinli doktor kimselere haber vermeden, HIV virüsüne dirençli olacak şekilde genetiğini değiştirdiği iki embriyo ile bir hamilelik başlattığını ve bu ikizlerin sağlıklı bir şekilde doğduğunu duyurdu. Şalom yazarlarından Selin Sevindiren de Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Esra Battaloğlu ile bu gelişmeyi bilimsel ve etik açıdan değerlendiren bir röportaj gerçekleştirdi. Olayın farklı bir tür yaratmaya kadar gidebileceği konuşuluyor. Dünyadaki bu gelişmelere nasıl bakıyorsunuz?

Kitapta en çok kafa yorduğum konu bu. Bugünkü insan türünün devamı, insanların farklılaşabilme ihtimali ve getirebileceği muazzam problemler. Bu biyolojik ve fizyolojik farklılaşma birkaç şekilde gerçekleşebilir. Bahsedilen değişimler, doğumdan sonra da olabilir. Mesela bugün bize anormal gibi gelen beyin- makine entegrasyonu, yeni duyuların eklenmesi, üç boyutlu yazıcılardan çıkan kişiselleştirilmiş organlar gibi… Aynı şekilde sorunuzdaki gibi doğum öncesi bir takım modifikasyonlar yapılabilir. Dünya üzerinde hem genetiği değiştirilmiş insanlar hem de doğduktan sonra birtakım teknolojilerle donanmış bir takım ayrıcalıklı insanlar olabileceği gibi bu tip gelişmelerden mahrum kalacak yığınlar da olabilir. Bu da insanların biyolojik kastlara ayrılma derdini ortaya çıkartabilir, bir takım bugün öngöremeyeceğimiz çatışmalar yaşanabilir. Kendini modifiye etmiş, altıncı ya da yedinci duyusu olan üstün bir ırk ortaya çıkabilir. Teknolojik bir kast sistemi gibi. Böylesine bir değişim 100 sene içinde gerçekleşebilir.

 

“TÜRKİYE’DE TEKNOFOBİ VE TEGANLIK ÇOĞUNLUKTA”

Türkiye demografisine bakıldığında ‘Teknofobi’ ve ‘Tegan’lık çoğunlukta mı?

Bence çoğunlukta. İnsanlar az önce de bahsettiğim konular yüzünden bir tedirginlik içinde ve bu bir savunma refleksi doğuruyor. Özellikle Türkiye’nin muhafazakâr kanadında. Kitabı kurgularken çizdiğim Türkiye altyapısında biraz da bu yatıyor.

 

“HERKES YOUTUBER OLMAK, PLAZADA ÇALIŞMAK İSTİYOR”

Sizce yapay zekâ neyin yerini tutamaz?

Kanlı canlı bir insanın yerini tutamaz. Ben sizinle şu an bir kafede oturuyorum ve röportaj gerçekleştiriyorum. Bunu yapay zekâyla yapmak bir soğukluk getirir gibi geliyor ama bu soruya 2019’un bakış açısıyla cevap veriyorum. 2048’i görebilirsek “Ben nasıl insanlarla konuşmuşum?” bile derim belki. Kitabı yazarken 15- 25 yaş arasındaki bireylerle mülakatlar yaptım. Kimse fabrikada çalışmak istemiyor, herkes youTuber olmak, plazalarda çalışmak istiyor.

 

‘2048- Geleceğe Hazır mısın’ı neden interaktif bir sonla finalize ettiniz?

Bugün dünyada ne iş yaparsanız yapın, inovasyona önem vermek zorundasınız. Sıradanlık kimsenin istemediği bir şey. İnteraktif sonu, içinde olacakları bir formül olarak düşündük okuyucunun.  Geleceğin dertlerine ve avantajlarına ışık tutan bir kitap, herkese okumasını tavsiye ediyorum.

 

“EVLİLİKLER FORM DEĞİŞTİREBİLİR”

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Bugün insanlar dünyanın her yerinde benzer bir toplumsal sözleşmeyle doğuyorlar. Büyüyeceksin, okula gideceksin, iş hayatına atılacaksın, evleneceksin, çocuk yapacaksın ve onlarla ilgileneceksin gibi bir toplumsal rutinle büyüyoruz. Bu rutinde de bir takım değişiklikler olabilir. Yaşam sürelerimiz uzayabilir mesela. Bir insan 130 yıl yaşayacaksa 30 yaşında evlenip 100 sene aynı insanla nasıl yaşayabilir? Bu kadar uzun yaşayacaksak belki de 50 yaşında bir daha okula gidebiliriz. İnsanlar daha geç evleniyor, daha çabuk boşanıyor. Evlilikler form değiştirebilir gibi geliyor bana. Bilinmez ve zorlu bir gelecek bizi bekliyor.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün