Tüketici tükeniyor- 2

Alain Souchon ‘Foule Sentimentale’ 1993 çıkışlı ‘C’est déjà ça’ albümünün ilk şarkısıdır. Tüketim toplumunu anlatan güzel bir parçadır. “Atıp tutarlar akıllarınca; mutluluk, sahip olmaktır diye; dolaplar dolusu eşyaya” der şarkının dizeleri.

Cüneyt DİRİCAN Ekonomi
6 Şubat 2019 Çarşamba

Küreselleşme, mobilleşme, dijitalleşme ile tüketim toplumu hız kazandı evet, ancak bunlarla birlikte tüketiciyi tüketen yeni kavramlar ve yöntemler de günlük hayatımıza girdi. 23 Ocak tarihli haberimizin ilk bölümünde sosyal medya başta olmak üzere bunların bir kısmından ve tehlikelerinden bahsetmiştik. Ayrıca tüketici lehine iyileştirilmesinde fayda olan bize özgü diğer konulardan da. Fakat dertler bitmiyor. Kaldığımız yerden kimi iyileştirmeye, kimi önlenmeye, kimi değerlendirmeye, kimi düşündürmeye yönelik başlıklarla müşterinin sesi olalım.

Sosyal Medya ve Dijital Dünyanın Riskleri

Kişisel Verileri Koruma Kurumunun geçtiğimiz günlerde özel bir komisyon ile Facebook’u veri güvenliği konusunda incelediği haberi basında yer aldı. Bankacılık, telekomünikasyon, hastane, sosyal medya, sigorta gibi sektörlerden yoğun olarak şikâyet geldiğinin yine kurum başkanı tarafından açıklandığı aynı haberlerde yer aldı. Ancak çok az bilinen başka küresel dijital sorunlar var. Facebook dışında kişisel verileri, başta e-posta ve şifreler olmak üzere dijital dünyada hacker’lara kaptıran çok fazla küresel sosyal medya sitesi veya dijital uygulama var. Bunlar ‘dark web’ denilen dünyada klasör klasör kötü niyetli kişilerin kullanımına açık. Ödenmemiş Apple faturası dosyadadır, Netflix hesabınız borcundan dolayı askıya alındı, sipariş ettiğiniz ürününüzün faturası ektedir, Irak’taki parayı gel seninle kırışalım ve benzeri temalı spam sahtekarlık ve dolandırıcılık mesajları artık inbox’ların müdavimi konumunda. Ekli linkleri veya dosyaları tıklayanların çoğu ise farkında olmadan bir malware yani kötü amaçlı yazılımı bilgisayarına indiriyor. Ya kayıtları ya kamera ile görüntüleri ya geçmişleri dünyanın başka bir yerinde tehdit, şantaj, montaj gibi amaçlarla kendilerine karşı kullanılabiliyor. Ya da internetteki çeşitli sanal saldırı veya suçlarda haberleri olmadan bilgisayarları, ip adresleri kullanılabiliyor. Bu tarz spam ve kötü niyetli mesajlar artık (kötü bir çeviri de olsa) Türkçe olarak gönderilebiliyor ve tüketiciler maalesef bu phishing (oltalama) veya sahtekarlık mesajlarının kurbanı olabiliyor. Burada alınması gereken önlem ise tüketicileri bu tuzaklara düşmeden uyarabilecek bir mekanizmanın bulunması. E-posta hesaplarının kırıldığını öğrenmek isteyenler için “Have I been pwned?” gibi siteler mevcut. Hollanda merkezli fraudhelpdesk.nl ise tüketiciyi bu tarz sahtekarlık konularında uyaran güzel bir uygulama. Türkiye’de ise konuyu bu şekilde kapsamlı ele alan bir yapı henüz yok. Yani tüketici küresel dijital dünya ile tek başına mücadele etmek zorunda. Sahtekarlık bankacılıkla alakalı olduğunda ise en son BDDK’nın geçtiğimiz günlerdeki uyarısı gündeme geliyor. Hani banka komisyonlarını iade edeceğini veya hediye çeki vereceğini ya da kredisini çıkartacağını hatta yapılandıracağını iddia eden sahte siteler veya ele geçirilen hesaplardan arkadaşlarına gönderilen sosyal medya mesajları var ya, işte onlar. Ancak tüketici her seferinde farklı bir kurumla muhatap olmak veya takip etmek zorunda, yani merkezi bir yapı yok ülkemizde. TV’lerde kamu spotlarında vatandaşların bu konularda bilgilendirilmesi bir hızlı kazanım olabilir mi? Özetle, dijital dünyada sınır ötesi e-ticaret veya sosyal medya sitelerini vergi amaçlı, veri güvenliği kapsamlı takip ve kontrol etmek kadar önemli başka riskler de var ülkemiz ve vatandaşlarının çıkarı adına dikkate alınması gereken.

TÜKETİCİNİN HAKLARI VE KORUNMASI

Ülkemizde e-ticaret mevzuatı gereği kişinin izni olmadan, izinli veri tabanında kayıtlı olmadan, tüzel bir kişilik olmadan herhangi bir şekilde ticari kapsamlı aranmanız, mesaj veya e-posta almanız kanunen yasak. Ama gel gör ki, full check-up veya diş bakım paketlerinden, kablolu TV veya telefon aboneliğine, otellerden, giyime kadar bir sürü yerden SMS, telefonla arama, e-posta almak hâlâ mümkün. İstemiyorsanız veya yanlışlıkla size geldiğini düşünüyorsanız diye altına not düşmek de yasak ama nafile. Ve tek şansınız ya bunu yapmak ya da BTK’ya şikâyet etmek veya yeni kanunla kişisel verileri koruma mevzuatı hükümlerinde aksiyon almak. Fakat kimse sormuyor ki, şehrin karşı yakasındaki bir firma ya da evin 20 kilometre uzağında bir hastane sizin bilgilerinizi nasıl temin etmiş. Yani şirketler sadece vergi, işyeri güvenliği ya da SGK açısından mı denetlenmeli. Ürün sağlığı, aldatıcı reklam veya fahiş fiyat artışlarının kontrolü dışında yok mudur bir kontrol, yaptırım mekanizması ihtiyacı. Mesela bağımsız denetçiler bu tarz işlem kontrolleri için kullanılabilir mi?

Örneğin, Mersis numarasını bilmeyen veya ısrarla sorulmasına rağmen ver(e)meyen bir 800’lü numara tüketiciyi kablolu TV abonesi yapmak için defalarca arayabiliyor. Mesela Mersis numarası aramalarda niye en sonda söylenir. Gerçi iptal edilmesine, cihaz iade edilmesine rağmen sonradan borç çıkartıldığını veya icra gönderildiğini söyleyenler de yok değil.

E-devlet uygulaması dahilinde sahtecilik, dolandırıcılık işlemlerinin önüne geçilmesi adına kredi veya kredi kartı, çek karnesi, tapu veya otomobil alım-satım, şirket kurulması gibi işlemlerde vatandaşa uyarı mesajı gönderilebilir mi?

Sigorta acentesi olmak, emlak danışmanlığı artık belli şekil şartlarına ve mesleki yeterlilik belgesine tabii. Ama her türlü kişisel veriyi içeren bozulan cep telefonları veya bilgisayar tamirleri için gidilen tamirci dükkanları veya servisler için bir kontrol veya yeterlilik şartı mevcut değil.

Müşteri deneyimi önemlidir: Hesapların kapanması için verilen dilekçeye şube müdürünün tamam demesi, dilekçenin teslim alınmıştır imzası yetmeyebiliyor. Teyide rağmen bir emekliye haftalar sonra hâlâ kapanmamış bir hesabınız var diyebiliyor bir banka. Ki mobil şubesini kullanmıyor diye müşterisini anlaşmalı üçüncü çağrı merkezine 30 kereden fazla aratan banka da mevcut.

DOMATES, BİBER, PATLICAN

Sevgili Barış Manço’nun şarkısındaki domates, biber, patlıcan fiyatları son günlerde yükselince marketlerdeki fiyat kontrolleri yine gündeme geldi. Yukarıda gündeme getirdiğimiz konuların tüketiciye maliyeti çoğu zaman soğanın göz yaşartıcı etkisinden daha fazla ve tuzlu olabiliyor ve bu konuları bütünsel olarak gündeme alan, çalışan, önlem alan mekanizma ülkemizde maalesef henüz yok.

81300 Moda’da, Saint Joseph’ten arkadaşım Boran ile evlerinin önünde arabayı park ederken camı tıklattı, “Gençler biraz ileri alın, yoksa parktan çıkamam” dedi. Arabadan inince “Barış Ağabey, senin Gülpembe şarkını hiçbir kasetinde bulamıyorum” dedim. “Haklısın, plakçımla konuşurum” dedi. İlk çıkan kasetinde Gülpembe vardı. Rahmetli müşterinin sesini dinlemiş, tüketicinin hakkını unutmamıştı. Bu vesile ile ruhu şad, mekânı cennet olsun. 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün