Web´den Seçmeler

Bunu siyahilerin birbirlerine ‘nigger’ diyerek hakaret etme hakkına sahip olmasındaki gibi değerlendirmek de mümkündür belki, ama anti-semitizmin ‘totalitarizmin ilk adımı’ (Hannah Arendt) olduğu bir dünyada hiç kimsenin anti-semitizmi haklı göstermeye hakkı olmamalı… UĞUR KUTAY - BİRGÜN

İzak BARON Diğer
13 Şubat 2019 Çarşamba
  • NAZİ ALMANYA’SININ EV SAHİPLİĞİNİ YAPTIĞI 1936 BERLİN OLİMPİYAT OYUNLARI’NA GİDEN TÜRKİYE BASKETBOL MİLLİ TAKIMI’NDA MUSEVİ SPORCULARIN DA BULUNMASI ÖVÜNÜLESİDİR

Nazi Almanya’sının ev sahipliğini yaptığı 1936 Berlin Olimpiyat Oyunları’na giden Türkiye Basketbol Milli Takımı’nda Musevi sporcuların da bulunması övünülesidir. Lakin İkinci Dünya Savaşı sırasındaki ’20 kura’ uygulaması da gocunulasıdır. Misal Nor Şişli’nin yeniden askere alınan futbolcuları döndüklerinde kupa ve şiltlerinin çoğunun yok olduğunu görür. Varlık Vergisi’nden yılan Maccabi Kulübü de İsrail’e göçer ve bugünkü Maccabi Haifa’yı kurar. 6-7 Eylül olayları ise Süryani cemaatinin takımı Gedikpaşa’yı yok olma noktasına getirir.

1960-1980 arasında da azınlıkların taşıyıcı kulüpleri Şişli, adı Beyoğlu olarak değiştirilen Pera (1938’de çıkan kanun gereği) ve Taksim olur.

Kıbrıs’ta yaşanan elim hadiseler özellikle Beyoğluspor’u çok olumsuz etkiler. Kulüp 1. Lig’e çıkacakken yaşanan protestolardan ötürü irtifa kaybedip liderlikten beşinciliğe kadar düşer. Keza 70’lerde de ASALA’nın terör eylemlerinin yarattığı iklim nedeniyle Türkiye’den göç edenler olur ki bu süreçte Şişli ve Taksim çok sayıda oyuncusunu kaybeder. Maccabi İsrail’e göç etse de Yahudiler 1960’ların başında ‘Yıldırımspor’ isimli bir basket takımı kurar. 80’lerden günümüze de Şişli, Beyoğlu ve Taksim faaliyette bulunur.

Kenan Başaran

http://www.hurriyet.com.tr/kitap-sanat/biz-lefterlerle-coktuk-41107491

 

  • AYRICA ARAP DEVLETLERİNİ ANAKRONİK BİR MONARŞİNİN ÖNCÜLÜĞÜNDE ÇAĞDAŞ BİR PANARABİZME SEVKETMEK ANLAMINA DA GELEBİLECEK OLAN İTTİFAK, UZUN VADEDE İSRAİL AÇISINDAN SON DERECE OLUMSUZ SONUÇLARA YOL AÇABİLİR

İsrail açısından Körfez monarşileriyle kurulacak askeri bir ittifak, tarihinde bir benzeri olmadığından, olası gözükmemektedir. Sıkça tartışılan yapılanma, NATO benzeri bir savunma örgütünü önermektedir. Lakin İsrail, ABD ile dahi resmi bir ittifak ilişkisi içerisinde olmamıştır. Bu durumun istisnası, İsrail’in Türkiye ile imzaladığı 1996 anlaşması olmakla birlikte, söz konusu anlaşmanın kapsamı, NATO’nun 5. maddesi gibi askeri savunmayı ortaklaştıracak bir düzenleme içermemektedir. Kaldı ki bu madde, üyelerden birine yönelecek herhangi bir tehdide topyekûn savunmayı vurgular. Ortadoğu’daki devletlerin çok çeşitli düzeylerde yaşadıkları sorunlar göz önünde bulundurulursa NATO benzeri bir ittifak, bölge devletlerinin bir biçimde devamlı savaş halinde olmasına yol açabilir. Bu bağlamda İsrail’in, bölgedeki Arap devletleriyle de benzer bir ilişki biçimi geliştirme ihtimali oldukça yüksektir. Askeri istihbarat ve eğitim faaliyetleri, İsrail’in olası bir Arap ittifakına verebileceği maksimum katkıyı simgelemektedir.

Ayrıca Arap devletlerini anakronik bir monarşinin öncülüğünde çağdaş bir panarabizme sevketmek anlamına da gelebilecek olan ittifak, uzun vadede İsrail açısından son derece olumsuz sonuçlara yol açabilir. Günümüzde İran tehdidi dolayısıyla ortak bir payda yakalayan bölge devletleri, İran’daki rejimin olası düşüşüyle birlikte farklı arayışlara sahne olabilir. NATO örneğinde de görülebileceği üzere, bu tipolojideki askeri ittifaklar yeterli ödeneklere ve belirgin bir hegemona sahiplerse bir biçimde ayakta kalmak için uğraş vermektedirler. Böylesi bir durumda İsrail’in yeniden hedef tahtasına konmayacağına dair bir garanti yoktur. Her ne kadar karşılıklı diplomatik tanınma şartı bir ön koşul olarak yerine gelecekse de bu da yeterli bir koruma sağlamayacaktır.

Bir diğer negatif görünüm ise Arap ordularının yetenekleriyle alakalıdır. Yukarıda da ifade edilen Suudi Arabistan’ın Yemen müdahalesindeki askeri başarısızlığı, bölgedeki Arap devletleri arasında askeri anlamda başat güç olduğu kabul gören Suudilerin de aslında o denli güçlü olmadıklarına delalet etmektedir. Kaldı ki Suudiler askeri yapılanmalarına milyarlarca dolar harcamaktadırlar. Bölgesel bir güvenlik örgütünün lideri pozisyonuna talip olduğu bilinen Suudilerin Yemen’deki performansı, askeri ittifakın ilerleyen dönemlerdeki olası performansına dair de fikir verebilir.

İsrail açısından bölgenin askeri entegrasyonu, yukarıda anılan olumsuzluklara rağmen gerçekleştirilebilir görünmektedir. Özellikle de ABD’nin dışarıdan vereceği kuvvetli destek, bölge devletlerini hiyerarşik bir dizilime zorlayacaktır. Böylece başarısız olacağına yönelik güçlü belirtiler olsa da ittifak, belki AGİT benzeri gevşek bir yapılanma kurgulanarak, bölge devletlerinin istişare mekanizması işlevi üstlenecektir. Zira İsrail açısından gevşek bir yapılanma, tercihe şayan olandır. Böylece Arap devletlerinin bir düzeyde entegrasyonu gerçekleştirilmiş olacak ve cari görünümde İran tehdidine karşı ortak bir duruş sergilenmiş olacaktır. Ayrıca üst politika (high politics) girdisi olarak belirecek yapılanma, alt politika (low politics) girdisi olarak belirecek ulaşım ağıyla ve dolayısıyla Arabistan yarımadasının jeostratejik entegrasyonuyla desteklenecektir.

Ceyhun Çiçekçi

https://www.aa.com.tr/tr/analiz-haber/israil-ve-korfez-bolgesel-entegrasyon-arayisi/1387086

 

  • İTALYAN MUSEVİ SİNAGOGU’NDA AŞAĞI YUKARI HER AY BÖYLE BİR FAALİYET OLUYOR

SON yıllarda binalar tekdüzeleşti. İstanbul’un coğrafyasını beton boğuyor. Yaşanan hayat ve insanların tüketim kalıplarında bile bir yeknesaklık başladı. Buna rağmen 2 bin yılı silmek kolay değil ve her an güzel şeyler de olabiliyor.

3 Şubat Pazar günü Galata’da İstanbul’daki İtalyan Musevi cemaatinin 1855’ten beri var olan sinagogunda İtalya’dan gelen bir barok müzik topluluğu (Ensemble Salomone Rossi) grubu bir barok konser verdi. Marta Fumagalli, Lydia Cevidalli, Issei Watanabe, Diego Cantalupi bu grubun üyesidirler. Salomone Rossi ve ardından Antonio Vivaldi ve Friedrich Handel’den aryalar ve prelüdlerle nefis bir konser dinlendi. İstanbul renkli, özgün yönleri kaybolmayacak ne olursa olsun bazı köşeleri muhafaza altında kalan bir büyük metropol ve onu hem Akdeniz dünyası içinde hem de dünyanın birçok yerlerine göre özgün kılan bu tarafı ve böylelikle de geniş bir dünyanın içinde yaşayabiliyor.

İtalyan Musevi Sinagogu’nda aşağı yukarı her ay böyle bir faaliyet oluyor. İtalyan kültür heyetiyle de işbirliği halinde İtalya’dan gelen gruplar bazı halde de bizimkilerin konserleri bu şehrin müzik kültürüne hiç şüphesiz katkıda bulunacaktır.

İlber Ortaylı

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ilber-ortayli/rum-azinlik-musluman-azinlik-dedi-turk-demedi-41111646

 

  • BURASI, İSTİKLAL MAHALLESİ.DİĞER BİR ADIYLA, YAHUDİ MAHALLESİ.

Burası, İstiklal Mahallesi.Diğer bir adıyla, Yahudi Mahallesi. Fotoğrafları gönderen okurumuz Sema Akçay, meramını da gayet net bir iletiyle anlatmış.

“Bölgedeki evlerin tümü, Ankara’nın ilk yerleşim döneminden kalma. Bu evlerin bir bölümü yıkılmış, bir bölümü de yıkılmak üzere. Yıkılan binaların yeri anında otoparka dönüşüyor. Buram buram tarih kokan bu bölge, en az Hamamönü evleri kadar güzel ve alımlı. Kültür ve Turizm Bakanlığı öncülüğünde, Ankara Büyükşehir Belediyesi ile Altındağ Belediyesi’nin de destekleriyle buraya el atılsa, Ankara’nın en güzel tarihi mekânlarından birisi ortaya çıkar. Bu tarihi kaybetmeden, kazanamaz mıyız?

http://www.hurriyet.com.tr/yerel-haberler/ankara/kaybetmeden-kazanalim-41112604

 

 

Fatih Tekeci

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/fatih-tekeci/bu-tarihi-kaybetmeden-kazanamaz-miyiz-41112275

 

  • ANTİ-SEMİTİZMİN ‘TOTALİTARİZMİN İLK ADIMI’ (HANNAH ARENDT) OLDUĞU BİR DÜNYADA HİÇ KİMSENİN ANTİ-SEMİTİZMİ HAKLI GÖSTERMEYE HAKKI OLMAMALI…

2018’de yapılan son Golem, anti-semitizm konusunda Wegener’in filminden geri kalmıyor. 16. yüzyıl Prag’ındaki hikâyeye gönderme yaparak başlayan filmin öyküsü 1673’te Litvanya Yahudileri arasında geçiyor. Vebanın kırıp geçirdiği Hıristiyan halk bunun sorumlusunun karanlık büyüler yapan Yahudiler olduğunu düşünüyor ve bölgedeki Yahudilere saldırıyorlar. Hikâye ilerlerken anlıyoruz ki Hıristiyanlar vebanın kökeni hakkında yanılıyor ama Yahudilerin kara büyüyle ilişkisi konusunda çok haklılar! Sonunda bölgeye asıl yıkımı, küçük oğlu ölmüş bir kadının yarattığı golem getiriyor. Sonuç: Bir taşla kuş katliamı; hem Yahudilerin kara büyü ve cadılık potansiyelini, hem başta ihtiyar haham olmak üzere erkeklerin bilgeliğini, hem de kadınların Kabbala ile ilgilenmesine dair yasağın ise ne kadar yerinde olduğunu görüyoruz.

Bu kadın düşmanı anti-semitik filmi asıl ilginç kılan, senaryo -Ariel Cohen- ve yönetim grubunun -Paz Kardeşler- tümüyle Yahudilerden oluştuğu bir İsrail yapımı olması… Korku sinemasında uzmanlaşan Doron ve Yoav Paz Kardeşler 2015’te Jeruzalem adlı ilginç bir kıyamet filmi yapmışlardı. “Cehennemin üç kapısı vardır. Biri çölde, biri okyanusta, biri de Kudüs’tedir” sözüyle başlayan filmde üçüncü kapının açılışını, kıyametin Kudüs’ten başlayışını izliyorduk.

Bu filmlerin, 2010 tarihli İsrail yapımı korku filmi Rabies (Kuduz) gibi hem İsrail devlet politikalarına hem de dinsel düşünceye eleştirel yaklaşan anti-siyonist anlatılar olduğunu söylemeyi çok isterdim. Ama özellikle Golem’in açıkça mizojinik ve anti-semitik bir film olduğu ortada… Bunu siyahilerin birbirlerine ‘nigger’ diyerek hakaret etme hakkına sahip olmasındaki gibi değerlendirmek de mümkündür belki, ama anti-semitizmin ‘totalitarizmin ilk adımı’ (Hannah Arendt) olduğu bir dünyada hiç kimsenin anti-semitizmi haklı göstermeye hakkı olmamalı…

Uğur Kutay

https://www.birgun.net/haber-detay/golem-yonetmen-olsa.html

 

  • MÜLKLERİNE EL KONULAN YAHUDİLER, BURADAN HASKÖY TARAFLARINA SÜRÜLÜYOR. “SİNAGOGLARIN BULUNDUĞU ARSALAR VE CEMAATLERİN SAHİP OLDUKLARI MALLAR HAZİNEYE AKTARILIP DEVLET MÜLKİYETİ OLDU VE MÜSLÜMAN VAKIFLAR AÇIK ARTIRMALARDA BUNLARI SATIN ALDI. SİNAGOG ARSALARI SATIN ALINDIKTAN SONRA, YAHUDİLER… O ALANLARDAN SÜRÜLDÜLER.”

1665 yılında kendini Mesih ilan eden Haham Sebatay Sevi olayı vardır ki, apayrı bir yazı konusu. Kitapta genişçe işlenen bu konu, ihtida ve Kadızadelililer hareketi bağlamında ele alınmış. Sevi’nin önüne iki seçenek konur: Ölüm ve ihtida (dininden dönerek Müslüman olma). Sevi bunca iddiasına rağmen, kimi dervişler gibi inancı uğruna ölümü değil, ihtidayı seçer. Sarayda süpürgeci görevi verilen Sevi, sonunda 1671 yılında Arnavutluk’un Uljin kentine sürülür ve 1676 yılında orada ölür.

“Bir ‘kafiri’ Müslümanlığa çevirmenin sevapların en büyüğü olduğu” inancı, Osmanlı döneminin azalan, çoğalan ama değişmeyen ihtida hareketinin temelini oluşturur. İslam hukuku ihtidanın gönüllü olması emreder. Kimi tarihçiler bu hukuki koşuldan hareketle ihtidaların gönüllü olduğunu iddia eder. Bunlardan “Minkov, arşiv belgelerini anlatısal kaynaklarla birlikte okumadığı, belgelerin tutulduğu güç ilişkileri bağlamını anlamadığı için bu sonuca varabilir” (300) diyen yazar David Bear, bir tarihçilik yöntemi olarak belge okumanın ne anlama geldiğinin “güç ilişkileri bağlamı” diyerek altını çizer ve ihtidaların zorlama yoluyla olduğunu belirtir. 

Eminönü’nde Valide Sultan Cami olarak da anılan Yeni Caminin inşasına 1589 yılında Safiye Sultan tarafından başlatılmış, mali vb. sıkıntılar yüzünden devam etmemiştir. Ancak 1663 yılında Hatice Turhan Sultan tarafından caminin yapımı tamamlanmıştır. Buradaki inşaat cami yapımıyla kalmamış, Mısır Çarşısı, türbe, sebil, medrese, sıbyan mektebi ve hünkâr kasrıyla birlikte bir yapılar bloğu oluşturulmuş. Bu kadar alan, arsa nasıl temin edilmiş?

Bölge bir Yahudi yerleşim yeri. Mülklerine el konulan Yahudiler, buradan Hasköy taraflarına sürülüyor. “Sinagogların bulunduğu arsalar ve cemaatlerin sahip oldukları mallar hazineye aktarılıp devlet mülkiyeti oldu ve Müslüman vakıflar açık artırmalarda bunları satın aldı. Sinagog arsaları satın alındıktan sonra, Yahudiler… o alanlardan sürüldüler.”

Bu arsalar hazineye aktarıldı derken, bu mülklerin karşılığı için Yahudi hak sahiplerine herhangi bir ödeme yapılmıyor.

Fetih ve ihtida, birbirini tamamlayan ve devlet/saray tarafından İslam fıkhına dayanılarak meşruiyet kazandırılan bir harekettir. (Meşruiyet, öznel alana ait bir terimdir ve her meşruiyet, haklı ve doğru olduğu anlamına gelmez) “Camiyi yapanlar, hatırı sayılır bir tarih bilinci sergilediler. Yahudilerin Eminönü’nden Hasköy’e sürülmesini Muhammed’in Yahudi Beni Nadir kabilesini Medine’den sürmesiyle karşılaştırdılar; zira hünkâr köşküne çıkan koridoru süslemek için Kuran’ın Haşr suresini seçmişler. Haşr suresi, Allah’ın inanmayan Yahudileri müminler şehri Medine’den nasıl kovulduğunu anlatır.”

Hüseyin Şengül

https://bianet.org/biamag/toplum/205307-osmanli-avrupasi-nda-ihtida-ve-fetih

 

  • FİLİSTİN CUMHURBAŞKANI MAHMUD ABBAS DAHİL TÜM FİLİSTİNLİLERİ KIZDIRAN İSE TRUMP YÖNETİMİNİN KUDÜS KONUSUNDA ALDIĞI İSRAİL YANLISI KARARLAR; BAŞKAN TRUMP’IN SÖZLERİYLE, “ABD’NİN KUDÜS KONUSUNU (İSRAİL-FİLİSTİN) GÖRÜŞME MASASINDAN” KALDIRMASI

Geçen hafta içinde Türkiye’ye gelen diğer önemli ziyaretçi Ürdün Kralı Hasan’dı. Ürdün oldukça küçük nüfusu, toprak ve ekonomik büyüklüğüne rağmen bölgesinde önemli rol oynayan bir ülke. Bunun nedeni İsrail ile uzun bir sınırı paylaşması ve Filistin sorununda etkili bir rol oynaması. Haram-i Şerif’in yönetimindeki özel yeri de Ürdün’ün Filistin sorunundaki rolünü arttırıcı bir durum.  Ankara için, özellikle Suriye’nin içinde bulunduğu şartlar, Başbakan Netanyahu yönetimindeki İsrail’le ilişkilerdeki gerginlik ve Sisi yönetimi altında Mısır’la ilişkilerde yaşanan sorunlar dikkate alındığında, Ürdün ile işbirliği ve üst düzey diyalog daha da önem kazanıyor.

Ürdün Kralı Hasan İstanbul’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü ve bu görüşmeye iki ülke Dışişleri Bakanları da katıldı. Görüşmede Filistin ve Suriye sorunlarının öncelikli olarak ele alındığı anlaşılıyor. Trump Yönetimi’nin çok kısa bir süre içinde Filistin sorununun çözümü konusunda “Asrın Planını” açıklayacağı yönündeki beklentilerin arttığı bir dönemde, Türkiye ve Ürdün’ün Filistin sorunu, iki devletli çözüm ve Kudüs’ün statüsü gibi konularda ortak görüşleri savunması ve birlikte hareket edebilmesi önem taşıyor.

Nitekim geçen haftanın sonunda Başkan Trump’ın damadı (ve Filistin çözüm planını hazırlayan yardımcısı) Jared Kusher’in, ABD’nin Orta Doğu Temsilcisi Jason Greenblatt ile birlikte, Körfez Arap ülkelerini ziyaret edeceği ve bu ziyaret sırasında ABD’nin Filistin “barış planının” ele alınacağı açıklandı. Kusher’in Suudi Arabistan, Birleşik Arap Cumhuriyetleri, Katar, Bahreyn ve Umman’a gideceği, bu ziyaretler sırasında özellikle barış planının “mali yönlerinin” ele alınacağı anlaşılıyor. Bu durum Trump Yönetiminin “barış planının” mali yükünü petrol ve doğal gaz zengini Arap ülkelerine ödettirmek istediği anlamına da geliyor.

Trump Yönetiminin “barış planı” henüz açıklanmış değil. Amerikan basın-yayın organlarında planla ilgili (kopuk) bazı bilgiler yer alıyor. Basın haberleri Jared Kushner’in planını İsrail Başbakanı Netanhayu’nun görüşleri paralelinde hazırladığını gösteriyor. Trump Yönetiminin karşılaştığı sorun Filistinlilerin şimdiden Vaşington tarafından hazırlanan planı kabul etmeyeceklerini, Başkan Trump yönetiminde ABD’nin “dürüst arabulucu” niteliğini kaybettiğini ve ABD ile barış planını görüşmeyeceklerini şimdiden açıklamış olmaları. Filistin Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas dahil tüm Filistinlileri kızdıran ise Trump Yönetiminin Kudüs konusunda aldığı İsrail yanlısı kararlar; Başkan Trump’ın sözleriyle, “ABD’nin Kudüs konusunu (İsrail-Filistin) görüşme masasından” kaldırması.

Şimdi Jared Kushner ve Başkan Trump’ın “Asrın Barış Planını” Filistinlilere zorla kabul ettirebilmek için, (ne bahasına olursa olsun destekledikleri) Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri rejimlerine güvenmek ve bu ülkeleri Filistin Yönetimi üzerinde baskı yapmaları için devreye sokmak istedikleri izleniyor. Bu ülkelerin yönetimlerinin artık Filistinliler, Filistin sorunu ve Kudüs meselesiyle fazla “ilgilenmek” istemedikleri açık, ama Mısır ve Körfez Arap ülkeleri halklarının Filistinlilere desteği hala devam ediyor. Bu çerçevede Arap ülkeleri yönetimlerinin Jared Kushner’in “Asrın Çözümüne” verecekleri desteğin kendi halklarında yaratacağı tepkiden çekindikleri anlaşılıyor.

Oğuz Çelikkol

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/oguz-celikkol/onemli-ziyaretler-41113671

 

Netten okumalar

 

  • ABD’Lİ OYUN YAZARI ISRAEL HOROVİTZ İLE ETNİSİTE VE CİNSEL KİMLİK ÜZERİNE - SÜMEYRA GÜMRÜKÇÜ

https://www.kulturservisi.com/p/abdli-oyun-yazari-israel-horovitz-ile-etnisite-ve-cinsel-kimlik-uzerine/

 

  • YUNAN SELANİK’İN İNŞASI VE (AFFEDERSİN) ANTİSEMİTİZM – DEFNE ÖZÖZER

http://www.avlaremoz.com/2019/02/08/yunan-selanikin-insasi-ve-affedersin-antisemitizm-defne-ozozer/

 

  • ÖZCAN DENİZ, İSRAİL'DE FENOMEN OLMAYI NASIL BAŞARDI? - MAYK ŞİŞMAN

http://www.milliyet.com.tr/ozcan-deniz--%C4%B1srail-de-fenomen-olmayi-nasil-basardi--molatik-10903/

 

  • FİLİSTİNLİ ÜRETİCİDEN HEM KOŞER HEM HELAL BİRA

https://www.dw.com/tr/filistinli-%C3%BCreticiden-hem-ko%C5%9Fer-hem-helal-bira/a-47358184

 

  • GELİBOLU'NUN 500 YILLIK TARİHİ ARTIK VİRANE..

http://www.canakkaleolay.com/Gelibolu-39-nun-500-yillik-tarihi-artik--45594

 

  • YAHUDİ SELANİK: ZORLUKLARI AŞAN BİR AŞK HİKAYESİ - ÇEVİRİ: NESİ ALTARAS

http://www.avlaremoz.com/2019/02/11/yahudi-selanik-zorluklari-asan-bir-ask-hikayesi/

 

  • O CİNAYET İSRAİL'İ KARIŞTIRDI - RAFAEL SADİ

https://odatv.com/o-cinayet-israili-karistirdi-11021932.html

 

  • HOLOKOST’A KARŞI KİŞİSEL BİR İSYAN ARAYIŞI: SAUL’UN OĞLU

http://yeniyasamgazetesi.com/holokosta-karsi-kisisel-bir-isyan-arayisi-saulun-oglu/

 

Takılan tweetler

 

Bryan Kirschen‏ @LadinoLinguist 8 Şub

Daha fazla

Muestro filmo, Salvado por la lingua, sovre el djudeo-espanyol en Saray, Bosna: https://www.youtube.com/watch?v=R0qZYqb1OIU … Kon subtitolos i en Ladino ("Spanish>Spain"...Youtube no mos desha meter el nombre del ladino...)

https://www.youtube.com/watch?v=R0qZYqb1OIU

edirneyahudiyemekleri‏ @eyahudiyemekler 7 Şub

Daha fazla

Edirne Yahudi yemeklerinde belki de en lezzetli yemeklerden birisidir. Medyas de Berencena kon Kezo (Peynirli Patlıcan Kayığı) 750 gr patlıcan veya kabak (küçük veya orta boy tercih edilir) 2 adet yumurta 1 bardak rendelenmiş tulum peyniri

 

Ottoman Imperial Archives‏ @OttomanArchive 10 Sub

Daha fazla

A Jewish Bridal Procession in Tunisia, 19th Century Tunus'ta Bir Yahudi Gelin Alayı, 19. Yüzyıl

 

TRCoE‏ @Turkey_CoE 7 Şub

Daha fazla

Uluslararası Holokost Anma Günü için bugün Avrupa Konseyi’nde “Türk Pasaportu” ve “Lina Amato'nun Hikayesi” adlı belgesel filmlerin gösterimi gerçekleştirdik. Yahudileri Nazi kıyımından kurtaran merhum diplomatlarımızı bir kez daha saygıyla andık @TC_Disisleri

 

Mike‏ @Ian__Curtis___ 9 Şub

Daha fazla

Paris - February 9, 2019: Antisemitism is not only a word, it's reality.

Paris-9 Şubat 2019: antisemitizm sadece bir kelime değil, gerçek.

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün