Maddiyatın bu kadar ön planda olduğu, sadece başkalarıyla yarışmaya endeksli, çocuklarına aktivite yaptırma sebeplerinin bile diğerlerinden geri kalmaması olan bu yeni nesil hayatlar ne kadar sağlıklı?
Psk. Serra Gerşon Nahmias
70’li yıllarda Kaliforniya’da başlayan Kaliforniya Sendromu, dünyada olan tüm savaşlar, fakirlik ve yokluklara rağmen Kaliforniya halkının bu olaylardan etkilenmeyerek her gün kendini şımarttığı daha bencil, haz odaklı ve sağlıklı yaşam saplantılı bir hayat sürme sendromudur.
Sizce Türkiye’de kaç Kaliforniyalı var?
Size durumu anlatayım, sayıyı siz çıkarın! En güzide semtlerin birinde, yüksek kiralı, havuzlu bir sitede, sahiplerinin cip kullandığı ve yatılı dadıların bulunduğu bir ev düşünün. Evin iki çocuğu da o semtteki özel okula gitmekte. Çocuklar, okuldan sonra ve hafta sonları mutlaka çeşitli aktivitelere katılmakta. En pahalı oyuncaklar hediye edilmekte, en yüksek model telefon ve tablet bilgisayarlar, kişi başına iki adet düşerek adeta Silikon Vadisi yaratılmakta… En az 30 kişilik Whatsapp gruplarıyla burnu akan bir çocuğa dahi sümüğü kurumadan 80 tavsiye ve dört doktor önerisi yapılmakta...
Ne kadar güzel bir hayat değil mi! Birçoğumuzun hayalindeki hayatı yaşıyor bu insanlar…
Peki, gerçekten mutlular mı? Kaliforniyalılaşmak bizi nasıl insanlara çeviriyor?
Bu şekilde yaşayan insanların birçoğunun içsel mutlulukları maalesef az. Neden mi?
Çünkü mutluluklarını maddiyata bağlıyorlar. Son model bir spor ayakkabı çıkınca dolabında 25 tane daha ayakkabısı olmasına rağmen mutlaka alıyor; yeni bir spor dalı çıkınca bunu hemen deneyip Instagram’ında paylaşıyor; marka çantaları almak için hem bir ton para harcayıp hem de kuyruk bekliyor...
Peki, maddiyatın bu kadar ön planda olduğu, sadece başkalarıyla yarışmaya endeksli, çocuklarına aktivite yaptırma sebeplerinin bile diğerlerinden geri kalmaması olan bu yeni nesil hayatlar ne kadar sağlıklı?
Mutsuzluklarının diğer bir sebebi de yüzeysellik! Bakıyorum da aslında sevgi dolu bir aile ortamı var çoğunun. Çocuklarına sonsuz sevgi veriyor ve sınırsız olanak sunuyorlar. Hobi edinmeleri için ellerinden geleni yapıyorlar. Ancak yüzeyseller... Yaşanılan hayatlar, Instagram paylaşımlarına dönüştü. ‘Sözde’ sorunsuz, tozpembe ve mükemmel… Sorunlar yok sayılıyor. Eşleri birbirine yakınlaştıran “hayatı beraber göğüsleme” diye bir olgu kalmadı. Sanki sorunlar konuşulmadığı sürece yok oluyorlarmış gibi bir hezeyan içindeler. Eşler birbirinin gerçekten nasıl hissettiklerini merak etmiyor. Çocuklarla ilişkilere gelince çocukları bir sürü aktiviteye götürmenin, seni seviyorum deyip iki öpücük vermenin gerçek ilgi olduğunu zannediyorlar...
Bu mutsuzluğun diğer sebepleri ise ‘An’da kalamamak ve herkes gibi olma ihtiyacı... İnsanların kafası hep gelecekte yapmak istedikleri programlarla dolu... Ya da gelecek endişeleriyle... En acısı da çocuğun; anne ve babasından sadece kendisine konsantre olmasını beklerken, güzel bir an yaşandığında bunu videoya çekip Instagram’a koyarak anne babaların anın büyüsünü bozmaları. Çevreye “Çocuğumla ben de en az sizin kadar eğleniyorum” mesajını vermek onlar için daha önemli!
En önemlisi ise sürekli bir yerlere yetişme çabası içinde olan, kimseden ve hiçbir yenilikten geri kalmak istemeyen kişilerin iç benliklerinden uzaklaşmaları… Yaşam amaçlarını, başkasının etkisi altında kalmadan gerçekten ne yapmaktan hoşlandıklarını bilmemeleri. Mutluluklarını sadece dış faktörlere bağlamaları...
Oysaki çok güzel bir hayat yaşıyorsunuz! Bu hayatı yaşarken Kaliforniya Sendromu’na kapılıp içsel mutluluğunuzu ihmal etmeyin. İşte size içsel mutluluğunuzu yakalamanız için birkaç tavsiye:
Çünkü siz bunları hak ediyorsunuz!