Dilara Akay ve Ormandaki Heykel Müzesi

Var olmak, ölüm, kadının güçlenmesi, kültürel ve çevresel hakların eşit ve adil dağıtılması, siyasal baskı altındaki cinsel kimlikler konularında çalışan sanatçı Dilara Akay’ın birçok kadına ilham olacak bir yolculuğu var. Sanatçı, iç gücünü keşfetmek için çıktığı bu sanat yolculuğunda yalnızca kendini düşünen biri olarak kalmıyor, ortak varoluşlar için çalışıyor. “Benim için bir tür sosyal heykel” dediği fiziksel ve sanal mekânlar yaratıyor. Önce İstanbul’un göbeğinde, Çukurcuma’da kâr amacı gütmeyen bir sanat platformu olarak HAYAKA ARTI, sonra sanal dünyada arayuzgaleri.com, şimdi de merkezden uzak bir merkez olan Göcek’teki heykel bahçesi…

Mirey NASİ Sanat
24 Temmuz 2019 Çarşamba

Dilara Akay’ın yolculuğu sanat vasıtasıyla kendi iç dünyasını, kadınlığını ve bu coğrafyada bir birey olarak kimliğini keşfetmeye girişmesiyle başlıyor. Toplumsal duyarlılığı son derece yüksek olan Akay, gittiği her yerde ürettiği heykellerin, ilgilendiği konularla ilgili sorular içermesini ve izleyenlere ilham vermesini dileyerek çalışıyor. Göcek’teki heykel bahçesi de şüphesiz böyle bir mekân… Yolunuz düşerse mutlaka ziyaret edin.

Sanata nispeten daha geç yaşta başladın ve bu anlamda çok kadına ilham olacak bir dönüşüm hikâyen var; bize öncelikle kendinden bahseder misin?

Üniversite son sınıftayken çocukluk aşkım ile evlendim, sonrasında hemen anne oldum. Çocuklar ilkokula giderken moda dünyasında aktif olarak çalışmaya başladım. DiceKayek’i yaratırken Paris-İstanbul, dahası iş/aile arasında yoğun git-gellerle geçen yıllar, farkındalığımı yükselterek önceliklerimi sorgulamaya yönlendirdi. Kendimi 30’lu yaşların başında sanatın kollarına atarak iç dünyamı, kadınlığımı, anne olarak bu coğrafyada birey olarak kimliğimi keşfetmeye giriştim ve yolculuk başladı. Hemen arkasından bir süreliğine taşındığımız New York şehrinin hızlı temposunda da devam eden bu sanat yolculuğu sayesinde; hangi dayatmalar, koşullanmalar ve öğreti kalıplarını bilinçsizce içselleştirdiğimle yüzleştim. Ne mutlu ki, bu sayede ne yaptığımı, nerede, hangi zeminde bulunduğumu fark etme ve sorgulama fırsatları elde ettim. Yaratıcı çalışmaların sağaltıcı etkisiyle kendimi keşfederek var etmeye ve samimi/hakiki kalarak bulunduğum çevre ile etkileşim içinde öğrenmeye devam ediyorum.

Kendi iç gücünü ararken adeta bir kâğıdı keser gibi ürettiğin katman katman metal heykellerin var. Bu pratiğin kavramsal temelini nerden alıyor?

Hemen her işimin temelinde kolaj gibi farklı malzemelerden kesip birleştirerek meydana getirdiğim çalışmalar; modernizmin standartlaştırmasına karşı farklı, tahmin edilmez ve doğrusal olmayan bir kavram/düşünce alanı ortaya koymayı hedefliyor. Kendi bilinçaltımın düşünce düzlemi ile görsel alanda, duygularım açığa çıkmış vaziyette karşılaşıyorum. Bu yüzleşme, kelimelerle ulaşamayacağımız gerçeğe doğrudan ulaştıran bir deneyim. “Ne olduğunu düşünme, ne olduğunu bil” konusuna yaklaşmak için bir formül önerisi olarak…

Kendimde derinlere daldıkça bakıyorum ‘ölüm’ temasının yanı başındayım. Hem insan olarak tam kavrayamadığımız, hem öteki âlemlere ait olma vasfıyla beni kendine çeken bu tema ayrıca, soyağacımdaki duygusal mirasta karşıma çıkan büyük üzüntü ve kayıplarla da yüzleşmeye vesile ediyor. Örneğin Kuzey Osetya’da yaptığımız sergide Beslan Katliamında öldürülen çocukların anısına Beslan Anneleri ile Kanada’da yaptığımız sergide, Cumartesi Anneleri ve Ermeni Soykırımı mağdurları ile dayanışma göstermek üzere çalışmalar yaptım. Onların kayıplarının acısını derinden paylaşarak mücadelelerine destek olduğumu düşünüyorum. Kısaca yaptığım çalışmalarda hayat ve sanatı yakınlaştırmaya, dünyanın ağır yükünün bir kısmını da kendim taşıyarak varoluşumu anlamlandırmaya çalışıyorum.

Dünyanın birbirinden çok farklı yerlerinde sanat rezidanslarına katılıp iş ürettin. Örneğin Osetya’da, İsrail’de ve son olarak Amerika’da… Bu çalışmaların ortak paydası neydi?

Kimisi başvuru kimisi davet ile bulunduğum bu sanatçı programlarında sanatın dönüştürücü etkisinden faydalanarak; sosyal, kültürel, çevresel hakların eşit ve adil dağıtılmasıyla ilgili farkındalığımın artmasını ve oralarda yaptığım çalışmaların güçlü bir şekilde bu konularla ilgili soruları içermesini ve izleyenlere ilham vermesini dileyerek gittim. Sanırım öyle de oldu. Dönüşteki ortak özellikleri ise her bir deneyimden çok şey öğrendiğim ve kısa sürede derin güzel dostluklar geliştirebildiğim yerler olmasıydı.

Çok yönlü amaçları olan bir sanatçısın; hem kendin üretiyorsun hem de çeşitli projeler için oluşturduğun fiziksel ve sanal    sanat mekânları ile bir farklılık yaratıyorsun. Aslında yarattığın mekânlar da sanatının bir parçası mıdır?

Heykel, konu gereği boyut ve mekânla ilgili. Dolayısıyla heykelin tüm bileşenlerini, dinamik ve statik mekanizmalarını yeni form ve formatlar yaratabilmek için araştırıyorum. Bunun altındaki neden; yeni düşünce ve kolektif hareketler yapabilme zemini gerçekleştirmeyi hedeflemek. Heykel sadece fiziksel/anıtsal olanla sınırlı değil; mekânın anlamını tersyüz edip dönüştürerek ya da sanal/fiziksel arasında köprü kurarak farklı ilişkilere/diyaloglara zemin yaratabildiğimizi deneyimledim. Bu yeni ortak varoluşlar, yepyeni düşünme ve hareket etme kapasiteleri geliştirmemize ve insanlığın olumlu değişimi için kelebek etkisi yaratabilmemize neden oluyor. Bu fikirler ışığında yıllarca Çukurcuma’da bulunan stüdyomu, kurucu yöneticisi olduğum sanat platformu HAYAKA ARTI’nın ve arayuzgaleri.com’un sergi ve etkinliklerinin mekânı olarak kullanıma açtım. Buna diğer bir yaklaşımla (Beuys’dan öğrendiğimiz üzere) bir tür ‘sosyal heykel’ diyebiliriz.

Şimdilerde ise yepyeni bir mekân olarak kendi heykel bahçeni yarattın. Sanatın merkezi İstanbul’dan Göçek’e taşınarak merkezden uzak bir merkez oluşturdun. Bu yolculuk neden oluştu?

Daha yavaş daha derin bir yaşam özlemiyle bir kaç arkadaş buralara taşındık. Doğa ile iç içe yaşamaya başladığımız bu yeni hayat hem bana hem eşime çok iyi geldi. Bu sene itibarıyla atölyemi de buraya taşıyarak, çalışmalarıma burada devam etme kararı aldım. Üstelik sergilendikten sonra depoda bekleyen hemen tüm heykellerim orman içindeki stüdyomun bir bölümünde ve çevresindeki bahçede halka açık heykel bahçesi olarak daimi sergileniyorlar. Hedefim burasının; bölgenin doğal ve sosyal yapısını destekleyeceğim; birikimlerimle ilham verip, Ege ile Akdeniz’in bu birleşme noktasında coğrafi- tarihi zenginliklerini öğrenerek, yöre halkı ile kolektif yaratacağım çalışmaların mekânı olması. Her yolculuğum gibi bu son yolculuk da güçlü bir kelebek etkisi yaratma isteği/hevesi taşıyor.

Heykellerinin kamusal alanda yer almasını önemseyen bir sanatçısın. Kamusal alan ne demektir, sanatın kamusal alan ile buluşmasının ne önemi vardır?

Kamusal alanlar, toplumsal gelişme için gerekli olan kolektif öğrenme ve toplumsal işbirliğinin gerçekleşme ihtimali olan alanlardır. Sanat, bu alanların nitelik ve içeriğinin belirlenmesinde, kişilerin yurttaşlık hakları konusunda bilinçlendirilmesinde, toplumun tüm kesimlerinin ekonomik, politik, sosyal, kültürel ihtiyaçlarının belirlenmesinde ve bu kesimlerin aralarındaki ilişkilerin diyalog ile gelişmesinde önemli bir rol oynayabilir.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün