Sutra

Sidi Larbi Cherkaoui / Sadler’s Wells London

Erdoğan MİTRANİ Sanat
25 Eylül 2019 Çarşamba

“Bence “Sutra” birey ile toplum arasındaki oyunu anlatıyor… Kimi zaman birey manipüle ederken bazen de birey grup tarafından manipüle ediliyor. Bir çocuk keşiş hem iki dünya arasında hem de grup ve birey arasında köprü kurulmasına yardım eder. Birey, kendi evreni hakkında her şeyi sorguladıktan sonra bir gruba adım atar… İşte bizim anlattığımız da bu.”  Sidi Larbi Cherkaoui (Yönetmen, Koreograf

Ortak Yapımcıları Athens Festival, Festival de Barcelona Grec, Grand Théâtre de Luxembourg, La Monnaie Brussels, Festival d`Avignon, Fondazione Musica per Roma, Shaolin Cultural Communications Company olan Sadler’s Wells London yapımı, dövüş sanatıyla çağdaş dansı harmanlayan  “Sutra”, bugüne kadar 33 ülkede, 83 kentte 250 bini  aşkın seyirciye ulaşmış, benzersiz bir gösteri.

Fas kökenli Hollandalı yönetmen, koreograf ve dansçı Sidi Larbi Cherkaoui, ilkini 1999’da yönettiği koreografileriyle sayısız ödül almış ünlü bir yaratıcı.

Shaolin keşişlerinin hüner, güç ve ruhaniliklerinden esinlenen “Sutra”  fikir olarak  Cherkaoui’nin Avrupa’dan bir süreliğine çekilip kendi içine dönmek istediği bir dönemde, Japon arkadaşı Hisashi Itoh’un tavsiyesi üzerine ziyaret ettiği Shaolin Tapınağında doğmuş. 1.500 yıl önce Çin’de kurulan ve Budist öğretiyi temel alan Shaolin Tapınağı’nda rahipler dünyevi arzulardan sıyrılıp aydınlanma amacıyla, tüm yaşam biçimlerine saygı gösteren ve Ying-Yang arasında gidip gelerek dengeyi bulmaya yönelen Budist felsefeyi, beden ve zihnin kusursuz dengesiyle benzersiz bir güce ulaştıran savunma sanatı Kung Fu’nun, müthiş zorlu  eğitimiyle harmanlıyorlar.

Shaolin geleneğindeki felsefe ve inancın Kung Fu’ya yansımasını çağcıl bir bağlamda ele alan “Sutra”, Asya dövüş felsefesini meditatif Kung Fu’nun tüm çarpıcılığıyla Batı’ya yayarak sonraki nesillere de ilham veren Bruce Lee’nin yarattığı güçlü imajdan hareketle, rahipleri birer dansçı olarak ele almış. Cherkaoui, tapınağın mücadele sanatlarında uzman on dokuz Budist rahibiyle birlikte aylarca çalışarak, Budist felsefeyi, mücadele sanatını ve çağdaş Batı dansını birleştiren dansın gelenek ve ruhunun fiziksel disiplinle buluştuğu nefes kesici bir sanatsal evren yaratmış.

“Sutra”, ünlü heykeltıraş Antony Gormley’nin 21 ahşap kutusundan oluşan çarpıcı sahne düzeninde, Polonyalı besteci Szymon Brzóska’nın piyano, vurmalı çalgılar ve yaylılar için bestelediği, canlı yorumlanan özgün müziği eşliğinde sahneleniyor.

Cherkaoui, bir söyleşisinde Gormley’nin kutularının “Sutra”nın yapı taşları olduklarını, bu dünyada verilmiş alanları, kurulan köprüleri, örülen duvarları temsil ettiklerini, rahiplerin yörüngesinde ve onların manevralarıyla bir fikirden başkasına geçerken farklı manzaralar oluşturduklarını belirtmiş.

Aynı söyleşide geleneklerin kazandırdığı tarihsel vizyonun dışına çıkabilmek ve rahiplerin de sadece uzak bir kültürün bireyleri değil, bizim gibi birer insan olduklarını da vurgulamak amacıyla, önce geleneksel kıyafetler giydiklerini, sonra kostüm değiştirerek daha Batı tarzı giysilere ve en sonda yine orijinal kıyafetlerine döndüklerini anlatmış.

2010 İKSV Tiyatro Festivali’ndeki unutulmaz gösterisinden on yıl sonra “Sutra”, bu kez İKSV ve Zorlu PSM işbirliğiyle tekrar İstanbul’a gelerek, kusursuz birlikteliği, felsefi derinliğini müthiş bir dans tekniğiyle harmanlayan çok katmanlı yapısı, zaman ve mekânın dışında kalan mistik atmosferiyle izleyicileri bir kez daha hayran bırakarak coşkulu bir alkış aldı.

 

BÜYÜLEYİCİ BİR AÇILIŞ GÖSTERİSİ  “WRECK – Soyu Tükenmişler Listesi”

I. Istanbul Fringe Festival açılışını, Insieme Irreali Company’nin sunduğu, kostümlerini ve koreografisini Brüksel’de yerleşik genç İtalyan sanatçı Pietro Marullo’nun üstlendiği, “WRECK – Soyu Tükenmişler Listesi” ile yaptı.

“WRECK” hareket, ses ve görsel sanatları bir araya getiren disiplinlerarası bir performans. “Kocaman, siyah, havayla şişirilmiş yastık gibi yumuşak bir plastik, boşlukta hareket eder. Tıpkı bir avcı gibi. Bu soyut objenin çağrışımsal bir gücü var: insanları yutup tükürdüğü için Leviathanların bir alegorisi, denizaltındaki efsanevi canavarlar, kapitalizmin metaforu veya insanlık koşulları gibi düşünülebilir. Kavramsal katmanları sayesinde izleyenlerin çağrışımlarını çeşitlendiren ve hayal gücünü zorlayan bir etkiye sahip.”

Avcı en başta tekli veya çoklu, heykel ya da robot gibi hareketsiz canlıları yutar. Giderek bu hareketsizler, ürkünç bir anda donup kalmış kurbanlara dönüşürler. Yavaş yavaş bir hareket başlar. Önce zombi gibi kararsız adımlarla gelişen bu hareket azar azar müthiş süratli bir devinime döner. Finalde 6 dansçısı dev yastığın havasını boşaltıp bir cansız yılan gibi yere uzattıktan sonra seyircilerin arasına karışırlar. 

Özellikle bedenlerle anlatılan öyküleri ne kadar yazarsak yazalım anlatmak mümkün değil ne yazık ki. “WRECK”in olağanüstü görselliğini de sözcüklerle aktarmak imkânsız gibi. Üstelik performans, Sakıp Sabancı Müzesi terasında, benzersiz bir Boğaz manzarasının önünde gerçekleşiyordu. O büyüleyici gösterinin can alıcı yerinde, karşı yakada kenarı hafifçe kesik dev bir tepsi gibi doğan mehtabın oyunun büyüsüne büyü katmasıysa tek kelimeyle bir mucizeydi.

 

Başlangıcından 72 yıl sonra nihayet İstanbul’da  “İSTANBUL FRINGE FESTİVAL”

Adını İngilizce “püskül” anlamına gelen bir sözcükten alan Fringe Festival, sahne sanatlarında “alternatif”, “sınır” ve “keşfedilmemiş” gösterilere odaklanan bir oluşum. Fringe’nin hikayesi, 1947 yılında Uluslararası Edinburg Festivali’ne davetsiz misafir olarak katılan ve gösterilerini “bir kenarda” sergileyen 8 ekip ile başlamış. Giderek bu oluşum, çağdaş gösteri sanatları alanındaki en prestijli festivallerden biri olarak görülen Edinburg Fringe’e dönüşmüş. Günümüzde her yıl dünyanın birçok kentinde, farklı ölçek ve formlarda düzenlenen Fringe Festivalleri alternatif ve yenilikçi işler üreten genç sanatçılara işlerini uluslararası platformda sergileme imkanı sunmakta.

Çoğulcu ve disiplinlerarası bir temele dayanan Fringe, yeni ve dinamik olanı kültür ve sanat yoluyla arayan katılımcılarını, çoğulcu ve yenilikçi bir atmosfere davet ediyor.

İlk kez 18 – 22 Eylül tarihlerinde kentimizde sahne alan Istanbul Fringe Festival, tüm dünyada olduğu gibi çeşitliliği ve özgünlüğü İstanbul’un kent dinamiği ve çok kültürlü doğasıyla buluşturmak üzere yola çıkmış:

Bu yazıda Fringe’de izlemiş olduğum iki uluslararası gösteriden söz edeceğim. Programda yer alan ve büyük beğeni toplayan Craft Tiyatro yapımı “Shakespeare Müzesi”, sezonda Craft Kadıköy’de sahnelenmeyi sürdüreceğinden, bu çok özel gösteriden daha ileri bir tarite söz edeceğim.

“FrInge Kısalar”

Istanbul Fringe Festival ekibi tarafından özel seçilmiş olan “Fringe Kısalar”  gösteri seti, dünyanın değişik yerlerinden gelen 5 farklı ekibin, etkileyici ve orijinal performanslarını geniş bir yelpazede sundu.

Ocram Dance Movement (Italya) tarafından sahnelenen “Amunini”, ebeveyn sevgisinden partnara duyulan sevgiye, arkadaş sevgisinden yuva sevgisine her türlü sevgi formuna değinen iki kişilik sımsıcak bir performanstı.

İki ufak çocuğun, Asya’da bir pirinç tarlasında oyun oynamalarının hayali üzerine kurulmuş olan ve  Girolami & Todeschi Company (Italya) tarafından sergilenen ”Manbusha” iki erkeğin müthiş hareketli ve bir o kadar da estetik dans gösterisiydi.

Cie Kontamine (Fransa) yapımı “Petite Mécanique Humaine”, bir metro yolculuğunda, iki istasyon arasunda geçen zamansal ve mekânsal boşluğa odaklanan üç karakterli bir dans parçasıydı.

Polonya’dan Eliza Kindziuk’in solo performansı “See Me”, bedeni ile zihninin kendi görünüşünü kabul etmemesi yüzünden tahrip olmuş bir karaktere odaklanıyordu.

Yukarıda sözü geçen dört gösteri de ilginç ve görülmeye değer etkileyici birer çalışmaydı. Ancak Hong Kong’dan gelen Cultural Connections yapımı “Toilet Pump”, benzersiz mizah duygusu ve müthiş yaratıcılığıyla hepsini aşıyordu. Bir tuvalet pompası sahneye çıkarıldığında neler olabileceğinin ve bir dans gösterisinde onunla neler yapılabileceğinin merakından doğan “The Toilet Pump”, pompanın fiziksel yapısından yola çıkarak, nesneyi farklı görsel ve işitsel formlarda, dans ve tiyatroyu başarıyla harmanlayarak sergiliyordu.

Yeni bir Istanbul Fringe Festival’inde buluşmak üzere, hepinize yeni tiyatro mevsiminde keyifli seyirler dilerim.

 


Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün