Anne Frank Sergisi Edirne Büyük Sinagogunda açıldı

Üç yıldır ülkemizde farklı şehirlerde ve çok sayıda farklı mekânda sergilenen, Amsterdam’daki Anne Frank Evi ile Avrupa Birliğinin katkılarıyla ülkemize gelen ve SEHAK kuruluşunun çalışmalarıyla açılan sergilerin bir yenisi 29 Eylül Pazar sabahı kapılarını Edirnelilere ve Edirne Büyük Sinagogunu ziyaret edenlere açtı.

Toplum
2 Ekim 2019 Çarşamba

Pazar sabahı İstanbul’dan gelen bazı toplum yöneticileri ile SEHAK Başkanı Işıl Demirel ve çalışma arkadaşlarının hazır bulundukları açılışta Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan ve serginin gerçekleşmesinde pay sahibi olan Vakıflar Edirne Bölge Müdürlüğünden Hamit Bulgurcu da hazır bulundular.

Sergi, Anne Frank’ın Nazi döneminin zulmü altında Avrupa’nın önemli ülke ve şehirlerinde yaşanmış acı olaylar ve 6 milyonu Yahudi milyonlarca kişinin ölümüyle sonuçlanan dönemi 14 yaşlarındaki bir kızın hatıra defterinden hareketle günümüz çocuklarına, gençlerine, yetişkinlerine hatta olgun insanlarına aktarmaya ve anlatmaya çalışıyor. Edirne halkı tarafından ilgiyle karşılanacağı, okul öğrencilerinin ilgisini çekeceği düşünülen ve onları bu konuda bilgilendirme amacındaki sergi 3 Kasım tarihine dek açık kalacak.

Serginin açılışında Türk Yahudi Toplumu adına Silvyo Ovadya ve Metin Delevi söz aldılar.

Katılımcıları etkileyen Metin Delevi’nin konuşması şöyleydi:

“Anne Frank – hüzünlü gözleri, narin yüzü, kısa yaşamı nasıl bu günlere ulaştı? Nasıl hâlâ gezilen bir müzesi, sergileri ve okunan, öğrenilen bir hikâyesi var?

Samimiyetiyle, dürüstlüğü ve ciddi zekâsıyla yazdığı anıları, duyguları, sözcükleri sayesinde. ‘Kötülük’ demeden, kötülüğü anlatmasıyla, o güzelim yaşamının nasıl elinden kayıp gittiğini gün be gün anlatan hatıra defteri sayesinde. Kötülüğün nasıl ülkeden ülkeye geçip onu kovaladığını, nereye kaçsa, saklansa sonunda onu bulduğunu göstermesiyle.

Yaşanan felaket öyle büyük, öyle inanılmazdı ki, bir tek kızın hikâyesi, kocaman gerçeğe açılan bir yol oldu. Anne Frank’ın yaşadıkları, sözcükleri öyle gerçekti ki, Holokost’un gerçeğini anlamaya başlayabildi onu okuyanlar.

Rüyalar, hayaller gençliğin ayrılmaz bir parçasıdır. Zengin olma hayalleri, tüm gönlünden geçenleri gerçekleştirme hayalleri.

Aradan 75 sene geçti. Anne Frank’ı okumanın, sergilerini gezmenin, ondan bahsetmenin hala faydası var mı? Böyle bir kıyımın, böyle bir nefretin bir daha yaşanmamasını sağlayalım dediler. “Bir Daha Asla” dediler. Oldu mu? Başardık mı?

Peki, o zaman neden yine buradayız, bir sergide ve bunu önemsiyoruz. Tekrar tekrar öğrenmek için. Çünkü eğitim önemli. Göstermeli, anlatmalı ve açıklamalıyız, bunu biliyoruz. Anne Frank’ın her şeye rağmen yaşadığı günlerini, umutlarını, hayallerini, planlarını hatırlamak için. Çünkü bunlar sayesinde birkaç yıl daha yaşayabildi. Kim bilir, belki onları ihbar eden her kimse, bunu yapmasaydı, yaşıyor olabilirdi de.

Onları ihbar edene karşın, yardım eden, ihtiyaçlarını karşılayan, kendini tehlikeye atan Johannes Kleiman, Victor Kugler, Jan Gies ve Miep Gies gibi kahramanları hatırlamak için. Onlar o zaman da vardı, şimdi de var. Onları onurlandırmak için. Ve tabii Anne’ın sözlerinden birkaçını tekrar hatırlamak için: “Her şeye rağmen insanların kalplerinde iyi olduklarına inanıyorum.”

Ve özellikle bu: “Dünyanın yavaşça bir çöle dönüştüğünü görüyorum; bir gün bizi de yok edecek gök gürültüsünün yaklaştığını duyuyorum. Milyonların çektiği eziyetleri hissediyorum. Ama gökyüzüne baktığımda, yine de her şeyin daha iyiye döneceğini, bu zulmün biteceğini ve barış ve huzurun tekrar geleceğini hissediyorum.”

Anne Frank’a hâlâ ihtiyacımız var. Yalnız hatırlamak, öğretmek, onurlandırmak için değil; gelecekle ilgili umut duymak, yaşamaya iyimserlikle devam etmek için var. Şöyle demişti Anne Frank, “Çoğu insan gibi boşuna yaşamış olmak istemiyorum. Faydalı olmak istiyorum, insanlara mutluluk, keyif vermek istiyorum, hiç karşılaşmadıklarıma bile. Yaşamaya devam etmek istiyorum; öldükten sonra bile.” Vasiyetinin yerine getirildiğinin huzuruyla buradayız.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün