Dr. Adelaide Hautval: Hayatını hiçe sayarak Yahudileri kurtaran kadın

Toplama kamplarında, Yahudi mahkûmları cesurca savunduğu, hayatlarını kurtardığı ve kendi hayatını hiçe sayıp, onlara adadığı için ‘Legion D’Honneur’ madalyası alan Dr. Adelaide Hautval ‘İnsanlık Aleyhinde Yapılan Tıbbi Suçlar’ adlı bir kitabın da yazarıydı.

Sara YANAROCAK Kavram
6 Kasım 2019 Çarşamba

Adelaide Hautval, Fransa’nın güneyindeki işbirlikçi Vichy kontrolündeki bölgede yaşayan bir psikiyatr idi. Nisan 1942’de Hautval’a, Nazilerin işgal ettiği Paris’ten annesinin ölüm haberi geldi. Cenazeye katılmak için, sınır çizgisini geçerken pasaport başvurusunda bulundu.

Bu isteğinin geri çevrilmesine rağmen, Adelaide geçmek için ısrar etti. Geçmeye çalışırken, kimlik kontrolü için tutuklandı ve Bourges tren istasyonuna alındı. Peronda beklerken, bazı Almanların bir Yahudi ailesine kötü muamele ettiği dikkatini çekti. Onlara sakince Almanca konuşarak, aileyi rahat bırakmalarını söyledi.

Almanlar, “Onların Yahudi olduğunu görmüyor musun?” diye sırıtarak sorunca, cesur bir tavırla, “Ne olmuş yani? Onlar da diğerleri gibi insanlar. Onları rahat bırakın” deyince kendini derhal Bourges hapishanesinde buluverdi. Hapishanedeki Yahudilere çok daha kötü muamele ediliyordu.

“Hücremize Yahudi bir kadın getirildi. Kadının ceketinin üzerine sarı bir yıldız dikilmişti. Gestapo’nun dikkatini çekmek için ben de kıyafetime bir parça kâğıt iğneledim. Bunun ne olduğu sorulduğunda, ‘Ben Yahudilerin arkadaşıyım’ demiştim” diye anlatıyordu Adelaide. Kendisine sorulan soruları cesaretle karşılıyordu.

Adelaide, Almanlar tarafından sorgulanmaya başladı. Gestapo yetkilisi ona bir uzlaşma teklifi yapmıştı:  “Yahudiler hakkında söylediklerini inkâr et, o zaman seni serbest bırakırız”. Adelaide, “Ama başka türlü nasıl konuşabilirim ki? Yahudiler de aynen diğer insanlar gibi” diye diretince, Alman yönetici bağırarak, “Demek ki onları savunmakta ısrar ediyorsun, o zaman sen de onların kaderini paylaşacaksın” diye haykırmıştı.

Almanlar başına gelecekler hakkında ona bilgi vermeye başladılar Dr. Hautval hâlâ kararında ısrar edince ve onların isteğini reddedince, Gestapo onu ‘Yahudilerin dostu’ adıyla işaretlenmiş bir grupla birlikte, ceketinin üzerine sarı bir yıldız dikmeye mecbur etti.

Hautval, diğer Fransız mahkûmlarla birlikte Birkenau Ölüm Kampına gönderildi. Kampta tifüs hastalığına yakalanan Yahudi mahkûmları tedavi ederek, iyileştirmeye çalıştı. Onları kampın ayrı bir bölümüne geçirdi. İsimlerini yetkililere bildirmediği için, gaz odalarına gönderilmekten kurtardı. Yahudi hastalara özveriyle davranmak, yeryüzündeki bu cehennemde şefkatli davranmak çok nadir rastlanan bir şeydi. Onlara “Burada hepimiz ölüm cezası tehlikesi altındayız. Hayatta olduğumuz sürece insan gibi davranalım” diyordu.

10. BLOK

1943 yılının Nisan ayında, Adelaide ana kamp olan Auschwitz’in 10. blokuna gönderildi. Bu blokta sadistçe tıbbi uygulamalar yapılırdı. Özellikle kadınlara, iğnelerle, sağlık kurallarına dikkat etmeden, çeşitli virüs ve mikroplar enjekte edilirdi. Bu deneylerin yapıldığı esnada, Adelaide’e Alman doktorlara asistanlık yapması söylenirdi. Bu tıbbi deneyler, Yahudi mahkûm kadınlara hiç anestezi yapılmadan uygulanırdı. Adelaide bütün cesaretini toplayarak bu insanlık dışı ameliyatlara asistanlık yapmayı reddederdi. Bu tepkileri üzerine genç kadın Birkenau’ya geri gönderilmişti. Kendisi dahi, SS tarafından nasıl olup da, infaz edilmediğine hayret ediyordu. İdam etmek yerine, kendisine işkence çektirmişler, onun yerine başka bir mahkûmu idam etmişlerdi.

Birkenau’ya döndüğü zaman yeniden tifüslü hastalarla uğraşmaya başlamıştı. Onları yine gaz odasına gönderilmekten kurtarıyordu. Sonunda Kasım 1943’te Adelaide da tifüse yakalandı. O kadar hastaydı ki, aylarca hastalarına bakamadı.

Ağustos 1944’te, Revensbrück Toplama Kampına nakledildi. Kısa bir süre sonra Watenstett’teki kampta bulunan silah fabrikasına doktor olarak atandı. Revensbrück Kampının Nisan 1945 tarihinde özgürleşmesinden sonra bile, hareket edemeyecek olan Fransız hastalarına bakabilmek için orada kalmaya devam etti. Zaten kendisi direnişte çalışmadığı için, kendisine direnişçi mahkûmlara verilen sürgün kartından çıkartılmamıştı.

Adelaide Haziran 1945’te, ülkesine geri gönderildi. Yanında en sona kalmış Fransız mahkûm hastaları vardı. Adelaide, Fransa’da yeniden doktorluk mesleğine geri dönmüştü. Tifüs ve kötü beslenme koşulları yüzünden çok zayıf ve güçsüz bir vaziyetteydi. Aralık 1945 tarihinde Fransız Devleti tarafından ‘Legion D’Honneur’ madalyası ile onurlandırıldı. Toplama kamplarında, Yahudi mahkûmları cesurca savunduğu, hayatlarını kurtardığı ve kendi hayatını hiçe sayıp, onlara adadığı için bu onura layık görülmüştü. 1946 yılında yazdığı ince bir kitap ‘İnsanlık Aleyhinde Yapılan Tıbbi Suçlar’ ancak 44 yıl sonra kitap olarak basılarak yayınlandı.

 ‘LEON URİS’ mahkemesi

Mayıs ayında, İngiltere’de yaşayan jinekolog Dr. Vladislav Dering tarafından, ünlü Yahudi yazar Leon Uris aleyhine Londra’da bir iftira davası açılmıştı. Exodus adlı romanın yazarı olan Leon Uris’i hakaret ve iftira atmaktan mahkemeye vermişti. Oysa Leon Uris bu iddiaya karşıt olarak bu doktorun, Auschwitz Ölüm Kampında bulunan 10. Blok’ta, suç içeren deneylerin, birçoğunun, Yahudi kadın mahkûmlara, bu doktor tarafından yapıldığını ısrarla iddia ediyordu.

Bu mahkemeye Dr. Adelaide Hautval, tanık olarak davet edilmişti. Tanık sandalyesinde oturan Adelaide, kendisinin orada tutuklu olduğu dönemde, 10. Blok’ta yapılan tıbbi vahşetleri mahkemede anlatırken, “Evet Dr. Dering, en az 400 Yahudi kadın mahkûma tıbbi deneyler için müdahaleler yapmıştı” diye tanıklık etti.

Avukatın sorduğu sorulara cevap veren Adelaide, “Ben gri mavi renkte gözleri olan Dr. Wirths’a asistanlık yapıyordum. Kendisi, benim aynı zamanda, Prof. Clauberg’e de asistanlık etmemi istemişti. Bu adam sivildi, kel kafalı ve minyon tipliydi. Başında Bavyeralı şapkası ve botlarıyla dolaşırdı. Bir gün kendisine bu insanlık dışı ameliyatlarda asistanlık yapmayı reddettiğimi söylediğim zaman çılgına dönmüştü. Belki beni ikna edebilir umuduyla, temizlik kuralları hakkında ne düşündüğümü sormuştu. Tabii ki beklediği cevabın tam tersini vermiştim. Cevap olarak bu ameliyata kesinlikle girmeyeceğimi söylemiştim. Bu cevabım üzerine bana: ‘Sen bu Yahudilerin senden ne kadar farklı olduklarını görmüyor musun?’ diye bağırarak sorunca, ben, ‘Hayır görmüyorum. Hiç kimse bana onların farklı insanlar olduğunu söyletemez!’ demiştim.” Adelaide’in bu tanıklığının ardından, mahkemenin yargıçlarından biri: “Bu hanımefendi, bu ülkede girdiğim tüm duruşmalarda karşıma çıkan en sağlam karakterli, cesur ve kişilikli olanıdır. Mükemmel bir insan” demişti.

1965 yılında, Dr. Adelaide Hautval, Yad Vaşem Müzesi tarafından, “Uluslararası Dürüst” unvanı ile onurlandırılma kararı verildi. Adelaide onur madalyasını almak üzere İsrail’e geldi. Onun olumlu ve sıcak yaklaşımları Yahudi halkının yüreğini fethetti. Yad Vaşem’de ödülünü aldıktan sonra konuşmasını şöyle bitirmişti, “İsrail halkının kendi hakiki ülkelerine geri dönmesi sadece onlar için değil, bütün dünya için onur verici bir olaydır. Yahudiler tüm toplumların ağız tadı ve mayalandırıcısı rolünü üstlenmiş bir toplumdur. İşte bu yüzdendir ki hem saygı görmüşler, hem de nefret edilmişlerdir. Onların dünya üzerindeki bu görevi hala devam etmektedir. İsrail’in bu görevi bütün imanı ile devam ettireceğine kuvvetle inanıyorum. Yahudi halkının bütün tarihi, Tanrısal gücün mucizeleri ile dopdoludur. Bu nedenle, bu başarıların altında, bu ilahi gücü hissediyorum.”

Kasım 1988 tarihinde, Adelaide kendinde Parkinson hastalığının belirtilerini fark edip, teşhis ettirdikten sonra, üzülerek hayatına son vermeyi seçti. Ölümünden sonra, kendi çalıştığı hastanenin yönetimi, onun hatırasına ve onuruna, hastaneye ‘Adelaide Hautval Villiers-Le-Bel’ adını verdi.

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün